Her şey, bir tek yaratıcıya muhtaçtır
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
On Dördüncü Pencere
“De ki: "Her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde olan kimdir, biliyorsanız söyleyin". (Mü'minun Sûresi: 88.)
“Hiç bir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın.” (Hicr Sûresi: 21)
“Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Muhakkak ki, Rabbim her şeye hakkıyla koruyucudur ve yapılan herşeyi kaydeder.” (Hûd Sûresi: 56-57)
Sırlarınca, her şey, her şeyinde ve her şe'ninde tek bir Hâlık-ı Zülcelâle muhtaçtır.
Evet, kâinattaki mevcudâta bakıyoruz ve görüyoruz ki, zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezâhürâtı var ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın âsârı görünüyor:
meselâ, nebâtâtın tohumlarında ve köklerindeki ukde-i hayatiyelerinin intibahları zamanında gösterdikleri hârika vaziyetleri gibi.
Hem fakr-ı mutlak ve kuruluk içinde bir gınâ-i mutlakın tezâhürâtı var: kıştaki toprağın ve ağaçların vaziyet-i fakirâneleri ve baharda şâşaalı servet ve gınâları gibi.
Hem, cümûd-u mutlak içinde bir hayat-ı mutlakanın tereşşuhâtı görünüyor: anâsır-ı câmidenin zîhayat maddelere inkılâbı gibi.
Hem, bir cehl-i mutlak içinde muhît bir şuurun tezâhürâtı görünüyor: zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin, harekâtında nizâmât-ı âleme ve mesâlih-i hayata ve metâlib-i hikmete muvâfık bir tarzda hareket etmeleri ve şuurkârâne vaziyetleri gibi.
İşte, bu acz içindeki kudret ve zaaf içindeki kuvvet ve fakr içindeki servet ve gınâ ve cümûd ve cehil içindeki hayat ve şuur, bilbedâhe ve bizzarure, bir Kadîr-i Mutlak ve Kavî-i Mutlak ve Ganî-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak ve Hayy-ı Kayyûm bir Zâtın vücûb-u vücuduna ve vahdetine karşı her taraftan pencereler açar; heyet-i mecmûası ile, büyük bir mikyasta, bir cadde-i nurâniyeyi gösterir.
İşte, ey tabiat bataklığına düşen gâfil! Eğer tabiatı bırakıp kudret-i İlâhiyeyi tanımazsan, herbir şeye, hattâ herbir zerreye hadsiz bir kuvvet ve kudret ve nihayetsiz bir hikmet ve maharet, belki ekser eşyayı görecek, bilecek, idare edecek bir iktidar, herşeyde bulunduğunu kabul etmek lâzım gelir. (Sözler, 33. Söz, 14. Pencere)
Bediüzzman Said Nursi
SÖZLÜK:
SIR : Cenâb-ı Hakk'ın isim ve sıfatlarına ait gizli hakikatlerin göründüğü kalpteki duygu.
ŞE'N : İş, gerek, tavır, hal, birşeyin özelliğinin fiilî görünümü, neticesi ve eseri.
MEVCUDÂT : Yaratılmış olan, mevcut olan şeyler; varlıklar.
KÂİNAT : Allah'ın dışında var olan herşey, bütün varlıklar, evren.
ZAAF : Zayıflık, iktidarsızlık, kudretsizlik.
TEZÂHÜRÂT : Görüntüler, gösterişler.
ÂCZ-İ MUTLAK : mutlak güçsüzlük, âcizlik.
KUDRET-İ MUTLAKA : Sonsuz ve sınırsız kudret.
ÂSÂR : Eserler, izler, nişanlar, belirtiler.
NEBÂTÂT : Bitkiler.
UKDE-İ HAYATİYE : Hayat düğümü.
İNTİBÂH : Uyanıklık, hassasiyet.
FAKR-I MUTLAK : Mutlak fakirlik, yoksulluk, çâresizlik.
GINÂ-İ MUTLAK : Mutlak ve sonsuz zenginlik.
TEZÂHÜRÂT : Görüntüler, gösterişler.
VAZİYET-İ FAKÎRÂNE : Fakir ve yardıma muhtaç hâl.
GINÂ : Zenginlik, yeterlik, tok gözlülük.
CÜMÛD MUTLAK : Kat’i Donukluk, katı, sert.
TEREŞŞUHÂT : Damlamalar, sızıntılar, işaretler, emâreler, deliller; ortaya çıkma.
ANÂSIR : Unsurlar, elemanlar, öğeler.
CÂMİD : Cansız, durgun, donmuş.
ZÎHAYAT : Hayat sahibi, canlılar.
İNKILÂB : Başka tarza değişme. Bir hâlden diğer hâle geçme. Başka türlü olma. * Altüst olma.
CEHL-İ MUTLAK : Kara cahillik, koyu cehâlet, tam bilgisizlik.
MUHÎT : İhâta eden, herşeyi kuşatan ve herşeyi içerisine alan; etraf, çevre.
ŞUUR : Anlayış, idrâk, bilme, farkına varma.
TEZÂHÜRÂT : Görüntüler, gösterişler.
NİZÂMÂT : Düzenler, muntazam olanlar.
MESÂLİH-İ HAYAT : Hayat için gerekli, lüzumlu olan şeyler.
METÂLİB : İstekler, arzular, talep edilen şeyler.
HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık.
MUVÂFIK : Uygun olan, uyan, kabullenen.
ŞUURKÂRÂNE : Şuurluca. Farkederek.
ÂCZ : Güçsüzlük, kudretsizlik.
ZAAF : Zayıflık, iktidarsızlık, kudretsizlik.
CEHL : Cehalet, bilgisizlik.
BİLBEDÂHE : Açıklıkla, açıktan, meydanda olarak, besbelli, ap açık bir şekilde.
BİZZARÛRE : Kesinlikle, zarûri olarak, mecburî olarak.
KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
KAVÎ : Kuvvetli, sağlam, metin, zorlu.
VÜCÛB-U VÜCUD : Varlığı gerekli olmak, olmaması imkânsız olmak, varlığı zarurî ve vacib olmak, vazgeçilmez olmak.
VAHDET : Birlik.
HEYET-İ MECMUA : Toplanmış heyet.
MİKYAS : Ölçek, kıyas edecek âlet, ölçü âleti, ölçü.
CADDE-İ NURÂNİYE : Nurânî İslâmiyet yolu; Kur'ân Caddesi.
GÂFİL : Dikkatsiz, iyi düşünmeyen, uyanık olmayan.
MAHARET : Ustalık, hünerlilik, beceriklilik.