Türkiye'nin AB üyeliğine Said Nursi referansı

Türkiye'nin AB üyeliğine Said Nursi referansı

Alman yayın organı Xtranews'te yayınlanan Türkiye'nin AB üyelği ile ilgili yazıda Bediüzzaman vurgusu vardı

Risale Haber-Haber Merkezi

Alman yayın organı Xtranews'te yayınlanan ve Türkiye'nin AB üyelik sürecini mercek altına alan yazıda İslam’ın, Batılı hukuk devleti ve demokrasi düşüncesiyle bağdaşır olduğu dile getirilirken Bediüzzaman Said Nursi’nin 70 yılı aşkın bir süre önce bunu tespit ettiğina vurgu yapıldı.

Almanya Warendorf “Junge Union (Gençler Birliği)”nin 22 yaşındaki yöneticisi Michael Sendker tarafından yayınlanan ve Türkçesi AB Haber'de yazıda Türkiye'nin AB üyeliğinin karşılıklı menfaatler sağlayacağına vurgu yapıldı.

İşte Michael Sendker'in yazısı:

Artık Türkiye AB’ye girsin mi girmesin mi? Bu sorunun yıllardır sonu gelmiyor ve yürekleri oynatıyor. Ancak kesin olan bir şey var: Türkiye’nin AB üyeliğinin uzun vadede hem Türkiye hem de AB’ye getirisi olacak! Türkiye’nin Birliğe katılması önümüzdeki yıllar için gerçek dışı görünse de -ki Boğaz'dan daha çok sular akacak- olumlu gelişmeler gözle görülüyor. Tersi olsaydı eğer AB üyelik müzakerelerine hiç başlamazdı..

Ancak kesin olan bir husus var ki o da, Türkiye’de henüz bazı şeylerin yerinden oynatılması gerektiğidir. Darbe planları çerçevesinde ordunun rolü hâlâ kritik bir eşikten geçiyor. Kürt ve Kıbrıs meselelerinde doğru rotaya girildi fakat hedefe henüz varılmadı. İnsan hakları alanında ise çok yol katedildi ama hâlâ bir şeyler yapılması gerekiyor. Din ve ifade özgürlüğü hususlarında da Türkiye ihtiyaç duyduğu AB standartlarına henüz ulaşmış değil. Kadının rolü hâlâ çoğu kez eleştirilen bir mesele olarak varlığını sürdürüyor. Bu noktada olumlu olan ise kadın-erkek eşitliğinin artık yasalar nezdinde güvence altına alınmış olması.

Doğru yönde atılan adımlar sürdürülmek zorunda. Türkiye’nin de hakkını vermek gerekirse: Bahsi geçen meselelerin çoğunda olumlu çalışmalar yapıldı.

Böyle olunca Türkiye, eleştirmenlere birçok lehte argümanla karşı koyabiliyor. Türkiye büyüyen genç bir pazar. Ekonomi yıllarca güçlü bir gelişme kaydetti; elbette Türkiye de 2008 krizinden etkilendi ama ekonomi yeniden büyüyor. Rakamlar açık bir dille ortaya koyuyor: Enflasyon düşüyor, ekonomik büyüme oranı yükseliyor. Kişi başına düşen milli gelir 2002’den 2008’e üç kattan daha fazla artırılabildi!

Üyelik müzakerelerinin başlatılması, yabancı yatırımcılar için iyi bir işaret oldu. Yabancı girişimcilerin 2002 yılında Türkiye'de gerçekleştirdikleri yatırım 1 milyar avronun altındayken bu rakam 2007’de 22 milyar avronun üzerine çıktı. Bu arada Almanya Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı. Bu nedenle ekonomi açısından bakılacak olursa Türkiye’nin Birliğe katılımı Almanya’nın çıkarına olabilir. Enerji politikası bakımından da transit ülke olarak Türkiye, AB’ye bazı şeyler sunabilir. Sınırlı doğal gaz ve petrol kaynaklarına rağmen “Nabucco hattı projesi Türkiye’nin kilit pozisyonunu ortaya koyuyor. Zira Türkiye üzerinden Avrupa’ya çok miktarda doğal gaz ve petrol akabilecek.

