Nur Talebelerinin Namaz Tesbihatı

Namaz kişinin bedeni, dili ve kalbiyle, kısaca bütün varlığıyla Allah’a yönelmesi halidir. Bu özelliğinden dolayı diğer bütün ibadetlerin özü sayılmıştır. Namazlardan sonra yapılan tesbîhat ve dualar, namaza dâhil olmasa da makbul ibadetler arasında yer aldığından müstehaptır. Tesbîhat konusunda Müslümanlara özel tavsiyelerde bulunan Hz. Peygamberin (asm) bizzat kendiside namazlardan sonra üç kere Allah’a istiğfar eder ve şöyle buyururdu: “Allahümme ente'sselâm ve minke'sselâm tebârekte ve teâleyte yâ ze'lcelâli ve'l-ikrâm.” “Allah’ım, selam Sen’sin; selamet de ancak Sen’dendir. Mübareksin, Ey Celal ve İkram sahibi!” (Müslim, Mesâcid, 135)

Bu yazımızda -kanaatimizce- “Allahümme ente'sselâm ve minke'sselâm tebârekte ve teâleyte yâ ze'lcelâli ve'l-ikrâm” zikrinin adeta bir açılımı olan Nur Talebelerinin tesbihatının Risale-i Nur’daki dersler ile ilişkili olduğunu kısaca beyan etmeye çalışacağız.

Bildiğimiz kadarıyla ülkemizdeki en kapsamlı namaz tesbihatının müellifi, Şanlı Osmanlı Devleti’nin son döneminde devrin en yüksek ilmî rütbelerinden “Mahreç” pâyesi verilmiş İslam Âlimi Bediüzzaman Said Nursi'dir. Bu tesbihatta oldukça kapsamlı zikirler ile Allah’ı tazim, tekbir, tahmid, peygambere (asm) çok kıymetli salât-ü selamlar vardır. Bediüzzaman’ın telif ettiği namaz tesbihatı imanın tezahürü ve tasdiki açısından büyük bir öneme haizdir. Nitekim bazı büyüklerimiz zikir hakkında, “veliliğin menşuru” (şehâdetnâmesi) tabirini kullanmış, zikirden mahrum bırakılanın velâyetten azledileceğini belirtmiştir (Kuşeyrî, er-Risâle, II, 465). Bizde konuyu irdelemek adına Bediüzzaman tarafından telif edilen namaz tesbihatının velayet makamının feyizlerine mazhar olmadaki önemine Risale-i Nur’dan iktibaslar yaparak değineceğiz.

“...Velâyet-i Kübrâ olan verâset-i Nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Said’in vekili, belki mânen aynı hükmüne geçtiğin içindir.” (1) Bediüzzaman Hazretleri’nin Hulusi Ağabeye hitaben söylediği bu sözler Risale-i Nur mesleğinin, sahabe mesleğinin bir cilvesi olduğuna işarettir. “Demek ki, veraset-i nübüvvetten gelen velayet-i kübranın nurlarıyla nurlanmak için, özellikle bu asırda Risale-i Nur’un kapısından içeri girmek ve ehl-i sünnetin akidesi çerçevesinde salih amel yapmak büyük önem arz etmektedir. Çünkü ehl-i velayetin amel ve ibadet ve sülûk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış… (2) “Velayet-i kübra ise; veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır." (3)

Şu kısa tarîkın evradı:

İttiba-ı sünnet,

feraizi işlemek,

kebairi terk etmek,

namazı ta’dil-i erkân ile kılmak,

namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. (4)

Beş vakit namaza tevafuken namazın arkasındaki tesbihatı yapmak Risale-i Nur tarikinin evradlarından beşinci madde olarak karşımıza çıkmaktadır. Bediüzzaman, namazdan sonra okunması sünnet olan tesbih, tahmid, tehlil, zikir ve salâvatın, her türlü şerden Allah’a sığınma ve Allah’ın isimleri ile dua etmenin “velâyet-i Ahmediyenin evradı” olduğunu söyler. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Nasıl ki risalete inkılab eden velayet-i Ahmediye bütün velayetlerin fevkindedir; öyle de, o velayetin tarîkatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarîkatların ve evradların fevkindedir. (5) Zira Nur Talebelerinin tesbihatının içeriğini mealen dahi inceleyen görecektir ki bu tesbihat imanın en azam meseleleri olan “Tevhit, Nübüvvet ve Ahirete iman” bahsi ile iç içedir.

Bu derslere ve zikirlere istikrarla devam edenler “selamete” erişir, Allah’ın “mübarek”; maddî ve mânevî hayırlar bahşeden yegâne Zat olduğunu görür. Aldığı hakikat dersleriyle izzet ve azamet sahibi Yüce Allah’ın lütuf ve ikramlarına mazhar olup, Allah’ı Celal ve İkram sahibi olarak müşahede eder.

Madem hakikat budur, öyleyse; evlerimizde, işyerimizde namazdan sonraki tesbihatı ihmal etmeyip Nur suresi 36-37. ayetin “Allah’ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah’ı tenzih ederek anarlar. (Onlar) ne bir ticâretin, ne de bir alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı erlerdir! (Onlar, dehşetten) kalplerin ve gözlerin dehşetle sarsılacağı bir günden korkarlar.” övgüsüne mazhar olmaya çalışalım. Nitekim ayetteki “evler” mescitler olarak tefsir edilmekle beraber aynı zamanda “müminlerin evleri” diye de tefsir edilir. Hatta bazı müfessirler bu ikinci izahın ağır bastığı kanaatini taşırlar (6).

Kaynaklar:
1- Barla Lâhikası, s. 408.
2-
Emirdağ Lahikası-1, s. 91
3- Mektubat, s. 22
4- Sözler, 26. Sözün Hatimesinin Zeyli
5- Kastamonu Lahikası, 70. Mektup
6- Tefhimu’l-Kur’ân, ilgili ayetin tefsiri

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum