
Mustafa ORAL
Cübbesi Yamalı, Yüreği Cilalı Bediüzzaman
Bediüzzaman ve talebeleri defalarca hapishaneye konulurlar. Bunlardan ikincisi 1943 yılında Denizli’de yaşanır. Dünyaya beş para ehemmiyet vermeyen, yetmiş yamalı cübbeyle idare eden Bediüzzaman o gün cübbesini Hâfız Ali Ergün’e verdiği için mahkemeye yakalı pardösüyle gider. Duruşmadan bir gün önce meydancı, “Hocalar! Hocalar!” diye bağırır. Fakazlı o sırada koridordadır. Etraf karanlıktır. Ses var, görüntü yoktur.
“Ne istiyorsun?” der.
Meydancının elinde Üstad’ın paltosu vardır.
“Bunu hoca gönderdi. ‘Yamasınlar.’ dedi.”
İbrahim heyecanla paltoyu alır. Hasretle koklar. Mis gibidir. Üstadı kâinatta her şeyden üstün tutan İbrahim paltoyu başına koyar. Koşarak koğuşa gider. Arkadaşlarına müjdeyi verir. Toplanırlar. Yere çarşaf gibi bir şey sererler. Pardösü çok eskidir. Kırk dört yama vardır. Bazı yerleri yırtılmıştır. Fakazlı yama için pantolonlarından, yeleklerinden, kıyafetlerden uygun renkler arar. Gönenli Mehmed hayretle İbrahim’e bakar, ardından Seyyid Şefik’e döner.
“Görüyor musun yamaların renklerini bile aynen taklit ediyor!”
Seyyid Şefik ekler.
“Zaten tasavvufta aynen Üstad’ı taklit vardır.”
Aynı renklerle dört yama daha yaparlar. Sonradan anlaşılır ki Üstad yakında duruşmaya çıkacaktır. Hazırlık yapıyordur. Duruşmada bile iyi elbise giymeye çalışmaktadır. Kırk sekiz yama ile gider mahkemeye. İbrahim’in de belirttiği gibi, “İşte Üstad’ımızın dünya zenginliği böyle idi.”
Ne mutlu hayatlarını baki hakikatlere adayanlara…
Ne mutlu dünyaya beş para ehemmiyet vermeyenlere…
Ne mutlu İbrahim Fakazlı gibi hakikat erleri yetiştirenlere…
Ruhlarına El-Fatiha…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.