Şahin DOĞAN
Mustafa İslamoğlu, İntihaller ve Şaz Yorumlar (4)
Rahman: 44
Onlar, cehennem ile kendi yakıcı ümitsizlikleri arasında gidip gelecekler!(M.Esed)
Onlar, cehennem ile anında dağlayan bir umutsuzluk ateşi arasında mekik dokuyacak (M.İslamoğlu)
En’am: 70
Onlar için (ahirette) yakıcı bir ümitsizlik iksiri vardır. (M. Esed)
Onlar (gelecek için) yakıp kavurucu bir umutsuzluk zehiri içecekler. (M.İslamoğlu)
“Hamim” ifadesi şu an piyasadaki diğer bütün meallerde “kaynar bir su” veya “kaynayan bir içecek” olarak geçer. “Yakıcı ümitsizlik iksiri” tabiri hepsinde olduğu gibi meal literatürümüze Esed ile girdi. “Kaynar bir su” ile “yakıcı bir ümitsizlik iksiri” arasında nasıl bir ilişki var anlamak zor gerçekten. Bazı ayetlerde bu kaynar suyu içenlerin bağırsaklarının paramparça olduğundan bahsedilir. Bağırsakların paramparça olması ile yakıcı ümitsizlik arasında ne alaka var? Söz konusu tabire bu şekil tuhaf bir mana takdir eden Esed bile kendisi de pek tatmin olmamış olacak ki bu ayete düşmüş olduğu dipnotta şöyle der daha doğrusu şöyle demek zorunda kalır: “Hamîm kelimesine yüklenebilecek çeşitli anlamlar arasında, aşırı sıcaklık ve şiddetli soğuk kavramları yer alır. Kur’an’ın ahirete ilişkin kavramları arasında yer alan bu deyim, her zaman günahkarların öteki dünyada görecekleri azaba işaret eder; ve ölümden sonraki hayat ile ilgili bütün Kur’ânî atıflar mecazî olmak zorunda bulunduklarından hamîm terimi “yakıcı ümitsizlik” olarak çevrilebilir.”
Gördünüz değil mi? “Ölümden sonraki hayat ile ilgili bütün Kur’ânî atıflar mecazî olmak zorunda bulunduklarından” diyerek bu ayeti mecburen böyle çevirdim demeye getiriyor. Yani meal-tefsirinde takip olduğu usul gereği bu ifadeyi mecaza/metafora/sembole hamlediyor Esed. Ve böylece, tuhafta olsa, tutarsız davranmaktan kurtarıyor kendini. Peki İslamoğlu ne yapıyor? Yukarı da gördüğünüz gibi Esed’in ifadelerini aynen kopyalıyor, düştüğü dipnotta ise ne bir gerekçe sunuyor ne de Esed’in adını zikrediyor.(Bkz: sh: 236) İslamoğlu’nun Esed gibi mecaz ve sembol takıntısı olmadığına göre bunu hangi usule göre yapıyorsun diye sormak gerekmez mi?
Ayetin muradı bütün tefsirlerde özetle şöyle anlatılır: Yani, Cehennemde, susadıkça, çeşmelere koşacaklar ama orada kaynar sudan başka bir şey bulamayacaklardır. Mecburen o kaynar sudan içecek ve yine susayacaklardır. Böylece Cehennem ile çeşme arasında koşarak cezalarını bulacaklardır. Yani meselenin mecazla, sembolle bir ilgisi yok.
Zariyat: 56
Ve onlara söyle: görünmez varlıkları ve insanları yalnızca Bana kulluk etmeleri için yarattım. (M.Esed)
Ben görünür-görünmez, bilinir-bilinmez tüm varlıkları iradeli varlıkları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım. (İslamoğlu sh:1045)
Bu ayet diğer bütün Türkçe meallerde “Biz insanları ve cinleri sadece bana kulluk/ibadet etsinler diye yarattım” şeklinde çevrilmiştir. Cinlerin ve meleklerin görünmez varlıklar olarak tercüme edilmesi yine M. Esed’e ait bir yeniliktir. Tabiî ki islamoğlu da aynen üstadının izini takip ediyor ve hatta üstadını geçiyor çünkü dikkat ederseniz Esed, cinlere sadece görünmez varlık deyip insanın adını açıkça söylerken İslamoğlu, insanları da görünür/bilinir varlık olarak nitelendiriyor. Ama yine ilgili ayete düştüğü dipnotta Esed’in adı yok.
Şu çevirinin garabetine bakar mısınız lütfen! “İnsanları ve cinleri” ifadesini “görünür-görünmez, bilinir-bilinmez tüm iradeli varlıklar” olarak çevirmiş İslamoğlu. Yani iki kelimeyi tam yedi kelime ile karşılamış. Bu bir. İkincisi, görünür iradeli varlık: insan, görünmeyen iradeli varlık: cin. Zaten görünmeyen tek iradeli varlıklar cinler, görünür tek iradeli varlıklar ise insanlardır. Şimdi buna ayetin dediği gibi hiçbir zorlama tevile daha doğrusu tahrife girmeden “cinler ve insanlar” demek neden bu kadar zor? Üçüncüsü, “bilinir-bilinmez tüm iradeli varlıklar” ne demek? Bilinir iradeli varlık: İnsan. Bilinmez iradeli varlık: Cin. Oysa cin de bilinmiyor değil, biliniyor. Neden yaratıldığını, niçin yaratıldığını, hangi maddeden yaratıldığını Kur’an bize bildiriyor.
Mü’minun: 3-4-5
Onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler; arınmak için yapılması gerekeni yaparlar, Ve onlar ki, iffetlerini korurlar… (M.Esed)
Onlar ki yararsız her şeyden yüz çevirirler, arınmak için yapılması gerekeni yaparlar, Ve onlar ki, iffetlerini korurlar… (M.İslamoğlu)
Bir iki kelime dışında her şey aynı. Dikkat edilirse dördüncü ayet bütün diğer Türkçe çevirilerde “onlar ki zekatlarını verirler” şeklinde çevrilmiştir. Ta ki Esed meali Türkçeye çevrilinceye kadar. Esed’in mealinden birebir kopyalayıp yapıştırdığı açıkça belli olan İslamoğlu yine işgüzarlık yapıp dipnotlarda adını vermiyor Esed’in.
Meryem: 16
VE BU İLAHÎ mesajda Meryem’i de an. Hani, o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti. (M. Esed)
BU KİTAPTA Meryem’i de gündeme taşı. Hani, o ailesinden ayrılıp doğu yönünde bir yere çekilmişti.”(M.İslamoğlu)
Esed, yine ortalıkta yok. Belli ki İslamoğlu Esed’in birinci ifadesini değiştirmek için çok zorlanmış çünkü diğer bütün meallerde en makul karşılık “Meryem’i de an” ifadesidir. “Gündeme taşı” ifadesi çok iğreti gibi duruyor. Ucuz bir slogan kokuyor. Ama onu da alsaydı çevirinin harfi harfine bir intihal daha doğrusu gerçek bir kopye olduğu anlaşılacaktı. Gerçi yine de anlaşılıyor da neyse…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.