Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

O gece 

Tahiyyat bahsi, namazdaki duruşların sonuncusu ve hatimesi, hareketlerin en yükseği, tırmanışın şahikası. Seni yerden alıp huzuruna getiriyor O’nunla sohbet ediyor. İlahlığını bitemamiha yaptığını O’na anlatıyorsun. “Madem Sen böyle kadiri kayyum her şeye gücü yeten Rahman ve Rahim isimlerinin sonsuz hudutları arasında her şeye kadirsin, beni en perişan günümde maliki yevmiddin de dinimizin değerlerinin pazara çıktığı ve senin afuvkar nazarını beklediğimiz anda bize o gün sahip çık.” Daha ne diyesin, “beni doğru yoldan nebilerin, velilerin ve mukarrebinlerin yolundan ayırma.” Sonsuzluk kervanının peşinde bir şair duyduğu kadar anlatmış: 

Sonsuzluk Kervanı, 'peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!'
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...

Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk, önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler, Altın Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...

Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedi hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat.

İşte bizi bu sonsuzluk kervanından ayırma orası ki sıratı müstakim. 

Sonra azameti önünde bütün eğilmiş mahlukatın temsilcisi olarak onları temsil et, sonra secdeye kapan, azametin önünde hiçliğini anlat, sonra kalk birden tarihin en kutsal gecesini tahattur et.

“Mesela Resülü Ekrem Aleyhisselatü vesselam o gecede Cenab-ı Hakk’a karşı selam yerinde ettahiyyatülillah demiş. Yani bütün zihayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbihat-ı hayatiye ve Sanilerine takdim ettikleri fıtri hediyeler Ey Rabbim sana mahsustur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve imanımla Sana takdim ediyorum.”

Altıncı Şua’ bir “O Gece” risalesi. 
O gece de…
Miraç gecesi…
O gecede…
Bediüzzaman bu kelimeleri tekrar eder bizi o geceye götürür. Onu tahayyül ve tasavvur etmemizi ister. Aynen bu kelimeleri de yani tahayyül ve tasavvuru da tekrar tekrar kullanır. Kainatın sahibi ile habibi ve en mütekamil peygamberi arasındaki kainatın en büyük konuşmasını bir kulun ağzına koyar onunla konuşturur. Sen senin miracını hergün tekrarla bana gel ve Habibimin kullandığı cümel-i garibe-i mütehayyireyi kullan, buluşmaya taş olarak git altın olarak dön, aynaya bak önceki ve sonraki sen misin? Hani değişmemişsin, sana her gün değiş diyen bir emri bülende karşı… Sen meşagil-i dünyeviyeyi hatırla taş olarak git taş olarak gel hani ben öyleyim ya.

Bediüzzaman’ın hayalinin arkasından git, pencerelerde dolaştığın yerlere bak, “senürihim ayütüne el afakı vel enfüs” Ayet’ül Kübra’nın kainatında dolaş, halıkını soran seyyah ile arkadaşlık et. Haşirde iki arkadaş olayları yorumlayın, git bu adamın hayalinin peşinden, arkamdan gelin ahirette pişman olmazsınız diyor. 

Kulun ancak ibadetindeki mükemmeliyet ile kul olacağını düşünen ve ibadetin bütün duruşlarını, safhalarını, rükünlerini canlı tutmak için elinden gelen gayreti gösteren insan. O demek namaz demek, o demek salat demek, o demek kulluk demek ve o demek… “Biz namazın davasını güdüyoruz Hakim bey!” diye mahkemede bağıran adam. “İslamda imandan sonra namazdır, namaz kılmayan haindir” diyen, en ceberutlara karşı namazın hukukunu savunan adam. Allah’ım bize de bu dini mübini anlatmada samimiyet ver.

Şimdi o gecede tahiyyatı Rabbine sunan peygamber ve o geceyi her gün tahatturla mükellef olan insan bu tahiyyatın hudutlarını görür, bütün canlıların tahiyyatlarını temsil eder. Allah’a sunar çünkü o mebustur, varlığın dergah-ı ilahide temsilcisi onların şuurunun taalluk etmedikleri ibadetlerini Allah’a takdim eder, sunar.

“Bak, hadsiz fıtrî şehâdeti tazammun eden ve nihayetsiz tarzlarda lisân-ı hal ile delâlet eden ve mütedâhil daireler gibi bir tek merkeze bakan şu mevcudâtın muntazam sûretleri, her biri birer dildir; ve mevzun heyetleri, her biri birer lisân-ı şehâdettir; ve mükemmel hayatları, herbiri birer lisân-ı tesbihtir ki, Yirmi Dördüncü Sözde katî ispat edildiği gibi, o bütün diller ile pek zâhir bir sûrette tesbihâtları ve tahiyyâtları ve birtek mukaddes zâta şehâdetleri, ziyâ güneşi gösterdiği gibi, birtek Zât-ı Vâcibü’l-Vücudu gösterir ve kemâl-i ulûhiyetine delâlet eder.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum