Said Nursi'nin mezar vasiyetinde unutulan cümle
İşte Müfid Yüksel'in aktardığı Said Nursi’nin mezar vasiyetiyle ilgili unutulan cümle
RisaleHaber-Haber Merkezi
Araştırmacı yazar Müfid Yüksel, Said Nursi’nin mezar vasiyetinde bir cümlenin unutulduğunu söyledi.
Özgün Duruş gazetesindeki yazısında “Bediüzzaman’ın Vasiyyeti Ve Kabri” başlıklı bir yazı kaleme alan Yüksel, Bediüzzaman’ın kabrinin 27 Mayıs ihtilali cuntası tarafından kırılarak, na’şının kaçırıldığını söyledi.
Bediüzzaman Said Nursi’nin kabri ile ilgili vasiyetini de hatırlatan Yüksel, bu konuyla ilgili ilginç bir bilgiye yer verdi. Buna göre vasiyette Bediüzzaman’ın “mezarım bilinmeyecek, bilmeyecekler” cümlesinin unutulduğunu söyledi.
Müfid Yüksel, yazısını şöyle sürdürdü:
“Zaman zaman bu konu basın ve medyada da gündeme gelmektedir. Geçenlerde bir aile dostu aracılığıyla, Bediüzzaman’ın kabrinin yerinin bilinmemesi ile ilgili vasiyyetinin, talebelerinden Abdülkâdir Ceylan Çalışkan’ın el yazısı ile olan nüshası elime geçti. Gerçi bu vasiyetnâme başka kaynaklarda da yer almakta ancak vasiyyetnâmenin bizzat şahidi olan Merhum Ceylan Çalışkan’ın el yazısı ile olması hasebiyle önem arzetmektedir. Bu yüzden eldeki metni latin harflerine çevirerek burada derc ediyoruz:
MEZAR VASİYETNAMESİ
“Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Vefat Etmeden Bir Sene Evvel Etmiş Olduğu Vasiyyetnâme
“Benim kabrimi gâyet gizli bir yerde bir iki talebemden başka kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyyet ediyorum. Çünki, Dünyada beni şöhretten men eden bir hakikat elbette vefatımdan sonra da, o hakikat o suretle beni mecbur ediyor..”
Biz de üstâdımıza sorduk: “Kabri ziyârete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba, siz ne hikmete binâen kabrinizi ziyâret etmeği men ediyorsunuz? Cevâben üstâdımız dedi ki: “Bu dehşetli zamanda eski zamandaki firavunların dünyevî şân ve şeref arzusuyla heykeller ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi; enâniyyet ve benliğin verdiği gafletle heykeller ve gazetelerle nazarları ma’na-yı harfîden ma’na-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtici ve uhrevî istikbâlden ziyâde dünyevî istikbâli gâye-i hayâl edinmiş olmalarıyla eski zamandaki Allah için ziyâret mukâbili ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhâlif olarak mevtânın şân ve şerefine ziyâde ehemmiyet verip öyle ziyâret ediyorlar. Ben de Risâle-i Nur’daki a’zamî ihlâsı kırmamak için o ihlâsın sırrıyla kabrimi bildirmemeği vasiyyet ediyorum. Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun okudukları Fatiha ervâha gider. Dünyada beni sohbetden men eden bir hakikat elbette vefâtımdan sonra da, o hakikat bu suretle beni sevâb cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeğe mecbur edecek” dedi.”
“VE ZATEN MEZARIM BİLİNMEYECEK, BİLMEYECEKLER”
Bu konuyu geçenlerde yine Bediüzzaman’ın talebelerinden ve bu sözlü olup sonradan yazıya geçirilmiş vasiyyetnâmenin şahitlerinden aile dostumuz Özer Şenler ile de müzakere ettik. Özer Şenler, Bediüzzaman’ın vefatından 1-2 yıl evvel bu sözlü vasiyyetnâmeyi söylerken, Abdülkâdir Ceylan Çalışkan ile birlikte Üstadın yanında olduğunu ve Bediüzzaman’ın, bu sözlü vasiyyetinin Ceylan Çalışkan tarafından yazıya geçirildiğini, ancak Bediüzzaman’ın bu ifadelerin hemen ardından ilave ettiği bir sözün yazıya geçirilmesinin ise unutulmuş olduğunu söyledi. Özer Şenler’in bize aktardığına göre Bediüzzaman “Ve zaten mezarım bilinmeyecek, bilmeyecekler” diye ilave etmiş.