O benim oğlumdu

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (31)

Peygamber kıssalarını en gerçekçi bir şekilde Kur’an’dan ancak öğrenebiliyoruz. En uzun yaşayan bir peygamber olarak Hz. Nuh’un hayatı hakkında doğru bilgilerden de bu yolla haberdar oluyoruz

Hz. İdris’ten sonra toplum bozuldukça bozulmuş ve insanlık çoğunlukla doğru yoldan sapmıştı. Puta tapıcılık alıp başını gitmişti. İşte Hz. Nuh bu atmosferde, böylesi insan kalabalığı içinde, çiftçilik, hayvan yetiştirme ve marangozluk yaparak hayat sürdürüyordu. Toplumunun şaşkınlıklarındansa tamamen uzak duruyordu. Elli yaşlarında olduğu bir demde kendisine peygamberlik görevi verildiğinde hak yoldan sapmış bu toplumun içindeydi. Çok uğraştı. Ancak doğru yola gelen pek az insan oldu.

Kur’an, “Doğrusu Biz Nûh’u da kendi kavmine elçi göndermiştik. Nuh onlar arasında –elli yıl eksiğiyle-bin sene kalmıştı ve onlar iyice zulme gömülüp gitmiş bir haldeyken, tufan onları enseleyivermişti.”[1] diye Hz. Nuh’tan söz ederek, onun dokuz yüz elli yıl gibi uzun bir peygamberlik dönemini halkının içinde geçirdiği, çok az belki elli yıl kadar ancak güzel günler geçirdiği ve diğer ömründe halkını doğru yola davet etmekle sıkıntılar yaşadığı bildirmektedir. 

Ne garip ki Hz. Nuh, sabır sınırını zorlayan tahammül içinde, yine de içtenlikle halkını insanlığın gereğini yapmaya davet ederken, çok azı müstesna kavmi, onu dinlememek için parmaklarıyla kulaklarını tıkıyorlar ya da onu görmemek için başlarını başka tarafa çeviriyor ve elbiseleriyle örtüyorlardı. Hakikati duymaktan ve doğru bir insanı görmekten bu denli uzak duran bir toplumun zulmünün iyilikten başka emeli olmayan Hz. Nuh’a dokunmaması mümkün değildi. Onların bu azgınlıkları karşısında Hz. Nuh’un takındığı tavırsa yalnız ve yalnız sabır ve onlara şefkat göstermekti.

Bu sabır ve tahammül heybetinin halkının arasında geçirdiği hayat serüvenini Tufan anına kadarki hayatını Kur’an’dan, Hud suresinden izleyelim:

“Doğrusu, Nûh’u da mesajımızı kavmine taşımak için elçi olarak görevlendirmiştik. Demişti ki, ‘Bakın ben size açık ve net bir uyarıyla geldim. Başkasına değil, sadece Allah’a kulluk edesiniz! Çünkü ben, can yakan bir Gün’ün cezasına çaptırılmanızdan korkuyorum.’”

“Bunun üzerine kavminin seçkinlerinden inkârda ısrar edenler şöyle dedi: ‘Bakıyoruz da, sen de bizim gibi sadece ölümlü bir insansın. Yine, sana ayak takımına mensup sığ görüşlü kişilerin dışında kimsenin uymadığını görüyoruz. Sonuçta, sizin bize karşı bir üstünlüğünüzün olmadığını düşünüyoruz. Aksine, sizin yalancı olduğunuzdan eminiz!’”

“Nuh dedi ki; ‘Ey kavmim! Düşünsenize bir; ya ben Rabbimin katından gelen açık bir delile dayanıyorsam; dahası, ya O bana katından bir rahmet bahşettiği halde siz bunu görmüyorsanız? Şimdi siz, O’nun delil ve rahmetini görmeye dahi tahammül edemezken biz kalkıp da imana sizi zorlayabilir miyiz?’

Nuh nasihatlerine devam ediyor: ‘Ey kavmim! Yaptıklarıma karşılık sizden bir bedel beklentisi içerisinde değilim. Benim yaptığımın karşılığı Allah’a aittir. Dahası, bana güvenip inanan kimseleri de etrafımdan uzaklaştıracak değilim. Çünkü onlar Rablarına kavuşacaklarına inanıyorlar. Ve fakat bu arada, ben de sizin cahilce davranan bir topluluk olduğunuzu düşünüyorum.’ ‘Bakın ey kavmim! Eğer onları etrafımdan uzaklaştırırsam, Allah’tan gelebilecek bir cezaya karşı bana kim yardım eder? Bunu da mı düşünemiyorsunuz?’ Dahası, ‘Ben size Allah’ın hazineleri benim gözetimimdedir, demiyorum. Görünmezin bilgisine sahip de değilim. Üstelik asla ben meleğim de demiyorum. Sizin küçük görüp tahkir ettiğiniz kimseler için, Allah onlara gelecekte bir hayır vermeyecek, demeye ise zaten yanaşmam. Allah onların içlerindekini çok daha iyi bilir; eğer böyle davranırsam o zaman ben de kedisine zulmeden biri olup çıkarım.’

Bu uzun öğütlerden sonra kavminin ileri gelenleri dediler ki: ‘Ey Nûh! Bizimle tartıştın, üstelik aramızdaki tartışmada hayli ileri gittin. Madem öyle, eğer sözünün arkasındaysan hadi bizi tehdit ettiğin cezaya çarptır!’

