Mehmet DOĞAN
Necip Fazıl'ı anlamak
26 Mayıs 1983 Necip Fazıl Kısakürek merhumun ebedi âleme doğuş tarihidir. Aradan tam 28 yıl geçmiş.
Bir zamanlar onun şiirleri ve kendine has deyimleri dillerden düşmez, ferdi ve içtimai her meselede onlar, açıklayıcı birer unsur olarak kullanılırdı. Şiirlerinden bir mısra okunsa bir yerde, hemen bir başkası diğer mısradan şiire devam ederdi. Necip Fazıl gibi espriler yapmak, deyimler icat etmek modaydı. Bizim neslin havasında Necip Fazıl kokuları, esintileri eksik olmazdı. Bizler onun ikliminde yetiştik.
Çöle İnen Nur, Ulu Hakan Abdülhamid, Sahte Kahramanlar ile tarihe bakışımız; şiirleriyle ferdi ve içtimai hassasiyetlerimiz; konferanslarıyla geçmiş, hal ve gelecek muhasebelerimiz; Doğu-Batı muhasebeleriyle medeniyet idrakimiz; İdeolocya Örgüsü ile de fert ve toplum olarak ideolojik yanımız takviye edildi. Çünkü dünyayı saran ideolojik ve felsefi akımlar, Anadolu'da da fırtınalar estiriyor, rejimin idealsiz bıraktığı gençlik bu akımların anaforunda sağa sola savrulup gidiyordu. İşte bu fırtınalı ortam içinde, "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!" diye haykıran o inançlı, güçlü, çilekeş ses, bizlere fırtınalı hayatımızda bir deniz feneri gibi geldi. Onun sayesinde Allah bizi kayalara çarpmaktan, karaya oturmaktan kurtardı. O, bizim "Yolumuz, Halimiz, Çaremiz" oldu.
Anadolu halkı ve bir kısım gençliğin üzerinde Bediüzzaman etkisi ne ise, özellikle İstanbul, Ankara başta olmak üzere diğer büyük şehirlerin aydınları ve bir kısım halkı üzerinde de Necip Fazıl Kısakürek'in etkisi de o idi.
Metafizik sancılar içinde kıvranan Anadolu gençliği, ruhunda, kalbinde ve kafasında açılan metafizik yaraların merhemini daha çok Bediüzzaman ve Necip Fazıl'ın eserleriyle tedaviye çalışıyor, Allah'ın izniyle de muvaffak oluyordu. Gençlikte bu yaraları azdırmak isteyen cereyanlara karşı en sağlam savunma ve korunma cephesi bu iki büyük ruhun açtıkları cepheydi. Maalesef 1960-70-80 gençliğinin önemli bir kısmı, Avrupa patentli Rus ve Çin; Alman ve İtalyan; Küba ve Viyetnam damgalı ideolojik akımlarına kapılıp gittiler, yok oldular.
Newyork, Paris, Roma, Londra, Viyana, Berlin menşeli bazı felsefi akımlar da birer sam yeli gibi gençliğimizin bir kısmını kuruttu. Sanat ve Edebiyat akımları kılığında geldiler. Sinema ve Tiyatro destekli olunca da tesirleri korkunç oldu. Uyuşturucu haplar gibi gençliğe tesir ettiler.
Bütün bu olumsuz oluşların ortasında Necip Fazıl Kısakürek, o asil ve güçlü yürek, eserleriyle, meydanlarda haykıran gür sesiyle; şiirleri, hikâyeleri, tiyatroları ve denemeleriyle bizlere direnç verdi, güç verdi. Gençliğimizin ruhuna, bütün bu salgın hastalıklara karşı koruyucu aşı oldu, ilaç oldu.
Bugün Anadolu'da aydın, bürokrat, politikacı, sanat ve edebiyat sevdalısı, hatta iş adamlarıyla zengin ve muktedir bir kadro varsa, bunda Necip Fazıl Kısakürek Üstadın büyük payı vardır.
Biz, ondan aldığımız şu ölçüyle baktık her şeye: Şeriatta seninki senin, benimki benimdir. Tarikatta, seninki senin, benimki de senindir. Hakikatte ise ne seninki senin, ne de benimki benim; hepsi Allah'ındır. Ve en önemli ölçü: Allah'ı sevmenin hududu yoktur, sev sevebildiğin kadar. Peygamberi sev ama Allah demeyecek kadar. Sahabeyi sev fakat Peygamber demeyecek kadar. Velileri sev, ama sahabe demeyecek kadar... Din, edeptir. Edeb de hududa riayettir; yani haddini bilmektir.
Biz, Necip Fazıl Beyi de anlatırken bu ölçüler içinde anlatmaya özen gösteririz. Biz Onu çilesiyle, ızdıraplarıyla, derin pişmanlık ve tövbeleriyle sevdik ve saydık. O, kendi çapında bir mürşid, muallim, mütefekkir ve daha çok da bir sanatçıydı. Cumhuriyet Türkiyesinin tarihi oluşumunda, orada tarihi ruh köküne sahip yeni bir gençliğin zuhurunda Necip Fazıl Bey'in büyük emeği ve hissesi vardır.
Bediüzzaman Hazretleri, Büyük Doğu Dergisi bir ara mali imkânsızlıklar yüzünden yayınına ara vermek zorunda kaldığını ilan edince, talebelerine: Büyük Doğu çıkmalı, yayını durmamalı; gerekirse yorganımın birini satın, parasını ona gönderin, der. Bu, çok önemli, çok büyük bir hadisedir. Necip Fazıl Kısakürek için: "Sana 40 yıl Risale-i Nur'a hizmet etmiş talebem nazarıyla bakıyorum." Diyen üstadın, verdiği bu hüküm, basit, sıradan bir hüküm değildir.
Mecnun'u Mecnun eden Leylasıdır. Daha ötesi Mevlasıdır. Necip Fazıl'ı Necip Fazıl eden sevda da işte şudur:
O, Allahın emriyle Kâinatın Efendisi;
Varlığın Tacı, varlık nurunun ta kendisi...
*
Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;
Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!
Sonsuzluk Kervanı peşinde üç ayakla seken topal kıtmirin kara sevdası şudur:
*
Sen, fikir kadar güzel;
Ve tek, birden daha tek!
Itrını süzmüş ezel;
Bal sensin, varlık petek...
Sensin ölüme hisar;
Bâkisi hep inkisar...
Sar bizi, çepçevre sar,
Rahmet rüzgârı etek!...
*
Beri gel, serseri yol!
O'nun ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol1
O'nun ümmetinden ol!
Sen, hiçliğe bakan yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun ümmetinden ol!
Gel dünya, mundar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, arşı arayan ses!
O'nun ümmetinden ol!
Solmaz, solmaz; bu bir renk...
Ölmez, ölmez;
bir âhenk...
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun ümmetinden ol!
Gökte çakıyor haber,
Geber çelik put geber!
Doğrul yeni seferber,
O'nun ümmetinden ol!
İşte Necip Fazıl, bence budur. Son Peygamber yolunun karasevdalısı... Ömrünü bu yola harcayan bir dava adamı. Nur içinde yatsın.
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.