Jeostratejik açıdan AB, Türkiye nezdinde kendisine güçlü bir ortak bulmuş olur! Enerjide daha iyi bir tedarik güvencesi mümkün olur ve AB açısından enerji politikaları bakımından sadece Rusya’ya bağımlılık ortadan kalkar. Türkiye'nin katılımıyla AB ayrıca Karadeniz Bölgesi'nin istikrarına daha fazla etki etme imkânı bulabilir. Böylece Türkiye’nin sınırları aynı zamanda Avrupa’nın da sınırları hâline gelir. Türkiye'nin coğrafi konumu, AB için yeni fırsatlar sunuyor. Buna rağmen Türkiye’nin coğrafi konumunun onu AB’den uzaklaştırdığı iddia edilir. “Türkiye büyük oranda Asyalı olup bu yüzden tıpkı Fas gibi geri çevrilmeli.” Bu tam olarak doğru sayılmaz. Ural Dağları sınır kabul edilirse Türkiye pekâlâ “coğrafya” olarak Avrupa’dadır.

Türkiye ayrıca AB’ye girebilmek için zaman olarak da uzun bir yol katetmiş durumda. 50’li yıllardan bu yana Türkiye’ye her defasında üyelik sözü verildi! Bu bağlamda CDU’lu Başbakanlardan Konrad Adenauer bile 1963 yılında Türkiye ile bir ortaklık anlaşmasına katkı sağlayanlar arasında yer alıyor. Adenauer’in uzun vadedeki hedefi, Türkiye'nin AvrupaTopluluğuna katılımıydı. Günümüzde de CDU saflarında, Ruprecht Polenz gibi, Türkiye’nin Birliğe alınmasından yana tavır koyanlar söz konusu.

Türkiye’nin katılımıyla ilgili tartışmalarda maalesef çoğu kez korkular ileri sürülüyor. Karşı çıkanlar, üyelik durumunda Türkiye’den çok fazla sayıda Türk'ün Almanya’ya akın edeceğinden endişe ediyor. Ancak aynı endişeler 2004 yılında Polonya’nın katılımı konusunda da söz konusuydu. Oysa Polonya’dan toplu bir göç görülmedi. Üstelik Türkler niçin yurtlarından göç etmeyi istesin ki, ülkeleri ekonomik açıdan bu denli büyümeyi sürdürürken? Ayrıca katılımla, Almanya’yı yavaş yavaş bir İslamlaşmanın saracağı endişesi de bulunuyor. Allensbach Kamuoyu Araştırmalar Enstitüsünün bir araştırması, katılımcıların yüzde 83’ünün İslam’ı fanatik bulduklarını ortaya koyuyor. Diğer bir yüzde 60’lık kesim ise İslam’ı demokratik bulmuyor. Bunlar ürkütücü sonuçlar olup, üst düzeyde yaşanan yüzeyselliği ve anlayışsızlığı gözler önüne seriyor.

İslamiyet ile biraz haşır neşir olan ve belki de Kur'an’a şöyle bir göz atan bir kimse, İslam’ın da tıpkı Hıristiyanlık gibi elbette demokrasiyle uyuşabilir olduğunu anlayacaktır. Üyeliğe karşı olanlar bir de Türkiye’nin “Hıristiyan ve Batılı” AB’ye uygun olmayacağı şeklinde atıp tutarlar. Fakat çok azının bildiği bir şey ise Hıristiyanlığın bazı köklerinin üstelik tam da Türkiye’ye dayandığıdır. Havari Paulus, Tarsuslu idi; Hıristiyanlığın başlangıcının yayıldığı bir bölgeden. Hatta Latince buranın bir zamanlar resmî diliydi. Güya Türkiye kültürel açıdan da AB’ye uymazmış. Peki, nasıl olur da İstanbul, Essen ve Pecs şehirlerinin yanı sıra Avrupa’nın 2010 Kültür Başkenti olabiliyor? Ya da Eurovision Şarkı Yarışması'na katılabiliyor? Hatta Galatasaray, bir kez UEFA Kupası'nı aldı. Böylece Türkiye zaten Avrupa kültürünün bir parçası hâline gelmiş bile. Yani bu durumda Türkiye anlaşılan tabiatıyla -hemen değil fakat zamanla da olsa- AB’ye aittir. Elbette 80 bin sayfalık müktesebata (Kopenhag Kriterleri) uygun hâle gelmek için daha bazı ev ödevlerini yerine getirilmek durumunda. Ancak Türkiye’nin olası bir AB üyeliği tehlikeden ziyade bir fırsat görülmelidir.

