Şahin DOĞAN
Mustafa İslamoğlu, İntihaller ve Şaz Yorumlar (1)
“Olgunlaşmamış şair taklit eder, olgunlaşmış şair ise çalar.” (T.S.Eliot)
Her şeyden önce hakkını teslim edelim. Mustafa İslamoğlu, çok velut (üretken) bir dimağ. İslami kesim aydınları içinde sıyrılabilmeyi başarabilmiş nadide bir sima. Ezher üniversitesi ilahiyat eğitimi aldıktan sonra yurda dönmüş ve İslami faaliyetlerine devam etmiştir. Denge yayınlarını kuran yazar İslami çizgide aydın-alim profilli bir duruş sergileyebilmiş ve aynı zamanda kendine özgü başarılı ve bağımsız bir terminoloji kurabilmiş ender kalemlerden. Ele aldığı mevzular, herkesin özelikle İslami gençliğin malumu olan şeyler. Ancak onu farklı ve değerli kılan; tıpkı Dücane’de olduğu gibi çarpıcı, renkli ve etkileyici üslubu. Bu konuda tabiî ki ikisinin de üstadı hiç şüphesiz ki hem nesrin hem de nazmın gökkuşağı olan merhum Cemil Meriç. Üslup, kusursuz ve pürüzsüz değil; fakat çağdaşlarına kıyasla oldukça ileri bir seviyede. Özellikle konuşma ve hitabet sanatında daha üst bir yerde. İslami irfan alanında bir yeniliğe imza attığı pek söylenemez. Onun başardığı şey; modern dünyada Müslüman entellektüle yakışır bir duruş sergilemek ve aynı zamanda İslam’ı, günümüz Türkiye’sinde asli bir problem alanı olarak sunabilmek. Yani İslam’ın aktüalitesini daima canlı tutmak. Bu gibi hususlarda hakkını teslim etmek gerekir ama bütün bu değerli vasıflar onu eleştirmemize mani değil. Çünkü kendisi başta İmam Ahmed Bin Hanbel, İmam Şafii, İmam Buhari, İmam Gazali, Niyazi Mısri, Mevlana, Şems-i Tebrizi ve Bediüzzaman olmak üzere birçok mutasavvıf ve Ehl-i Sünnet büyüğünü fütursuzca ve kaygusuzca eleştirmekten çekinmiyor. Hele son Risale-i Nur ve Bediüzzaman eleştirisi daha doğrusu iftirası bardağı taşıran son damla oldu. Gerçi eleştirdiği hususlar ceviz kabuğunu doldurmayıp defalarca cevaplanmış şeyler ama madem kendisi eteğinde ne varsa ortaya döküyor bize düşen bir “kaide-i zalimane olan mukabele-i bilmisil” ile değil, kavl-i leyyinle mukabelede bulunmak.
Bizim bu yazı dizisinde üzerinde ehemmiyetle durmak istediğimiz hususlardan birincisi Mustafa İslamoğlu’nun mealinde Muhammed Eset’ten yapmış olduğu intihaller, ikincisi cumhur-u ulema, sevad-ı azam ve Ehl-i Sünnet akidesiyle uyuşmayan şaz yorumları, şaz tefsirleri. Türkiye’de orijinal manada iki mealden bahsetmek mümkün. Birincisi merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kuran Dili”, ikincisi merhum Hasan Basri Çantay’ın “Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim” adlı emek mahsulü çalışmalarıdır. Yazılan diğer bütün yüzü aşkın meal bunların bir tekrarı, bir kopyası gibi. Bunun tek istisnası merhum Muhammed Esed’in kaleme almış olduğu “Kur’an Mesajı” isimli meal-tefsiridir. Kabul etmek gerekir ki Esed’in meali hem şekil bakımından, hem muhteva bakımından, hem de ayetlere getirdiği yorumlar bakımından diğerlerinden oldukça farklıydı. Dikkat ederseniz “farklıydı” diyorum “iyidir” demiyorum. Esedin de bu çalışması başta Seyyid Ahmet Han ve Muhammmed Ali Lahuri olmak üzere klasik modernistlerin bir tekrarı, bir kopyası gibi. Hatta kimi araştırmacılara göre bu meal Muhammed Ali Lahuri’nin eserinden yapılan intihallerle dolu. (M.Öztürk) Ama her şeye rağmen bu tarz bir çalışma ülkemizde bir ilkti. Bu meyanda Ömer Rıza Doğrul’un “Tanrı Buyruğu” adlı eseri de zikredilebilir.
