Nihat Hatipoğlu'na sorulan uzaylı sorusunu Said Nursi böyle cevaplıyor
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, uzayda nasıl bir hayatın olduğunu Kur'an tefsiri Risale-i Nur'da izah ediyor
RİSALEHABER
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu, ATV'de yayınlanan 'Nihat Hatipoğlu ile Sahur' programında "Uzaylılar Müslüman mıdır?" sorusunu cevapladı.
Soru üzerine gülen Hatipoğlu, "Uzayda kimse var mı ki, bilmiyoruz ki. Uzayda bir hayat olmuş olsaydı bu konuda net bir şey söylemek doğru değil. Kur'an-ı Kerim net bir şey söylemediği için" dedi. Hatipoğlu, şöyle devam etti:
"Ama 'yer' ve 'göktekiler' kelimeleri var. O 'göktekiler'den maksat, bizim dünyamız dışındakiler, göktekiler. Göktekiler gezegenler, yıldızlar, vesaire. Orada bir hayat varsa mutlaka Allah, göndermiştir peygamber. 'Biz peygamber göndermedikçe sorumlu tutmayız' diyor çünkü. Mevcut olmuş olsaydı sevgili peygamberimizden haberdar olurlardı, ona göre iman ederlerdi. Ama bu konuda net bir bilgimiz yok."
Said Nursi'nin, Risale-i Nur'da tarif ettiği uzaylılar
İnsanoğlu, her şeyi mutlaka kendine kıyas edip, ona göre hüküm veriyor. Yani, dünyanın dışında varlık olsa bile, mutlaka insan tarzında olması gerektiğini varsayar ve ona göre kurgular. Bu da hayalden ve hezeyandan öteye geçemez. Risale-i Nurlarda, dünya dışı varlıkların varlığı kabul edilir ve ispat edilir. Ama bu varlıklar, insan zihninin ve hayalinin ürettiği UFO ve uzaylı tarzında değil, Kur’an’ın tespit ettiği melekler, ruhaniler ve cinler tarzındadır. Cin taifesinde Müslüman olmayan cinler de vardır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, uzayda nasıl bir hayatın olduğunu Kur'an tefsiri Risale-i Nur'da izah ediyor.
İşte bu konudaki Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'daki görüşleri:
"Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın da kendine münâsip sekeneleri bulunsun. Lisân-ı şer'îde o ecnâs-ı muhtelifeye "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir.
"Zemin (Dünya), küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîhayat (hayat sahibi) ve zîşuur (şuur sahibi) mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar hükmünde olan semâvât (gökyüzü) dahi zîşuur ve zevi'l-idrâk (anlayış sahibi) mahlûklarla doludur.
Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesâba gelmeyen tezyinât (süslemeler) ve mehâsin (güzellikler) ve nukuş ile süslendirip tezyin (donatma) etmesi, bilbedâhe (açıklıkla), mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını (bakışlarını) ister." (Sözler, 162)
"Denilebilir ki, hayat olmazsa, vücud vücud değildir, ademden (yokluktan) farkı olmaz. Hayat, ruhun ziyâsıdır; şuur, hayatın nurudur. Mâdem ki hayat ve şuur bu kadar ehemmiyetlidirler (önemlidirler); ve mâdem şu âlemde bilmüşâhede (bizzat şahit olarak) bir intizam-ı kâmil-i ekmel (mükemmel bir düzen) vardır; ve şu kâinatta bir itkân-ı muhkem (sağlam ve pürüzsüz), bir insicâm-ı ahkem (tam düzgünlük) görünüyor; mâdem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan (şaşkın) zeminimiz bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevi'l-hayat (hayat sahibi) ile zevi'l-ervâh (ruh sahibi) ve zevi'l-idrâk ile dolmuştur; elbette sâdık bir hadis ile ve katî bir yakîn ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye (gezegenler) ve şu bürûc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsip zîhayat, zîşuur sekeneleri (sakinleri/oturanlar) vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurânî sekeneler bulunur. Nâr (ateş), nuru yakmaz. Belki ateş ışığa meded verir." (Sözler, 468)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.