Nihayetinde Müslüman ağırlıklı bir Türkiye’nin AB bünyesinde oluşu, geriye kalan İslam ülkelerine olumlu bir sinyal teşkil edecektir. Bilhassa medeniyetler arası çatışmanın zikredildiği bir dönemde. Çünkü o zaman İslam’ın, Batılı hukuk devleti ve demokrasi düşüncesiyle elbette bağdaşır olduğu anlaşılacaktır. Bu, Bediüzzaman Said Nursi’nin 70 yılı aşkın bir süre önce bile tespit ettiği bir şey. Türkiye’nin -ister ekonomi ister enerji tedariki alanlarında olsun- coğrafi açıdan AB’ye sunabileceği bazı şeyler bulunuyor. Bu durumda iki taraf da üyelikten -Türkiye ve AB- kazanç sağlayacaktır. Şayet CDU’lu Federal Meclis Üyesi Ruprecht Polenz’in sözleriyle konuya noktayı koymak istersek, “Üye olma vakti geldiğinde bugünkünden farklı bir Türkiye bulacağız.”

İşte yazının Almanca orijinali:

Türkei in der EU – große Chance oder große Gefahr?

Soll die Türkei nun in die EU oder nicht? Diese Frage ist seit Jahren ein Dauerbrenner und bewegt die Gemüter. Eines steht allerdings fest: Der Beitritt der Türkei in die Europäische Union wäre sowohl für die Türkei als auch für die EU auf Dauer ein Gewinn!  Zwar ist ein Beitritt in den nächsten Jahren unrealistisch und es wird noch viel Wasser durch den Bosporus fließen, aber eine positive Entwicklung ist erkennbar. Sonst wäre die EU erst gar nicht in die Beitrittsverhandlungen eingestiegen.

Es steht aber auch fest, dass in der Türkei noch einiges bewegt werden muss. Die Rolle des Militärs ist angesichts geplanter Putschversuche immer noch kritisch. In der Kurden- und Zypernfrage ist man schon auf dem richtigen Weg, das Ziel ist aber noch nicht erreicht. Im Bereich der Menschenrechte ist zwar schon viel geschehen, es besteht aber immer noch Handlungsbedarf. Auch in den Punkten Religions- und Meinungsfreiheit entspricht die Türkei noch nicht den EU Standards, die sie für den Beitritt bräuchte. Die Rolle der Frau ist weiter ein oft genannter Kritikpunkt. Positiv hier: Die Emanzipation ist schon per Gesetz beschlossene Sache.

Die eingeleiteten Schritte in die richtige Richtung müssen hier weiter gegangen werden. Was man der Türkei zu Gute halten muss: In vielen der angesprochenen Bereiche wird bereits gute Arbeit geleistet.

So kann die Türkei Kritikern viele Pro – Argumente entgegenhalten. Die Türkei ist ein junger Wachstumsmarkt. Die Wirtschaft hat über Jahre hinweg eine starke Entwicklung hingelegt(natürlich war auch die Türkei von der Krise 2008 betroffen, aber jetzt wächst die Wirtschaft wieder)! Die Zahlen sprechen eine deutliche Sprache: Inflation runter, Wirtschaftswachstum hoch. Das Pro – Kopf Einkommen konnte von 2002 bis 2008 mehr als verdreifacht werden! Der Beginn der Beitrittsverhandlungen war ein gutes Signal an ausländische Unternehmen.
Während sie 2002 noch weniger als eine Milliarde Euro in die Türkei investierten, flossen 2007 schon mehr als 22 Mrd. € aus dem Ausland in den türkischen Markt. Wichtigster Handelspartner der Türkei ist im Übrigen Deutschland. Daher kann ein Beitritt wirtschaftlich gesehen nur im deutschen Interesse sein. Auch energiepolitisch kann die Türkei als Transitland der EU einiges bieten: Trotz begrenztem Erdgas- und Erdölvorkommen, machen Stichworte wie Nabucco-Pipeline die Schlüsselposition der Türkei deutlich: Über die Türkei kann nämlich viel Gas und Öl nach Europa fließen.

Geostrategisch würde die EU einen starken Partner in der Türkei finden! Es gäbe eine bessere Versorgungssicherheit und die EU wäre energiepolitisch nicht mehr von Russland allein abhängig! Weiter hätte die EU durch einen Türkeibeitritt die Möglichkeit stabilisierend auf die Schwarzmeerregion einzuwirken. So wären türkische Grenzen auch europäische Grenzen. Im Kampf gegen die Kriminalität, die aus diesen Ländern in die EU hineindrängt, könnte die EU mit der Türkei als Mitglied besser eingreifen.  Die geografische Lage der Türkei bietet der EU also neue Chancen. Trotzdem argumentieren häufig, dass die geografische Lage der Türkei sie von der EU trenne: Die Türkei sei doch zum Großteil asiatisch und deshalb genauso abzulehnen wie Marokko. Stimmt nicht ganz. Wenn man das Uralgebirge als Grenze nimmt, gehört die Türkei sehr wohl „geografisch“ zu Europa.

