Bediüzzaman adıyla tarikat aldatmacası var

Bediüzzaman adıyla tarikat aldatmacası var

Özcan: Bediüzzaman bu yönüyle yanlış anlaşıldığı gibi ona tarikat mesleği atfetmek de aynı derecede aldatmacadır

Risale Haber-Haber Merkezi

Mustafa Özcan, Bediüzzaman adı üzerinden tarikat kuranları eleştirdi. "Aczmendilik ve Tebliğ Cemaati" başlıklı yazısında Bediüzzaman'ın tarikat ile ilgili sözlerinin yanlış yorumlandığını vurgulayan Özcan, Dünya Bülteni'ndeki yazısında "Bediüzzaman bu yönüyle yanlış anlaşıldığı gibi ona tarikat mesleği atfetmek de aynı derecede aldatmacadır. Aczmendilik silsilesi olmayan bir tarikattır. Bediüzzaman da silsilenin ne başı ne de bir parçasıdır" dedi.

Mustafa Özcan'ın yazısı şöyle:

Aczmendilik ve Tebliğ Cemaatini birlikte anmak anlamsız gelebilir.  Gerçekten de anlamsız. İkisi arasında bir bağ yok. Fark çok. Bununla birlikte, tabir caizse her iki ekolün de ortak kaynağı etrafında söylenti ve iddialar var.  Elbette Risale-i Nur bir tarikat değildir ve bir tarikat mesleği de değildir. Bediüzzaman'ın isimlendirmesiyle Risale-i Nur dava içinde bir bürhandır.  İslam hakikatlerini ispatlama mesleğidir.  Bazen Nurcular da Risale-i Nuru anlatırken bu tanımın dışına çıkıyorlar. Gereksiz atıflar ve misyonlar yüklüyorlar.  Bazen cemaatle cemiyet birbirine karışıyor. Aczmendilik de böyle bir şey.  Lafızperestlik veya haşviyat ürünüdür. Bediüzzaman'ın kendisini aciz durumda hissetmesine dair kullandığı 'aczmendi' ifadesi bağlamının ve kalıbının dışına çıkarılmıştır.

Bediüzzaman'ın tarikatçı olmaması başka tasavvufa karşı olması da başkadır. Burada iki yanlış anlama vardır. Belki bir istismar bir de yanlış anlama var diyebiliriz.  Kimileri onun 'zamanımız tarikat zamanı değildir' ifadesinden tarikat karşıtlığı anlamı çıkartıyorlar. Veya yüklüyorlar.  Elbette bu da zorlamayla elde edilen bir yorum veya onun ötesinde ithamdır. 

Son dönemlerde İslam'ın birçok boyutu ve rüknü tatil edilmiştir. Hiçbir dönemde İslam bu boyutlarıyla hayatın dışına atılmamıştır.  Siyasi ve ahkama müteallık boyutları bunlar arasındadır.  Tasavvuf da ancak şeriat zemininde gelişebilir. Boy atabilir.  Bediüzzaman buna 'iman zemini' demiştir. Dolayısıyla bu değerlendirme tasavvufla ilgili olmaktan ziyade zamanla ve onun tabiriyle ilcaatıyla/şartlarıyla alakalıdır. Bediüzzaman bu yönüyle yanlış anlaşıldığı gibi ona tarikat mesleği atfetmek de aynı derecede aldatmacadır.  Aczmendilik silsilesi olmayan bir tarikattır. Bediüzzaman da silsilenin ne başı ne de bir parçasıdır. Bu iddiada bulunanlar da ondan bir tarikat dersi almış değildirler.  Deseler de ispatlayamazlar. Onun bir ifadesinden bir tarikat üretmek galiba ancak Türkiye'ye has olabilir.

Bediüzzaman'a yakıştıran yakıştırana. Mevlana gibi tarikat kuruculuğu yakıştırıldığı gibi Mehdilik gibi haller de yakıştırılıyor. Bunu kendisi reddettiği halde kimi Nurcular ısrarla ispat ediyorlar.  'El cezau min cinsi'l amel' sırrıyla (ceza cürmün çeşidine göredir)' Bediüzzaman'a Mehdilik atfederler hiç ummadıkları ve hoşlanmayacakları yakıştırma bir sıfatla karşılaşıyorlar. Bu da tarikat kuruculuğu.  Aczmendilik mesleğini veya meşrebini hayata geçirmek.  Bunlar Türkiye'ye mahsus gariplikler. Bitmedi. Daha büyüğü Hindistan'da çıktı.

Bediüzzaman bir başka kurucu sıfatla daha anılıyor.  Bediüzzaman'a atfedilen bu kuruculuk sıfatı sınırlarımızı da aşıyor. Güya Hindistan'da kurulan Tebliğ Cemaatini aslında Bediüzzaman tesis etmiş ve İlyas Kandahlevi bunu intihalle kendisine mal etmiş. Altı esası Hicaz'da öğrenmiş ve Hindistan'a nakletmiş.   Makul Faslı selefilerden Takiyyüddin Hilali'nin Tebliğ Cemaatine reddiye bağlamında kaleme almış olduğu Es Siracü'l münir adlı kitabını okuyordum. Bir yerinde çok calibi dikkat bir ibareyle karşılaştım.  Muhammed İlyas Kandahlevi'nin kız kardeşinin kocası olan İhtişam Hasen cemaatin İslami eksenli olmadığını savunuyor. Veya ekseninden kaydığını ileri sürüyor.  Akabinde cemaati yermek için Hilali, Muhammed Eslem'in bir iddiasını gündeme getiriyor. İşin şirazesi işte burada kopuyor.  Muhammed Eslem kuyruklu bir yalan ortaya atmış ve Tebliğ Çemaatini gözden düşürmek için ne bulduysa sarılan Takiyyüddin Hilali de bu fırsatı kaçırmamış ve hiçbir biçimde tetkik ve tahkik zahmetine katlanmadan bu iddiayı doğru kabul ederek kitabına derç etmiş ve taşımış. Meşrep husumeti ihtiyat payını kaldırmış ve bu hususta aktarılan iddiayı tetkik etmeden doğru kabul etmiş ve benimsemiş. Dolayısıyla eskilerin ifadesiyle 'hatiibu leyl' yani gece oduncusu durumuna düşmüş.

Muhammed Eslem üzerinden Takiyyüddin Hilali Tebliğ Cemaati üyelerini yalanlıyor ve cemaati Muhammed İlyas Kandahlevi'nin değil bizzat Bediüzzaman'ın kurduğunu ve altı esası da onun ortaya attığını ileri sürüyor! Bu iddia ile birlikte bir yaşımıza daha basmış olduk.  Bu da maalesef Bediüzzaman'ın efsaneleştirildiğine ek veya mütemmim delillerden birisidir.  Muhammed Eslem Tebliğ Cemaatinin kurdukları camilere genelde Nur Camii adını vermelerinin de bundan kaynaklandığını iddia etmektedir. Hakikatten koptuğunuz noktada efsane başlar.