Nurdan kaleler yıkılırken

…Önceki gün bu köşede yayımlanan “Mahkumiyet ve Mağduriyet” başlıklı yazımıza devam edelim…

 

200 yıldır toplumsal çalkantılar yaşayan bir cemiyetin fertleri olarak bizler, hayatımız boyunca bazen mahkum, bazen de hakim konumunda hükmeden kişiler olduk. Ama, Devletin resmi görevlisi hakimler dışında hangimize sorarsak soralım, hemen hemen hepimiz şu hayatta hep mahkum olduğunu söyler. Hatta bazımız işi abartarak kendine “kader mahkumu” sıfatını bile yükler. Oysa gerçek anlamda hemen hiçbirimiz haksız nedenlerden dolayı başkalarını mahkum ederek onların mağduriyetine ve mahrumiyetine neden olduğumuzu kabul etmeyiz.

 

Her ne kadar şiirlerde “Garibim, düğünümde kimse oynamaz / Garibim, cenazemi kimse kaldırmaz” desem de hayatıma dönüp baktığımda hayatıma mahkumiyetten ziyade hakimiyetin hakim olduğunu görüyorum. Şahsi hayatımda nefsime teslim olarak bir dizi günahı işlediğimi de bir kenara koyuyorum. Yine  aile, yakın çevre ve  dostlarımla ilgili başkalarına yaşattığım mahkumiyetleri de bir kenara koyuyorum. Keza meslek hayatımda bir çok kişinin işini yerinde ve zamanında yapamamaktan dolayı o kişilerin mahrumiyetine ve mağduriyetine neden olan bir mahkumiyet halini onlara yaşattığımı da bir kenara koyuyorum. Ama Risale hizmeti ile ilgili hususlarda başkalarına yaşattığım mahkumiyetleri bir kenara bırakamıyorum. 

 

Risale-i Nur’u Lise yıllarında Kırklareli’de tanıdım. Doğup, büyüdüğüm topraklar ortalama bir Anadolu şehrindeki din algısının ve birikiminin çok çok uzağında idi. Lise seviyesindeki bir kişinin namaz kılıyor olması ancak imam hatip lisesinde okumakla açıklanabilecek bir durumdu. Böyle bir şehirde Risale hizmeti yapmak tam anlamıyla bir “ilkti” diyebilirim. İlk yapıp, en mükemmel yapmak  sadece Muhammed Mustafâ’ya (s.a.v.) mahsus. Tahmin edeceğiniz gibi “ilk” olmanın handikapları gençlikle birleşince bütün acemilikleri yaşadık ve bazı kişilere istemeden de olsa mahkumiyet duygusunu yaşattık. Bu mahkumiyet kimisinde mahrumiyet, kimisinde mağduriyet olarak uç verdi.

 

Risale hizmetinde ben ve arkadaşlarımın başkalarına yaşattığımız o kadar çok mahkumiyet vakası var ki. Mesela Risaleyi tanıtma işinde seçici davranıp, Abese Süresindeki uyarıları hak eder davranışlarda bulunduk. Kendimizce kafamızda bir tebliğ listesi oluşturduk. Listenin başına Risaleyi daha çabuk anlayıp kabul edecek kişiler yerine okulun zeki, çalışkan ve parlak öğrencilerini koyduk. Dolayısıyla istemeden de olsa bazı kişilerin Risaleyi geç tanımasına veya hiç tanıyamaması neden olduk. Tabir yerindeyse o kişileri Risaleden mahrum ettik. Nitekim daha sonra çok halis bir Nur talebesi olan bir kardeşimin Risaleyi ona zamanında tanıtmadığımızdan dolayı bana sitem ettiğine şahit olduk. İhtimal ki bunun gibi mahrumiyet içinde çok mahkumiyet yaşatmışızdır başkalarına.

 

Öte yandan güya meşveret kararıyla okulumuzda aynı sıraları paylaştığımız bir kardeşimize “Bizim medreseye (dershaneye) gelme” diyebildik.Bir başka kardeşimizi Bediüzzaman’ın Kürt tarafını öne çıkardığı gerekçesiyle cemaatten attık (!)Bir başka lise talebesi kardeşimizi “ajan” olduğu şüphesiyle dışladık. Dolayısıyla bu sefer de bir çok kişiye mağduriyet içinde bir mahkumiyet yaşattık. Oysa ne mağdur ettiklerimizin ne de mahrum ettiklerimizin bizden başka gidecek yerleri yoktu.

Yukarıda bahsettiğim mahkumiyet hikayelerini çoğaltabiliriz. Bununla beraber –nur talebesi ağabey ve kardeşlerin ihlasından ve samimiyetinden olacak-izn-i ilahi ile o şehirde o güne kadar rastlanılmamış ölçüde bir çok kişinin namaza başlamasına ve Risale ile tanışmasına vesile olduk.

 

Yarın devam edelim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum