Necip Fazıl için sanat 'Allah'ı aramaktı'
Öğrencileri ve yakın arkadaşları usta şair Necip Fazıl Kısakürek’i anlattı...
Seda Çakmak'ın haberi
Öğrencileri ve yakın arkadaşları usta şair Necip Fazıl Kısakürek’i anlattı. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş: Necip Fazıl, hayatı kahraman gibi yaşıyordu. Eğer Paris’te yaşamış olsaydı, her yerde heykeli olurdu.
Eserleri ve fikirleriyle Türkiye’nin yakın geçmişine damga vuran şair Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir sempozyumla anıldı.
Fatih Ali Emirî Kültür Merkezi’nde gerçekleşen sempozyuma akademisyenler, yazarlar ve Necip Fazıl’ın okurları yoğun ilgi gösterdi. Yazar Mustafa Miyasoğlu’nun başkanlığında gerçekleşen ilk oturuma siyaset ve fikir adamı Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Prof. Dr. İsmail Kıllıoğlu, Dursun Ali Taşçı, Abdurrahman Şen ve Vahap Akbaş konuşmacı olarak katıldı.
Prof. Nevzat Yalçıntaş, Necip Fazıl’ın sanat ve dava adamı olduğunu söyleyerek, çok karışık bir dönemde yaşadığını ancak ayaklarının yere sağlam bastığını ifade etti.
Necip Fazıl’ın tefekkür hayatının Paris’te canlandığını kaydeden Yalçıntaş, ‘’Usta şair ‘Kaldırımlar’ şiiriyle Türkiye’ye geldi. Necip Fazıl Fransa’da olsaydı dünya çapında tanınan bir şair olurdu. Her yerde heykelleri olurdu’ dedi.
Şairin, yaşadığı dönemde tek partili bir sistemin sıkıntılarını çektiğini ileri süren Yalçıntaş, ‘Demir parmaklıklar, bütün düşünenlerin ve hürriyete bağlı olanların kaderiydi. Onun da kaderi bu oldu. Etrafında pek çok genç şair ve yazar vardı. Hayatı kahraman gibi yaşıyordu’ sözlerine yer verdi.
Dini çağdaş dille anlatıyordu
Eğitimci Dursun Ali Taşçı şairin ‘Çöle İnen Nur’ isimli kitabından yola çıkarak şairin dini hassasiyetlerini dinleyicilere aktardı. Taşçı, ‘O bir din adamı değildi ama dininin adamıydı. Edebi metinlerle kulaklarımıza gelen bir din sesi yoktu. O dini en çağdaş dille anlatıyordu’ şeklinde konuştu.
Gazeteci ve yazar Abdurrahman Şen konuşmasında Necip Fazıl’ın ‘Allah’ı aramak’ olarak tanımladığı sanatla inancını birleştirdiğini kaydederek, ‘Şair gördüğü bütün boşlukları doldurmaya çalıştı. En çok tiyatro ve sinemanın üstüne durdu. Davanın en dokunaklı telkin kürsülerinden biri olarak sinemayı gösterdi.
Tiyatroyu sanat dalları içinde en büyük keşif olarak tanımlar ve büyük önem verirdi. Bizler hala Shakespeare hayranlığıyla gidiyoruz ama Necip Fazıl Kısakürek’in tiyatro anlayışını hayata geçirebilmiş değiliz. Necip fazılın eserleri bugün sinemacıların ilgisini bekliyor. Necip Fazıl Kısakürek adına bir enstitü ya da ödülümüz yok’ diye konuştu.
Öfkesi dava içindi
ŞAİR Vahap Akbaş, Necip Fazıl’ın öfkeli bir insan olduğunu ancak bu öfkeyi sorumluluk sahibi bir dava insanı sıfatıyla taşıdığını söyledi. Sempozyumun konuşmacılarından Akbaş, ‘Davanın olduğu yerde mücadele vardır. Öyleyse öfke, itici bir güç olmalıdır. Necip Fazıl gençlere bunu tavsiye ederdi’ sözlerine yer verdi.
Şiirleri hikayelerini gölgede bıraktı
PROF. DR. İsmail Kıllıoğlu, Necip Fazıl Kısakürek’in hikâyeleri üzerinde yaptığı konuşmasında, Kısakürek’in şiirlerinin edebiyat alanında diğer çalışmalarının besleyici kaynağı olduğunu belirterek , ‘Ama şiirleri öteki eserlerini gölgede bırakıyordu. Yine de Necip Fazıl sadece şair kimliğiyle kalmış olsaydı, tek ayak üzerinde durmuş olurdu’ dedi.
Star