O (asm) bürhanın şahs-ı mânevîsine bak
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Evet, o bürhanın şahs-ı mânevîsine bak:
Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medîne bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imâna imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyâya reis, bütün evliyâya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyâdan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyâ hayattar kökleri, bütün evliyâ tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, herbir dâvâsını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliyâ tasdik edip imza ediyorlar. Zîrâ, o "La İlahe İllâlah" der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mâzi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurânî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile mânen "Sadakte ve bil hakkı Netakte"derler. (Sözler Sh. 214)
Acaba bütün efâzıl-ı benîâdem'i arkasına alıp, arz üstünde durup, Arş-ı Âzama müteveccihen el kaldırıp duâ eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın Fahr-i Kâinat ne istiyor?
Bak, dinle; saadet-i ebediye istiyor, bekâ istiyor, likâ istiyor, Cennet istiyor. Hem, merayâ-i mevcudâtta ahkâmını ve cemâllerini gösteren bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiye ile beraber istiyor. Hattâ, eğer rahmet, inâyet, hikmet, adâlet gibi, hesapsız o matlûbun esbâb-ı mûcibesi olmasa idi, şu zâtın tek duâsı, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennetin binâsına sebebiyet verecekti. (Sözler Sh. 218)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
BÜRHAN : Birşeyi ispatlamak için kullanılan kesin delil, ispat vâsıtası.
ŞAHS-I MÂNEVÎ :Hükmi kişilik, manevi şahsiyet
SATH-I ARZ : Yeryüzü.
MESCİD : Allah\'a secde edilen yer, namaz kılınan yer, câmi.
MİHRÂB : Câmide cemaatle namaz kılarken imamın bulunduğu yer.
MİNBER : Câmide hatibin hutbe okuduğu kürsü
HATÎB : Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen. Güzel, düzgün konuşan.
EVLİYÂ : Çok ibâdet ederek ve günahlardan kaçarak mânen Allah\'a yakın olan kimse; Allah dostu.
SEYYİD : Efendi, büyük, önder
MÜREKKEB : Birkaç maddeden, elemandan yapılmış
HALKA-İ ZİKR : Zikir halkası, dairesi.
SERZÂKİR : Zikredenlerin başı.
TARÂVETTAR : Taze, eskimemiş, tazece.
SEMERE : Netice, kâr, meyve
ŞECERE-İ NURANİYE : Parlak ve şeffaf ağaç, Tûba ağacı gibi.
MU\'CİZÂT : Mu\'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
İSTİNAD : Dayanma, güvenme
KERÂMET : Allah\'ın ihsanıyla velîlerin gösterdikleri adet dışı, olağanüstü haller.
TASDİK : Onaylama, doğrulama.
MÂZİ : Geçmiş zaman; geçen, geçmiş olan.
MÜSTAKBEL : İlerideki, gelecek; gelecek zaman.
SAF : Sıra sıra dizilmek.
ZÂKİR : Zikreden.
İCMÂ : Fikir birliği. Bir meselede âlimlerin ittifak etmesi.
SADAKTE VE BİL HAKKI NATAKTE : #Doğru söyledin ve hakkı konuştun# mânâsında söylenir.
EFÂZIL-I BENİADEM : İnsanların en faziletlileri
ARZ : Yer, dünya; sunma, takdim etme.
ARŞ-I A'ZAM : En büyük arş. Cenab-ı Hakk'ın arşı.
MÜTEVECCİHEN : Yönelerek. Yüz tutarak.
ŞEREF-İ NEV-İ İNSAN : İnsanoğlunun şerefi.
FERÎD-İ KEVN Ü ZAMAN : Kâinâtın ve bütün zamanların benzersizi olan.
BİHAKKIN : Hakkıyla.
FAHR-İ KÂİNAT : (Fahr-i Âlem, Zübde-i Kâinat, Seyyid-i Kâinat) Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) nâmları. Bütün âlemin kendisi ile şeref bulduğu, iftihar ettiği Hz. Muhammed (A.S.M.).
SAADET-İ EBEDİYE : Dâimî saadet; Cennet hayatı, ebedî mutluluk.
BEKA : Varlığı devam ettirme; devamlılık, sonsuzluk.
LİKA : Kavuşmak, buluşmak, görüşmek.
MERÂYÂ-İ MEVCUDÂT : Cenab-ı Hakk\'ın isimlerinin varlıklar üzerinde görünmesi.
AHKÂM : hükümler, kanunlar, nizamlar, prensipler.
CEMÂL : Güzellik,
ESMÂ-İ KUDSİYE-İ İLÂHİYE : Allah\'ın kusursuz, noksansız ve yüce isimleri.
MATLUB : Talep edilen. İstenen.
ESBÂB-I MÛCİBE : Gerektirici sebepler, icap ettiren sebepler.