Arap ve Türk büyük bir medeniyetin parçası

Arap ve Türk büyük bir medeniyetin parçası

“Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresi” Toplandı

Feyzan Ece Çapa'nın haberi:

Stratejik Düşünce Enstitüsü, Kahire Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi ve Osmangazi Üniversitesi tarafından organize edilen “ARAP-TÜRK SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ” (ATCOSS-2010) toplandı. ATCOSS-2010, Ankara Gölbaşı Vilayetler Evi’nde başlayan Kongrenin “Hoşgeldiniz Konuşmaları”nı Doç. Dr. Ahmet Uysal ve Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Abdarrahman Salahaddin gerçekleştirdi. Türk ve Arap entelektüelleri için sosyal ve kültürel alanlarda işbirliği fırsatının gerçekleştiğine vurgu yapan Abdarrahman Salahaddin, “Soğuk Savaş’ın bitmesi 50 yıl sürdü ve her geçen yıl bölgesel ve küresel güçleri ön plana çıkarttı” diyerek son zamanlarda Türk ve Arap dünyası arasında yaşanan olumlu gelişmelere değindi.

Türkiye’nin komşuları ile son dönemde sıfır sorun politikası çerçevesinde geliştirdiği ilişkileri Arap dünyasının olumlu karşıladığını belirten Salahaddin Türkiye’nin yeni politikasının özellikle Türk-Arap işadamları arasındaki işbirliğini arttırdığını kaydetti. İran’ın nükleer programı çerçevesinde Türkiye-Mısır ilişkilerine de değinen Büyükelçi, Mısır’ın Türkiye’nin bu konudaki diplomatik çabalarına destek verdiğini açıkladı.

Salahaddin’in konuşmasının ardından SDE Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay “Neden ATCOSS?” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi. Aktay, konuşmasında şunları kaydetti:

“Doğa bilimlerinden farklı olarak sosyal bilimler doğrudan toplumla, insanla ilgilenmekte olduğu için ilgilendiği insanın milliyeti, cinsiyeti, coğrafyası ve tarihi çok önemli olmaktadır. Sosyal bilimlerde insanlar kendi bilgilerinin hem öznesini hem de nesnesini oluşturmaktadırlar. Herkesin çok iyi bildiği gibi doğa bilimlerinden farklı olarak sosyal bilimlerde insanlar kendileri hakkında ürettikleri bilgiden de etkilenirler. Çünkü kendileri hakkında ürettikleri bilgi ile kendilerini tanımlamakta ve her tanımlama insanı belli bir kalıbın içinde şekillendirici bir etki yapmaktadır. İnsanı tanımlama girişimlerinin ise tamamen bilimsel bir yolunu bulmak çok zordur, çünkü insan hakkındaki her tanımlama aynı zamanda insan hakkında bir projeye dönüşür, insanın ne olduğundan hızla ne olması gerektiğine dair normatif bir ilke için çalışmaya başlar.”

“Sosyal bilimlerin bu yanı ürettiği bilginin de etnosentrik ve tarihsel bir mahiyette kalmaktan kurtulmasını iyice zorlaştırır. Buna rağmen sosyal bilimlerde belli ekoller bu tarihsel ve etnosentrik niteliklerini unutarak sanki tarih-üstü ve evrensel bir bilgi olma iddiasıyla hem kendi toplumu hakkında hem de başka toplumlar hakkında serbestçe çerçeveler çizmeye başlar. Bu noktada batıda ortaya çıkmış bilim disiplinleri bir yandan kendi toplumlarını yücelterek bütün insanlık için bir mükemmel model oldukları iddiasını taşırlar. Diğer yandan da kendilerini merkeze aldıkları bir dünya tasavvuru içinde başka toplumları da kendilerine göre tanımlarlar. Bu yüzden sosyal bilimlerin bilim keyfiyetini sağlamak diğerlerine nazaran çok daha zordur. Buna rağmen sosyal bilimlerin bir özelliği de kendi üzerinde düşünmek, kendi sınırlarının da farkına varmak ve bu sınırlar üzerinde durmak gibi bir sorumluluğa ve yeteneğe de sahip olmasıdır.”

“Türkiye’nin komşusu ülkelerden Suriye üzerine, Suriye’nin herhangi bir sosyal konusu üzerine herhangi bir bilgi öğrenmek istediğimizde İngilizce veya Fransızca gibi batılı kaynaklara gitmek zorunda kalıyor sosyal bilimcilerimiz. Çünkü Türkiye’de Suriye üzerine Suriye’deki sosyal bilimleri takip edecek kadar kimse Suriye’yi bilmemektedir. Yanıbaşımızdaki bir ülkede, üstelik seksen yıl önce aynı ülkenin toprakları olduğumuz bir memleketin diline iyice uzaklaşmış bulunuyoruz. Bir dile uzaklaşmak o dilin konuşulduğu aleme de uzaklaşmak anlamına geliyor. Muhtemelen aynı şey Suriye’deki, Ürdün’deki sosyal bilimcilerden Türkiye ile ilgilenenler için de doğrudur.”