Nûh dedi ki: ‘Allah dilesin yeter ki! Onu sizin başınıza öyle bir sarar ki artık bir daha asla aldatamazsınız! Hem size ne kadar öğüt vermeye çalışırsam çalışayım, eğer Allah sizin yoldan sapmanızı dilemiş olsaydı benim verdiğim öğüt size hiçbir yarar sağlamazdı. O sizin Rabbinizdir, sonunda O’na döndürüleceksiniz.’

Kur’an, olayı Peygamberimizin zamanına taşıyarak “Bu kıssayı o uydurdu mu?” diye sorarak, “Eğer onun ben uydurmuşsam bunun sorumluluğu bana aittir. Ama benim sizin işlediğiniz suçlara ilişkin hiçbir sorumluluğum bulunmamaktadır” cevap vermekle dik durmasını ister.

Nûh’un kısası devam ediyor. “Allah, ‘Nûh’a şöyle vahyettik’ dedi: ‘Şu kesin ki; daha önce inanmış olanlar dışında bundan böyle toplumundan kimse sana inanmayacak. Artık, onların yapageldikleri şeylerden dolayı sakın üzüleyim deme!’ ‘Bizim rehberliğimiz altında ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi inşa et ve bundan böyle sakın kendisini harcayan kimseler hakkında Bana başvurma! Şu kesin ki, onlar boğulacaklar.’”

“Derken o, gemiyi inşa etmeye koyuldu. Şimdi, toplumunun önde gelenleri ne zaman ona rastlasalar, onunla alay ederlerdi. O derdi ki: ‘Siz bizimle alay ediyorsanız, hiç kuşkunuz olmasın ki, zaman gelecek tıpkı sizin gibi, biz de sizinle alay edeceğiz. Evet,  zamanı gelince, siz de öğreneceksiniz alçaltıcı bir cezaya kimin çarptırılacağını, dahası, kalıcı bir azaba kimin mahkûm olacağını.’”

“Sonunda, Allah’ın hükmünün vakti geldi ve tandır kaynadı ve Nûh’a ‘Yanına her tür canlıdan birer çift al, bir de haklarında hüküm kesinleşmiş olanlar dışında aileni ve iman eden kimseleri al’ talimatını vermişti. Zaten onun inancını paylaşan kimseler çok azdı.”

“Sonunda Nûh ‘Haydi, ona binin! talimatını verdi: Yol alması da demir atması da Allah’ın adıyla olsun: Gerçek şu ki benim Rabbim elbette tarifsiz bir bağışlayıcıdır, eşsiz merhamet kaynağıdır.’”

“Ve gemi dağlar gibi dalgaların arasında yol almaya başladı ve Nûh oğluna, -ki o kendi başına bir kenarda duruyordu-, seslendi: ‘Yavrucuğum! Gel, bizimle birlikte bin gemiye; inkâra gömülüp gidenlerle birlikte olma!’ Oğlu ise, ‘Ben bir dağa kaçıp sığınacağım, o beni sulardan korur!’ dedi. Nûh da ‘Bugün Allah’ın belasından, O’nun rahmet ettikleri hariç, kimse için kaçıp kurtulma ümidi yok!’ diye seslendi. İşte bu sırada, aralarına dalga giriverdi; artık o da boğulanlardan biriydi.”

Nihayet kıssanın en can alıcı noktasında, son derece veciz ve beliğ bir şekilde, ifade edilerek Tufan gelip çattı:

وَقِيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَكِ وَيَا سَمَاۤءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاۤءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ

وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ  yani “Sonunda denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut! Ve ey gök, suyunu tut! Ve sular çekildi ve hüküm infaz edildi, sonunda gemi Cûdî üzerinde oturdu. Kendilerine kıyan toplum için ‘Olmaz olsunlar!’ denildi.” (Hud:44)

Oğlunun gözünün önünde sadece boğulup değil ebedi hayatının da gitmesine dayanamayan baba Nûh son arzusunu dillendirdi. “ ‘Rabbim!’ diye Allah’a yakardı: ‘O benim oğlumdu, ailemden biriydi! Bir kez daha anladım ki, senin sözün herkesi kapsayan gerçeğin ta kendisiymiş ve en hakkaniyetli hüküm veren de Senmişsin!’”

Nûh’un bu yakarışına karşı Allah, bir taraftan moral vererek ve diğer taraftan uyararak şöyle dedi; “Ey Nûh! Kesinlikle o senin ailenden sayılamaz, dolayısıyla bu tarz yaklaşım doğru olmayan bir davranıştır. Bundan böyle, iç yüzünü bilmediğin şeyi Benden isteme! Elbet Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim!”

Nûh da Allah’ın bu öğüdüne karşılık tövbe anlamında itirafı şöyle oldu: “Rabbim! Hakkında bilgim olmayan bir şey istemekten sana sığınırım! Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, büsbütün kaybedenlerden olurum!”

Bütün bunlardan sonra, Allah Tufandan sonraki çağlarda yasanın nasıl işleyeceğini de Nûh’a, belki de kendisinden sonrakilere bir ibret olsun diye, hatırlatmış oldu ve ona dedi ki: “Ey Nûh! Senin ve seninle birlikte olanların nesillerinden gelecek olanlara, katımızdan bir esenlik ve mutluluk, bir bereket ve bolluk müjdesiyle inip yerleş. Ama gelecek kuşaklararasında öyleleri bulunacak ki, önce onlara geçici zevkleri tattıracağız, sonra tarafımızdan can yakıcı bir azaba çarptıracağız!”[2]

Büyük peygamberlerden Hz. Nuh’un hayatının gerçekçi yalnızca bir kesiti… Bu kadarı bile ibretlerle doludur. Onların açtığı dosdoğru yolda olma temennisiyle…



[1] Kur’an; Ankebut:14

[2] Kur’an; Hud:25-48

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.