Ne için ehl-i küfür ehl-i hidayete galip oluyor?

Ne için ehl-i küfür ehl-i hidayete galip oluyor?

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Ne için ehl-i küfür ve dalâlet dünyada ehl-i hidayete galip oluyor?

Elcevap: Çünkü, küfrün divaneliğiyle ve dalâletin sarhoşluğuyla ve gafletin sersemliğiyle, ebedî elmasları satın almak için verilen letâif ve istidâdât-ı insaniye sermayesini, fâni şişelere, soğuk buzlara veriyor. Elbette ham cam ve câmid cemed, elmas fiyatıyla alındığı için, en âlâ cam ve en eclâ cemed alınır.

Bir vakit elmasçı zengin bir adam divane olur, çarşıya gider, beş paralık cam parçasına beş altın verir. O zengin divaneye, herkes en iyi camlarını alır ona verir. Hattâ çocuklar da güzel buz parçalarını ona veriyor, birer altın alıyorlardı.

Hem bir vakit bir padişah sarhoş olur, çocukların içine girer, onları vükelâ ve ümerâ-yı askeriye zanneder. Şâhâne emir verir, çocukların hoşuna gider, iyi itaat ettiklerinden güzelce bir eğlence yapar.

İşte küfür bir divâneliktir, dalâlet bir sarhoşluktur, gaflet bir sersemliktir ki, bâki metâ yerine fâni metâı alır. İşte şu sırdandır ki, ehl-i dalâletin hissiyatları şiddetlidir. İnadı, hırsı, hasedi gibi herşeyi şediddir. bir dakika meraka değmeyen birşeye bir sene inat eder.

Evet küfrün divaneliğiyle, dalâletin sekriyle, gafletin şaşkınlığıyla, fıtraten ebedî ve ebed müşterisi olan bir lâtife-i insaniye sukut eder; ebedî şeyler yerine fâni şeyler alır, yüksek fiyat verir. Fakat mü’minde dahi bir maraz-ı asabî bulunuyor veya maraz-ı kalbî var. O dahi, ehl-i dalâlet gibi, ehemmiyetsiz şeylere ziyade ehemmiyet verir. Lâkin çabuk kusurunu anlar, istiğfar eder, ısrar etmez.

رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَاۤ اِنْ نَسِينَاۤ اَوْ اَخْطَاْنَا (Barla Lâhikası)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
acz : âcizlik, güçsüzlük
âlâ : en üstün
bâki : devamlı ve kalıcı olan
câmid : cansız
celâl : azamet, haşmet
cemed : buz
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
divane : akılsız, deli
ebed : sonsuzluk
ebedî : sonsuz
eclâ : en parlak, cilâlı
ehl-i dalâlet : hak yoldan sapanlar, inançsızlar
ehl-i hidayet : doğru ve hak yolda olanlar
ehl-i küfür ve dalâlet : inkârcılar, hak yoldan ayrılanlar
fâni : geçici olan, ölümlü
farz-ı muhal : olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünme
fıtraten : yaratılış gereği
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
galip olma : üstün gelme
gayet : çok
gayret : hamiyet, şeref, haysiyet
halk etme : yaratma
hased : kıskançlık
hırs : şiddetli istek ve arzu
hissiyat : duygular, hisler
istidâdât-ı insaniye : insanın yaratılışında var olan kabiliyet
itaat etme : emre uyma
ittiham etme : suçlama
izzet : değer, itibar
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse
küfür : inanmama, kabul etmeme, inkâr etme
lâtife-i insaniye : insandaki ince duygular
letâif : lâtifeler; insandaki duyular ve duygular
maraz-ı asabî : sinir hastalığı
metâ : kıymetli eşya, mal
mü’min : iman eden; Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
nihayetsiz : sınırsız
sebeb-i vücud : varlık sebebi
sekr : sarhoşluk
serkeşâne : başıbozuk bir şekilde
sukut etme : alçalma, değer kaybetme
şedid : şiddetli
tâciz : rahatsız etme
tazammun eden : içine alan, kapsayan
tekzip : yalanlama
ümerâ-yı askeriye : askerî âmirler, komutanlar
vükelâ : askerî âmirler, komutanlar; bakanlar