Cezmi HUYUT
Nazarları nurlara çevirmeli
Üstad Hz.leri kendisini ziyarete gelenlerin dikkatlerini hep Risale-i Nur'lara çevirmiştir. Ekseriyetlede kendisini ziyarete gelenleri çok defa geri çevirmiş ve "bir sahife Risale okumak on defa beni ziyaret etmekden daha faydalıdır, niye geldiniz?” diye sitem etmiştir.
“Ben kendimi beğenmiyorum beni beğeneni de beğenmiyorum“ demiştir. “Lezzetli üzümün hasiyetleri kuru çubuğunda aranmaz ben öyle bir kuru çubuk hükmündeyim” demiştir. “Risale-i Nurlar Kur’an’ın malıdır. Kur’an ise Arşı Azamla bağlıdır. Ben de sizler gibi Nur’ların talebesiyim” demiş ve tüm dikkatleri bu Kur’an hakikatleri üzerinde toplamıştır. Üstad şahsını nazara vermemiş kendisini metheden talebelerinin medihlerini Risale-i Nur’a tevcih etmiştir.
“Risale-i Nurları okuyun, okuyun, okuyun…” demiş başkada bir şey dememiştir. Ağabeylere saygıda kusur etmeyelim, onları Üstadımızın emanetleri ve yadigarları olarak sevelim sayalım ama nazarlarımızı dikkatlerimizi Nur’lara verelim. Şahıslara fani şahsiyetlere bağlanmak, insanı, maksadı ve hizmet-i aslisinde hatalı hallere sokabilir, şahsı maneviye istinada ihtiyaçta zaafa düşürebilir.
Cematin zaman içerisinde bölünmelerinde münferit fikirlerin ve temayüllerin rol oynadığını hep beraber gördük. Üstad “sizlerden birinizle iktifa edemiyorum, hepiniz beni temsil edebilirsiniz” demiştir. Şahsı manevinin caddesi daha geniş daha rasih ve daha kavi ve hatarsız ve zararsızdır.
Üstad başkasına havaleciliği önleyip, başkasının talimatıyla hareket etmeyi, aklını başkasının cebine koyup akılları çalıştırmamayı önlemek, külli bir akıl ve ferasetin ittihadı ve ittifakı ile isabetle hareket etmeyi sağlamak üzere “meşveret ediniz, benim de bir reyim var ve siz ne karar alırsanız ona uyarım” diye ferman etmiştir. “Amir şahsı manevidir.” Hiç bir kimse şahsı manevinin üstüne çıkamaz, meşveret kararlarını görmemezlikten gelemez, kulak ardı edemez. Üstadımızın varisleri olan ağabeyler de “amir şahsı manevidir” kaidesinden hariç değillerdir, hariç tutulmamışlardır.
Nur hizmeti şahsı maneviye müstenid kitap eksenli bir hizmettir. Her risale küçük bir Said, her Said bir talebedir. Her talebe küçük bir Saidi cebine veya çantasına koyup dünyanın her yerinde ve her köşesinde dersini alıp, ders dinleyip, dersini anlatıp, dersini verebilir. “Ben size nispeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım.”
Üstad yerine ikinci bir Üstad ve halef bırakmamıştır. Savletli ve cemaatvari tahripkâr cereyanlara karşı bir şahsın eli ve himmeti ne kadar kuvvetli olursa olsun her yere ulaşamaz, tahribatı durdurup tamiratı yapamaz. Halefin veya ikinci bir Üstadın gereksizliğini (veyahut yetersizliğini) zaman gerektirmektedir. Zira zaman cemaat zamanıdır. Cemaatsız hizmet tam olmaz.
Hz. Üstad da gerek İhlas risalesinde ve gerekse Mesnevide bahsettiği iktiran meselesinde kalemi kuvvetli, gayretli ve hizmete koşturan talebelerine ihtiyacını belirtmesi ve daima talebelerinin duasını istemesi cemaat teşekkülü ile ancak hizmetin mümkün olacağı hakikatını teyid eder.
“Cenab-ı Hakkın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsi ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymettar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette taksimü'l-mesâi kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı manevinin fevkalade ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.”
Cemaatte en önemli husus olarak; ehil, keyfiyetli mümtaz seçkin bir heyetin, hizmetleri, meşveret hakikatına göre sevk ve idare etmesi, meşveretin birkaç kişinin rengiyle renklenmesine müsaade etmemesi, cemaat fertlerini canlı ve cevval tutup istidat ve kabiliyetlerin önünü açması, cemaat taassubuyla fertlerin zihin ve fikirlerini baskı altına alıp onları atıl hale düşürmemeye dikkat etmesi, yeni açılımlara açık olması elzemdir.
Aksi halde ferdin tahakküm ve istibdadından kaçarken cemaat görüntüsünde olan ve aslında bir zümrenin tahakkümü ve tagallübü altındaki bir yola düşülmüş olur ki, maksudumuz olan hayat bahş meşveret hakikatına dayanan bir cemaat hizmeti bu değildir.
Hulasa şahıslar fanidir, Nur Hakikatleri bakidir. Baki hakikatleri mümkün mertebe fani şahsiyetlerin arkasına düşürmemek, gölgesinde bırakmamak gerektir. Aksi halde fani şahsiyetler bir şekilde kırılıp yıkıldığı an hakikatler de gizlenir, saklanır. Bu baki hakikatlere de en büyük zulüm olur.
Yaşasın meşveret!.. Yaşasın haklı şura!.. Şura kuvvet bulsun. Levm ve itab, heva ve hevesine tabi olanlara olsun!..
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.