Misafir Kalem
Nas Sûresi
Zafer Karlı'nın yazısı
Mekkî veya Medenî olması ihtilaflı olup, altı âyettir. Adını her âyetinin sonunda yer alan nâs (insanlar) kelimesinden alır. Sûrede sinsice kötülüğe sürükleyen cinlerin ve insanların şerrinden Allah’a sığınılması öğütlenmektedir. Kur'an-ı Kerim, Allah'tan yardım ve O'na hamd olan Fatiha suresi ile başlar ve yine Allah'a sığınma olan Nas suresi ile biter.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ
1- “De ki: Sığınırım insanların Rabbine…”
Surede Allah’ın üç sıfatı geçmektedir. Bunlar Rububiyet, Meliklik ve Ulûhiyettir. O, her şeyin Rabbi, Meliki, İlâhıdır. Bütün varlıklar O'nun mahlûkudur, O'nun mülkündedir, O'na kuldur.
Surede önce Rububiyete işaret etmesi, Rab esmasının muhafaza, himaye ve gözetme nimetini ihtiva etmesindendir. Sonra Malik esmasını zikretti. Zira sığınan, malikinden başka yardımcı ve kurtarıcı bulamaz. Sonra da şükre ve ibadete layık tek varlık Allah olduğu ulûhiyeti zikretti.
مَلِكِ النَّاسِۙ
2-“İnsanların Melikine…”
Melik; “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” demektir. Râgıb el-İsfahânî, melik isminde akıl sahibi canlılara emir ve yasaklarıyla hükmetme mânası bulunduğuna dikkat çeker.
Ayet, insanlara, onların her ne kadar melikleri/hükümdarları varsa da, gerçek Melikin Allah olduğunu zikretti. Bu da başka varlıklara değil, yalnız O'na sığınılması, yalnız O'ndan yardım istenmesi işaret eder.
اِلٰهِ النَّاسِۙ
3-“İnsanların İlâhına…”
İlâh; ibâdet edilmeye, yani kudret ve kuvveti önünde huşû ile boyun eğilip kulluk ve itaat edilmeye lâyık, her şeyin O’na muhtaç olduğu varlık demektir.
Allah, bütün mahlûkatın rabbi olduğu halde ilk üç âyette de, “insanlar”ın tekrarlanarak vurgulanması, insanların mahlûkatın en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir.
مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
4- “Hannasın vesveselerinin şerrinden…”
İnsanları cehennem ateşine düşürmek için gafil anlarında onları kötülüğe, isyana ve küfre teşvik eden ve onların kalplerine vesvese sokan, Allah’ı zikrettiği anlarda ise kaçan lanetli şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.
Sûrede şeytan ismi açıkça zikredilmez; fakat iki mühim vasfı zikredilerek o kastedilir. Bunlar “vesvâs” ve “hannâs”tır. Vesvâs, çokça ve sürekli vesvese veren, bütün özelliği vesvese vermek olan, hatta vesvesenin ta kendisi olan şeytandır.
Ayette geçen Hannâs, gizli hareket etmeyi ve geride kalmayı âdet haline getiren demektir. Kul Rabbini andığı zaman gizlendiği ve Allah'ı anmayı unuttuğu zaman dönüp ona vesvese verdiği için Şeytan'a Hannâs denilmiştir.
Şeytanın şerrinden Rab, İlah, Melik olan Allah’a sığınmanın açıkça söylenmesi, O’nun kendisine samimi olarak sığınan kulunu şeytanın tasallutundan koruyacağına bir işarettir.
اَلَّذ۪ى يُوَسْوِسُ ف۪ى صُدُورِ النَّاسِۙ
5-“O ki, insanların kalplerine vesvese verir.”
Vesvese; şeytanın veya nefsin insana kötü ve zararlı telkinde bulunması, şeytandan yahut nefisten gelen, insanı dine aykırı aşırı davranışlara yönelten telkine denir.
Nâs sûresinde sığınılacak şer sadece “şeytanın vesvesesi” iken, sığınmak üzere Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-i hüsnâsından üçü zikredilir. Bunlar Rabb, Melik ve İlâh isimleridir. Hâlbuki bir önceki Felak sûresinde dört ayrı şerden sadece “Sabah’ın Rabbi” vasfıyla Allah’a sığınmak emredilmekteydi. Bu, şeytanın vesvesesinin, Allah’a çokça ve ciddiyetle sığınılması gereken ne kadar büyük bir şer olduğunu izaha kâfîdir. Birinci sûrede korunması gereken ruh ve beden sağlığı; ikinci sûrede korunması istenen ise din sağlığıdır. Bu, dinin az zarar görmesinin dahi dünyanın çok zarar görmesinden daha önemli olduğunu gösterir.
مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
6-“(O şeytan,) cinlerden de olur, insanlardan da…”
O vesveseci, hem cinlerden, hem de insanlardan olur.
Resûlullah (s.a.v.) Ebu Zer (r.a.)’a, “Cin ve insan şeytanlarından Allah’a sığınmasını emretmiş ve akabinde de cinlerden olduğu gibi insanlardan da şeytanlar olduğunu” söylemiştir. (Nesâî, İstiâze 48)
Şeytanın vesvesinden kurtulmanın yolları; Allah’ı çok çok zikretmek, Allah’a çok sığınmak, sabır ve sebatla şeytanın taleplerine karşı direnmek ve dediğini yapmamaya gayret göstermektir.
Hz. Aişe der ki: “Allah Resûlü (s.a.v.) yatağına vardığı zaman iki elini birleştirir, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okur ve onlara üflerdi. Sonra o iki eliyle, başından ve yüzünden başlayarak bedeninin ön tarafa gelen kısmını meshederdi. Bunu üç kez tekrarlardı.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 14; Tirmizî, Dua 21)
Kur'an, besmelenin B harfiyle başlar, son sûre olan Nas Sûresinin S harfiyle biter. Bu iki harf birleştirilince Farsçada “yeter” anlamında “bes” kelimesi karşımıza çıkar.
Evet, dünya ve ahiret mutluluğu için bu ilahi mesaj bütün insanlığa yeter mi, yeter!
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.