Şeyh Said'in torunundan Said Nursi'ye övgü
Şeyh Muhammed Said Fırat'ın garip sözlerine karşılık Muhammed Akar tam tersi açıklamalar yaptı
Risale Haber-Haber Merkezi
Şeyh Said'in torunu Şeyh Muhammed Said Fırat'ın Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili garip sözlerine karşılık Şeyh Said'in başka bir torunu Muhammed Akar tam tersi açıklamalar yaptı.
Yeni Asya'dan Hasan Hüseyin Kemal'e konuşan Muhammed Akar, "100 yıl geçtiği halde, Bediüzzaman’ın Kürt meselesine ilişkin sunduğu reçete tek çıkar yol gibi görünüyor" dedi.
İşte röportajdaki ilgili bölüm:
Bediüzzaman Said Nursî’nin Kürt meselesine yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
Genel mânâda imparatorluğun gidişatını, özel olarak da Kürt meselesini temelden kavrayan ve fikir üretenlerden biri de Badiüzzaman Hazretleridir. Batının ilim ve teknoloji alanlarında hızlı yükselişi karşısında İslâm âleminin geri kalmışlığı onu derinden üzüyor, düşünmeye sevk ediyordu. Bediüzzaman, II. Meşrûtiyetin ilân edilmesi üzerine Şark vilâyetlerini baştan sona gezmiş, halk kesimi, aşiret reisleri ve ulema ile uzun görüşmeler yapmış, yeni idarî sistemin güzelliklerini, hürriyet ve meşrûtiyetin önemini anlatmıştı.
Kürt meselesi ile ilgili özellikle üç temel mesele onun zihninde yer almıştır; cehalet, sefalet ve ihtilâf üzerinde durmuş ve bu konularda çözüm önerileri sunmuştur. San’at, marifet, ittifak silâhı ile meselelerin hallolacağını söylemiştir. Özellikle eğitim meselesi üzerinde durmuş ve şarkta bir üniversitenin kurulması hususunda büyük gayret göstermiştir. 100 yıl önce Müslüman Kürtlerin meseleleri ile yakından ilgilenip, çözüm önerilerini en yüksek makamlara kadar götürmüştür.
100 yıl geçtiği halde, Bediüzzaman’ın Kürt meselesine ilişkin sunduğu reçete tek çıkar yol gibi görünüyor. 100 yıl sonra dönüp dolaşıp Bediüzzaman’ın önerdiği noktaya gelmek ne garip bir şey. Onca yıl sonra Kürtler yine yokluk ve yoksulluk içinde. Milliyetçi tırmanışın Türkiye’yi getirdiği tıkanma ortada. Çözüm olarak da doğuda sosyal ve iktisadî kalkınma hamlesi başlatmak, özgürlükleri ve demokrasiyi genişletmek bu meselenin halli için temel teşkil ediyor. Yani Bediüzzaman’ın 100 yıl önce önerdiği noktadayız. Peki, kaybettiğimiz onca yılı geri getirebilecek miyiz? Yitip giden onca canı geri getirebilecek miyiz? Bari bir yüz yıl daha kaybetmeyelim…