Himmet UÇ
Natüralizm
Bediüzzaman, “tabiyyun” dediği natüralistlere o kadar hiddetlenir ki, onlara dönük müstakil bir risale kaleme alır: Tabiat Risalesi. Eskişehir mahkemesinde hakim heyetine “otuz yıldır feylesoflara vuruyorum” der. Yani otuz yıl felsefecilerin insanların kainatı ve yaratılışı ve canlıların yaratılış konusundaki fikirlerini araştırır tedkik eder. Barla’da sürgünde iken 23. Lem’a eserini yazar. Yazarların, “sebeb-i telif-i kitap” dedikleri eseri yazma gerekçelerini anlatmaları vardır. Bediüzzaman, bu eserini niçin yazdığına dair akli ve mantiki gerekçelerini eserinin başında izah eder.
“Şu sırrı izahtan evvel bir ihtar: 1338’/1922 de Ankara’ya gittim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessâsâne çalıştığını gördüm. "Eyvah," dedim. "Bu ejderha imanın erkânına ilişecek!" O vakit, şu âyet-i kerime bedâhet derecesinde vücud ve vahdâniyeti ifham ettiği cihetle, ondan istimdad edip, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir bürhanı, Nur’un Arabî risalesinde yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab ettirmiştim. Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nadir olmakla beraber, gayet muhtasar ve mücmel bir surette o kuvvetli bürhan tesirini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişaf etti, hem kuvvet buldu. Bilmecburiye, o bürhanı Türkçe olarak bir derece beyan edeceğim. O bürhanın bazı parçaları bazı risalelerde tam izah edildiğinden, burada icmâlen yazılacaktır. Sair risalelerde inkısam etmiş olan müteaddit bürhanlar, bu bürhanda kısmen ittihad ediyor, herbiri bunun bir cüz’ü hükmüne geçiyor.”
Bediüzzaman adeta Müslüman toplumun gümrüğü gibi davranıyor. Sakarya savaşının zaferle sonuçlanmasının mutlu havası içinde içimize sokulan, uluhiyeti inkar fikrini fark eder. Ne kadar saygıdeğer ve diğergam bir insan. Onu eleştirenlere, çekemeyenlere bu tavrı ne kadar büyük bir davranış örneğidir. Onun hamiyet-i diniyesi ve milliyesi o kadar köklü ki akla tahayyür verir. Savaş olur sahnede Ermenilere ve Ruslara karşı savaşır, filozoflarla, felsefi akımlarla otuz yıl zihin savaşı verir. Aynı dönemde bu fesad akımı hissedenler olmuştur ama eser yazmak ve o fikri çürütmek istediler mi, istedilerse nerede? İnsanı insan yapan iki önemli unsur insaf ve hakperestlik, ömrümün bu döneminde neredeyse görmediğim iki büyük vasıf.
Bediüzzaman, natüralistler için Tabiat Risalesi adlı eseri yazmış, alışmışız da yapılan işin fakında mıyız değil miyiz ayrı bir konu. Bu eserin felsefe bölümlerinde ve kelam ilminde ve tevhid inşasında kullanılması gerekir, bunu yapacak olan Diyanet’tir. Ahirette itikadını inşa edemeyen bu menhus ve hala gündemde olan fikir yüzünden ebedi ızdıraba düşenlerin sorumlusu, insanlara en büyük ilaç olduğu halde kavuşturmayanlar ve dini hizmet telakki edenlerin tutumudur.
Bediüzzaman’ın tutumu Kur’an’a saldırıdan rahatsız olması ve bu eseri yazmasıdır:
“Bu risalenin sebeb-i telifi, gayet mütecavizâne ve gayet çirkin bir tarzla, hakaik-i imaniyeyi tezyif edip, bozulmuş aklı yetişmediği şeye hurafe deyip, dinsizliği tabiata bağlayarak, Kur’ân’a hücum edilmesidir. O hücum ise şiddetli bir hiddeti kalbe verdi ki, şiddetli ve galiz tokatları o mülhidlere ve haktan yüz çeviren bâtıl mezheplilere yedirdi. Yoksa, Risale-i Nur’un mesleği, nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyindir.”
Eseri neden telef ettiğini anlatır. Bir kere bu adamlar tecavüz ediyorlar iman hakikatine. Sonra bozulmuş akılları hakikate yetişemiyor. Sonra dinsizliği tabiata bağlıyorlar, bir de Kur’an‘a hücum ediyorlar. Kur’an‘a hucüm edilmek Bediüzzaman’ın bam telidir. Onlara hiddet eder, galiz tokatlar vurur. Çünkü onlar mülhid yani dinden çıkmışlardır. Yüzünü haktan çevirmişlerdir.
“Evet, onlar mesleklerinin içyüzünü görememişler. Hem, hakikat-i meslekleri ve mesleklerinin lâzımı ve muktezası odur ki, yazılmış herbir muhalin ucunda beyan edilen o çirkin ve müstekreh ve gayr-ı mâkul hülâsa-i mezhepleri ve mesleklerinin lâzımı ve zarurî muktezası olduğunu gayet bedihî ve katî bürhanlarla, şüphesi olanlara tafsilen beyan ve ispat etmeye hazırım.”
Yukarıdaki cümlede “Bu kadar zâhir ve âşikâre bir hurafeyi nasıl bu meşhur âkıl filozoflar kabul etmişler, o yolda gidiyorlar?" hatıra geliyor. Bu natüralist ve materyalistler büyük bir yekün teşkil ediyorlar, isimlerini vermiyor ama onların fikirleriyle yüzleşmiş, meşhur akil feylesofturlar. Başları bu fikri ilk ortaya atan Demokritos onun fikrini neredeyse binbeş yüz yıl sonra sistematize eden Marks’tır. Ama Bediüzzaman şahıslarla değil fikirlerle kavgalı, bozuk fikirleri imhaya çalışıyor. Birçok insan kötü insanları zemmederek bir şey yaptığını sanır. Kötülükle en iyi mücadele en iyi örneği vermektir. Bu Bediüzzaman’ın mesleği ve eylem tarzıdır. Gerek siyasette gerek felsefede gerek tarihte bu doğudan batıya geçtiğimiz geçiş döneminde yüzlerce isim var. Bediüzzaman onların isimlerini vermez. Bu ayeti esas alarak onlara cevap verir, muakele tarzında.
“Şu âyet-i kerime, istifham-ı inkârî ile, "Cenâb-ı Hak hakkında şek olmaz ve olmamalı" demekle, vücud ve vahdâniyet-i İlâhiye bedâhet derecesinde olduğunu gösteriyor.
"Peygamberleri onlara dedi ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah hakkında şüphe olur mu?" (İbrahim Sûresi, 14:10.)
Eserinde izlediği yolu anlatır. En az doksan muhali içine alan dokuz muhalden oluşur. Ayrıntıdan onların ne kadar çirkin, ne derece hurafe ve ne kadar akıldan uzak olduğunu anlatır. Eser bir tevhid tiyatrosudur, fars ve hiciv ihtiva eden yönleri de vardır. Onlarla alay eder, maskara eder.
“tabiiyyunun münkir kısmının gittikleri yolun içyüzü ne kadar akıldan uzak ve ne kadar çirkin ve ne derece hurafe olduğu, lâakal doksan muhali tazammun eden Dokuz Muhal ile beyan edilmiş.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.