Ahiretin varlığını nasıl ispat ederiz?
Ahiretin varlığı, dünya ve içindeki varlıklar kadar kesin ve gereklidir. Ahiret olmadan dünya hayatında huzur ve ümit içinde yaşamak imkânsızdır.
Ali İhsan Er'in yazısı
Kâinatı birinci defa kim yaratmışsa, ahireti de O yaratacaktır. Zaten insanlar ister istemez o âleme doğru yol alıp gitmiyorlar mı?
Ahiretin varlığı akıl açısından mümkün ve Kur’an ve hadislerle sabit ve gerçektir. Ahiretin var olması, dünyada sır olarak kalan pek çok olayın açıklanması ve varlıkların en değerlisi olarak yaratılan insanın boşuna yaratılmış olmadığının görülmesi bakımından her insanın vicdanında taşıdığı bir arzudur. Allah, ahireti inkâr eden ve öldükten sonra ikinci dirilişi imkânsız görenlere Kur’an’da ilk yatılıştan örnekler vererek ikinci yaratılışın daha kolay olduğunu açıklamaktadır. Ahiretin varlığı, belli başlı şu delillerle açıklanabilir:
Ahiret inancının temeli ilâhî adalete dayanmaktadır. İnsan, bu dünyada iyilikle kötülüğün, fazilet ile rezaletin, birbiriyle daima çatışma halinde olduğunu, genelde rezaletin fazilete galip geldiğini, pek çok kimsenin yaptığı zulüm ve haksızlığın yanına kaldığını görüyor ve vicdanından bir ses yükseliyor: “Hayır olamaz! Mutlaka bir hesap günü olmalı ve herkese hak ettiği verilmeli.” Bunun için bütün sırların açığa çıkacağı, Allah’a itaat ve ibadet edip, Allah’ın yarattıklarına saygılı olanların ödüllendirileceği, Allah’ı inkâr ve isyan edip, Allah’ın yarattıklarına zulmedenlerin cezalandırılacağı bir gün gelecektir. Bu konuda Yüce Allah(cc),“Muttakîler için de Rableri katında naîm cennetleri vardır. Biz Müslümanlar’ı, günahkâr mücrimler gibi yapar mıyız hiç?” (Kalem, 68/34-35) buyurmaktadır. İyilerle kötüleri bir tutmak ilâhî adalete uygun değildir. Yani ahiret ilâhî adaletin gereğidir.
İNSAN EN DEĞERLİ VARLIKTIR
İnsan boşuna yaratılmamıştır. Şu kâinat sarayında her şey insan için yaratılmış ve insanın hizmetine verilmiştir. İnsan varlıkların en değerlisi olarak yaratılmış, bütün varlıkların üstünde özel bir değer kazanmıştır. O halde, bu kadar değer verilmiş olan insanın kısa ve yorucu bir hayattan sonra toprağın altında çürümek ve yılana çıyana yem olmak için yaratılmış olduğu düşünülemez. Bu durumu hangi vicdan ve hangi akıl kabul eder? Bunun için Allah, “Sizi ancak boş yere yarattığımızı ve sizin Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız? (Müminûn, 23/115) buyurarak, insanın boşuna yaratılmadığını, yaratılış amacının yeryüzünde Allah’ın halifesi olmak, O’na kulluk yapmak olduğunu ve bundan sorumlu bulunduğunu bildirmektedir. Tarihin derinliklerinden günümüze doğru bir değerlendirme yapıldığında, bütün insanlarda bir “ebedîlik-sonsuzluk duygusunun” var olduğu görülüyor. İnsan fıtratında ve vicdanın da, “insanın bu dünyada vatanından ayrı kalmış bir garip yolucu veya esas yurduna dönmek isteyen bir misafir olduğu duygusu” insanı bir ebedî âlem düşüncesine götürmektedir.
İKİNCİ YARADILIŞ DAHA KOLAYDIR
İkinci yaratılış Allah’a ilk yaratılış kadar kolaydır. Birinci defa yaratılışı kabul etmek, ikinci defa yaratılışı kabul etmeyi gerektirir. Kur’an’da Allah bu konuda pek çok örnek vermektedir. Örneğin birkaç çürümüş kemikle Peygamber Efendimize gelip, “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyenlere Peygamberimizin, “De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecek. O her yaratmayı bilir” (Yâsin, 36/78-79) demesi istenmiştir.
Allah, ahireti inkâr edenlere, ölümden sonra ikinci yaratılışı imkânsız görüp inanmayanlara en çok ölü gibi olan kış mevsiminden sora, yeryüzünün baharda tekrar nasıl canlandırıldığına, yeşertilip hayat verildiğine dikkati çekerek, “İşte böyle öldürür ve bir müddet sonra tekrar diriltiriz” (Hac, 22/5; Fatır, 35/9; Rum, 30/19; Kaf, 50/5, Hadid 57/17) diyor. Netice olarak ahiretin varlığı, dünya ve içindeki varlıklar kadar kesin ve gereklidir. Ahiret olmadan dünya hayatında huzur ve ümit içinde yaşamak imkânsızdır. Kâinatı birinci defa kim yaratmışsa, ahireti de yaratacaktır. Zaten insanlar ister istemez o âleme doğru yol alıp gitmiyorlar mı?
Bugün