Um in die EU zu kommen hat die Türkei auch zeitlich schon einen langen Weg hinter sich:  Seit den 50’er Jahren wurde immer wieder der Beitritt versprochen! So hat schon CDU Bundeskanzler Konrad Adenauer 1963 beim Assoziationsabkommen mit der Türkei mitgewirkt. Langfristiges Ziel Adenauers: der Beitritt in die europäische Gemeinschaft. Auch heute gibt es in der CDU Stimmen, wie Ruprecht Polenz, die sich für den Beitritt aussprechen. Jetzt, wo man schon Beitrittsverhandlungen führt, wäre es nicht gerade die feine Art, 60 Jahre Versprechungen einfach wegzuwerfen!

In Diskussionen um einen Beitritt wird leider oft mit Ängsten gespielt! Gegner befürchten, dass beim Beitritt zu viele Türken nach Deutschland einwandern würden. Aber: Die gleiche Sorge hatte man schon beim Beitritt Polens 2004. Die Völkerwanderung  aus Polen blieb jedoch aus! Und warum sollten Türken auswandern wollen, wenn ihr Land weiter wirtschaftlich so stark wächst? Ferner existiert die Angst einer schleichenden Islamisierung durch den Beitritt: Laut einer Allensbach – Umfrage  sagten 83% der Beteiligten, der Islam sei fanatisch. Weitere 60% halten ihn für undemokratisch. Diese Ergebnisse sind erschreckend. Sie zeugen von hoher Oberflächlichkeit und Unverständnis.  Wer sich etwas genauer mit dem Islam beschäftigt und vielleicht auch mal im Koran blättert, wird erkennen, dass Islam, genau wie das Christentum, wohl mit Demokratie vereinbar ist.

 
Beitrittsgegner prahlen auch damit, dass die Türkei nicht in die „christliche – abendländische“ EU passe. Was aber nur wenige wissen: Einige Wurzeln des Christentums liegen jedoch genau in der heutigen Türkei. Der Apostel Paulus kam aus Tarsus, aus einer Region, von der aus sich das Urchristentum verbreitet hat. Latein war hier sogar einmal Amtssprache.

Angeblich passt die Türkei auch kulturell nicht in die EU. Aber wie kann es sein, dass Istanbul neben Essen und Pecs europäische Kulturhauptstadt 2010 ist? Oder, dass sie beim Eurovision Song Contest teilnimmt? Galatasaray Istanbul hat sogar schon einmal den UEFA – Cup gewonnen! Somit ist die Türkei kulturell bereits ein Teil Europas.

Die Türkei gehört also anscheinend doch – wenn nicht gleich sofort aber auf Dauer schon – in die EU! Natürlich müssen noch einige Hausaufgaben gemacht werden, um dem 80.000 Seiten langen Anforderungskatalog (Kopenhagener Kriterien) gerecht zu werden. Man sollte im möglichen Beitritt aber eher eine Chance als eine Gefahr sehen. Schließlich wäre eine vom Islam geprägte Türkei in der EU ein positives Signal an die restliche muslimische Welt, vor allem in Zeiten, in denen man vom Kampf der Kulturen spricht: denn so wird deutlich, dass Islam mit der Idee des westlichen Rechtsstaats und Demokratie doch zusammenpasst  – eine Feststellung, die Bediüzzaman Said Nursi schon vor über 70 Jahren machte! Das Land hat der EU geostrategisch einiges zu bieten, sei es für den Bereich Wirtschaft oder auch Energieversorgung. So würden bei einem Beitritt beide profitieren, die Türkei und die EU. Um mit den Worten vom CDU Bundestagsabgeordneten Ruprecht Polenz abzuschließen: „ Die Türkei würde zum Zeitpunkt des Beitritts eine andere sein, als sie es heute ist.“

Gastkartikel von Michael Sendker.

Der Artikel erschien auch in “Ayasofya – Die Zeitschrift für Wissenschaft, Integration und Religion”, Ausgabe 33

Michael Sendker ist Vorsitzender der Jungen Union Kreis Warendorf. Herr Sendker ist 22 Jahre und studiert katholische Religion und Latein an der Uni Münster. Die JU in Warendorf veranstaltet am 6.12.2010 in Ennigerloh einen Infoabend zum Thema “Türkei in die EU!?”—xtranews berichtete!

Ayasofya Dergisi No: 33

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.