“Batılılaşmanın modernleşme üzerinden dünyanın geri kalan kısmına yayılmasıyla birlikte, batıyı merkeze alan düşünme biçimi diğer ülkeler tarafından da bir şekilde içselleştirilmeye başlandı. Bunun anlamı, Batılı bir bağlamda ortaya çıkmış olan özel sorunların bir şekilde bütün dünyanın sorunları gibi düşünülmeye başlanması olmuştur. Bu yüzden Batılı bir çerçevede ortaya çıkmış sosyolojik teorilerin hepsinde dünyayı yine Batılı bir bakış açısıyla inşa etme istidadı vardır. Batı’da ortaya çıkmış sorunları dünyanın tamamının sorunları olarak algılarken insanlığın tamamını da kendi sorunsal çerçevelerine yerleştirirler. Bu akademik çerçeveleri olduğu gibi üzerinde düşünmeden benimsediğimizde bizim kendi sorunlarımızı teşhis etme kabiliyetimiz de yok oluyor.”

“Bugün dünyanın küreselleşmesinden ve her köşesinin birbirine daha fazla yakınlaşmasından söz ediyoruz. Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin hızlandırdığı bilgi, para, insan ve mal hareketliliği dünyanın bu şekilde algılanmasına yol açıyor. Oysa dünya insanları fiziksel olarak bu kadar yakınlaştırırken belki de zihinsel olarak aynı paralelde yakınlaştırmıyor. Birbirine temas etikçe insanların zihinsel olarak birbirlerine daha fazla kapanmaları mümkün olabiliyor. Farklı olanı gördükçe onu anlayıp tanımak yerine ona karşı zihinsel olarak insanların kendilerini kapatmaları ve önyargılar veya antipatiler geliştirmeleri de mümkün olabiliyor.”

“Neden ATCOSS sorusunun daha pratik cevapları da var. Bugün Türkiye’nin dış politika vizyonu içinde giderek artan Türk-Arap ticari veya kültürel inisiyatiflerin akademik ve bilimsel düzeyde de bir karşılığını bulmaları kaçınılmazdır. Bölge halklarını yüzyıla yakın bir zamandır birbirinden koparmış olan, sınırların vizelerin kalkması suretiyle bir bakıma önemsiz hale gelmesiyle bölgesel bütünleşmenin her taraf açısından en kadar güçlendirici bir etki yaptığı daha şimdiden görülmektedir. Yüzyıldır bölgesel ayrışmaya yol açan sınırlar sadece fiziksel sınırlar olarak kalmamış araya çok kalın zihinsel duvarlar da kurmuştur. Bu duvarların bir tarafında Araplar hakkındaki Türk algıları, diğer tarafında Türkler hakkındaki yanlış Arap algıları üretilip çalıştırılmıştır.”

“Stratejik Düşünce Enstitüsü olarak öncelikli amaçlarımız arasında Türkiye’nin bölge ülkeleri ile arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunmak önemli bir yer tutuyor. Bu çerçevede;

- Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede barış kurucu ve sorun çözücü bir misyonla işbirliğini, ekonomik ve siyasi entegrasyonları önceleyen politikalar üretmek
- Türkiye ve İslam dünyası ile Batılı ülkeler arasındaki önyargıları gidermek ve karşılıklı anlayış ve diyalog zemini oluşturmak
- Türkiye’nin yakın çevresinde sivil toplum ve düşünce kuruluşları arasında işbirliği ağlarını geliştirmek bu stratejik amacımızın açılımı olarak ifade edilmiştir.”

“Bu stratejik amaç doğrultusunda Kahire Üniversitesi ile Osmangazi Üniversitesi’ndeki ortaklarımızla işbirliği içinde bu kongreyi düzenliyoruz. Buradan özellikle Kahire Üniversitesinin değerli hocaları, Prof. Nadiye Mustapha ve Prof. Pakinem Sharkawqi’ye Osmangazi Üniversitesinden arkadaşımız Prof. Ahmet Uysal’a kongrenin ağırlığını yüklendikleri ve bu fikrin olgunlaşıp fiile geçirilmesine yaptıkları katkıya çok teşekkür ediyoruz.”

Yasin Aktay’ın konuşmasının ardından Kahire Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi Başkanı Pakinam Şarkavi “Sosyal Bilim Araştırmalarında Medeniyet Yaklaşımı Kavramı” başlıklı konuşmasını gerçekleştirdi.