Bilindiği üzere Hayat Kitabı Kuran adlı bir meal-tefsiri var Musatafa islamoğlu’nun. Bu kitap yayınlandığı ilk günden itibaren değişik çevreler tarafından çeşitli yönlerden eleştiriler almıştı. Bu eleştirilerin bazıları sade ilmi ve yapıcı bir çerçevede kalırken bazıları da oldukça insafsız ve kıyıcıydı. Aynı kıyıcı eleştiriler Esed içinde yapılmıştı zamanın da. Biliyorsunuz bizde kaliteli kumaş harcamak kadar kolay bir şey yok. Adı geçen eseri baştan sona okumuş ve kendince analiz etmiş biri olarak ilmi çizgide kalmak kaydıyla bendenizin de birkaç eleştirisi olacak. Bunlar çoktandır zihnimde vardı ama masanın başına oturup, bunları bir araya getirip tasnif etmek bir türlü nasip olmuyordu. Çünkü İslamoğlu mealinin başında şöyle diyor: "Bazı hata ve kusurlar vardır ki onları sahibi değil, başkaları görür. Bazı zuhul, hata ve kusurlar vardır ki, olanca titizlik bile kişiyi onlardan arındırmaya yetmez. Sanki onlar birilerinin katkısını celp etmek için oraya konmuşlardır. O zuhul, kusur ve hatalara muttali olup da katkıda bulunacak olan işin erbabına peşinen teşekkürlerimi arz ederim."
Her şeyden önce altını çizerek belirtmek istediğim önemli bir husus var: Bizim burada M.İslamoğlu’nun M.Esed’ten yaptığı intihaller olarak zikredeceğimiz çeşitli görüş ve yorumların bir kısmını makul ve isabetli gördüğümüzü ve takdir edileceği üzere, herhangi bir yorumun herhangi bir eser de intihal olarak bulunması o yorumun makuliyet vasfını ihlal etme sorunu doğurmaz. Kaldı ki bizim burada okuyucunun idrakine sunmaya çalıştığımız şey yorumda sıhhat sorunu değil, telifte ahlak sorunudur umumiyetle.
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla M.İslamoğlu’nun meal-tefsiri Muhammed Esed’in meal- tefsirinden yapılmış birçok alıntıyla daha doğrusu intihalle dolu. Hem şekil bakımından, hem lafız bakımından hem de içerek bakımından. Bu bir kusur değil çünkü hiç kimse babasız değildir, herkes bir gelenek içerisinde hayata açar gözlerini, kendinden önce yazılmış eserlerden istifade etmek pek tabiidir, bunda sorun yok. Asıl sorun İstifade ettiği eserleri gizlemek, alıntı yaptığı yerleri belirtmemek, okuyucuya kendi düşüncesiymiş gibi göstermek veya o izlenimi vermek.
Gerçi Türkçe Kur’an çevirilerinin en önemli zaaflarından birisi de hiç kuşkusuz ki kopyalama yoluyla üretilmiş metinler olmalarıdır. Mütercimlerin kahir ekseriyeti önce önlerine birkaç Türkçe çeviri alıp manayı bunlardan hareketle zihinlerine nakşetmekte, daha sonrada bu manayı metnin Arapçasına indirgeyerek çeviri işlemini gerçekleşmektedirler. (Cündioğlu, Kur’an Çevirileri Dünyası, sh:122) M.İslamoğlu’nun Esed’ten yaptığı alıntılar/intihaller tam da böylesi kopyalama yoluyla üretilmiş metinler izlenimi uyandırmakta.
Öyle ki M.İslamoğlu’nun “Hayat Kitabı Kuran”ı şekil yönünden Muhammed Esed’in “Kur’an Mesajı” adlı eserinin adeta bir kopyası gibidir. Şöyle ki İslamoğlu’nun eseri tıpkı Esed’in meali gibi bir meal-tefsirdir. Her iki eserde de yazarlara ait takdimler ve kaynakçalar yer almaktadır. Kaynakçalar karşılaştırıldığında her iki mealde de eser listesinin büyük ölçüde aynı olduğu dikkat çekmektedir. Ayrıca M. Esed’in eserinde de tıpkı M.İslamoğlu’nun mealindeki gibi hemen her ayetle ilgili bir veya birkaç tefsir notu yer almaktadır. Bunun yanında her iki eserde de hemen hemen aynı kelime ve kavramlara tefsir notu düşüldüğü ve notlandırma tarzının birebir örtüştüğü fark edilmektedir. Yine her iki eserde de tefsir notlarının aynı içeriğe sahip olduğu görülmektedir. İlgili notlarda büyük çoğunluğu itibariyle aynı yorumların tercih edildiği ve çoğu zaman aynı yerde aynı kaynaklara atıfta bulunulduğu dikkat çekmektedir. Bununla birlikte Esed kaynak vermekte çok daha cömert davranırken İslamoğlu’nun bu hususta oldukça cimri olduğu gözlerden kaçmamaktadır ve özellikle Esed söz konusu olduğunda.
Devam edecek…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.