Atalay: Türk-Arap İlişkilerinin Geliştirilmesinde Geç Kaldık

Kongrenin açılışında konuşan İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay, “Sosyal Bilimler ve Kültürel Diyalog” konularına ağırlık verdi. Atalay konuşmasında şunları kaydetti:

“Arap-Türk Sosyal Bilimler Kongresi’ni önemli bir gelişme olarak görüyorum. Sosyal bilimcilerin Arap-Türk ilişkilerini geçmiş boyutları ile incelenmesi geleceğe ışık tutması açısından önemlidir. Bu tarz toplantılar bir özeleştiri yapmayı da gerekli kılar. Araplar ve Türkler büyük bir medeniyetin parçasıdırlar. Ancak asırlarca bir arada yaşadıktan sonra 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başında aralarına mesafe girmiştir. Bunun sonucu olarak da ekonomik, politik ve kültürel yönelimlerde farklı yönleri tercih etmişlerdir. İlişkilerinde bu koğuşun başladığı günlerden bu güne, bu coğrafya barışı görememiştir. Karşılıklı yapılan hatalar bu kopuşu hızlandırmıştır. Zaman içinde her iki tarafta kendilerine oynanan oyunların farkına varmıştır.”

“Türkiye ve Arap dünyası arasındaki ilişkiler değişim ve gelişim sürecine girmiştir. Tabi bu gelişim sürecinde Ahmet Davutoğlu’nun ve Başbakan Erdoğan’ın rolü büyüktür. Türkiye İslam dünyasındaki halklar ile güçlü ilişki içinde olmayı hedeflemektedir. Başta komşularımız olmak üzere pek çok ülke ile vizeleri kaldırdık. Sınırlar zamanında çok sert konulmuş.”

“Türk-Arap ilişkilerinin geliştirilmesinde oldukça geç kaldığımızı düşünüyorum. İlişkiler iyi olursa bunun barış sürecine katkısı da çok olacaktır. Tarihimiz ve inancımız bizi dosttan ziyade kardeş yapmıştır. Tarihin yüklediği sorumluluğu beraber paylaşalım.”

İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın konuşması ile son bulan açılış töreninin ardından, Prof. Dr. Mohamed El Sayed Selim’in (Mısır / Kuveyt) moderatörlüğünde Açılış Oturumu-I başladı. Oturumunun konuşmacıları ise, “Ortadoğu’da Politik Dönüşümlerin Türkiye Açılımına Etkisi: Arap Dünyasının Analizi” konusuyla Lübnan’dan Prof. Dr. Adnan Khouja, “Uluslararası Düzende Türkiye ve Arap Dünyası: Bugün ve Yarın” konusuyla Türkiye’den Prof. Dr. Tayyar Arı, “Kültürel Faktörler ve Türk-Arap İlişkileri: Mevcut ve Gelecekteki İlişkiler” konulu çalışmasıyla Mısır’dan Dr. Amgad Gebril ve “İnsanlar ve Ekonomi Değişimin Yolunu Açınca: Türkler ve Araplar” konulu çalışması ile İspanya’dan Dr. Javier Albarracin Corredor oldu.

İlk Oturumun ardından Prof. Dr. Adil Atasoy’un moderatörlüğünde Oturum-II gerçekleştirildi. Mısır’dan Doç. Dr. Amany Masod, Türkiye’den Prof. Dr. Tayyar Arı, Kuveyt’ten Prof. Dr. Yagoub Al-Kandari ve Fas’tan Prof. Dr. Abdelali Kaaouachi sırasıyla; “Ortadoğu’da İslam, Demokrasi ve Otoriterlik”, “Yoksulluğun Azaltılması Politikalarının Kültürel Boyutları: Türkiye ve Mısırdan Örnekler”, “Kentli ve Çöl Toplumları Arasında Kültürel Entegrasyon” ve “Türk ve Arap Öğrencilerde Bilimsel Kültür Seviyesi: TIMSS 2007 Araştırması” başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler.

Kongre, 11-12 Aralık tarihleri arasında TOBB ETÜ Kongre salonlarında devam edecek.

Organizasyon komitesinin verdiği bilgilere göre, Kongreye 25 ülkeden yaklaşık 200 konuşmacı katılıyor. 2 gün boyunca aynı anda 5 farklı salonda devam edecek olan organizasyona katılacak genç akademisyenlere, Kongreyi düzenleyen kuruluşlar tarafından destek veriliyor.

Kongrenin amacı, Türkiye ve Ortadoğu üzerine çalışan akademisyenleri biraraya getirerek, Ortadoğu araştırmaları konusunda yöntemler ve yaklaşımları tartışmak ve bölgenin ortak sorunları hakkında fikirleri ve bulguları paylaşmak olarak belirlendi. Farklı entelektüel çevrelerdeki trendlerin ortaya konup paylaşılması açısından Kongre, Türk ve Arap akademisyenler ile entelektüelleri için önemli fırsatlar sunduğu ifade edildi.