Sabri ALTUN
Olimpiyatları alsak ne yazar?
Spor deyip geçmeyin hele futbolu ve olimpiyatları hiç geçmeyin.
Dünyayı avucunda tutan kapitalist sistemler kazancını nerde bulursa çadırını orada kurar.
Öyle bir organizasyon ki hemen hemen bütün dünya insanlarını ilgilendiriyorsa, büyük- küçük demeden, avam- has demeden idareci- sıradan vatandaş demeden herkesin ilgi odağı olan bir faaliyete bu sistem bigâne kalır mı?
İsterseniz şöyle bir açıdan bakalım:
Dünya küçülmüş.
Herkes her şeyi istediği an görüp değerlendirdiği gibi istediği ürünü dilediği şekilde alabiliyor.
Bugün büyük ülkelerdeki büyük firmalar ürettikleri malları sadece kendi ülkesi için pazarlamıyor, bütün dünya insanları için pazarlıyor.
Ve bu büyük firmalar bütün dünyayı kapsayan devasa ağlar kurmuş dünyanın en ücra köşesine bile malını satabiliyor.
İşte bu ağları besleyen en büyülü yol sportif faaliyetlerdir.
Düşünün yılda kaç çeşit organizasyonlar yapılıyor?
Kaç çeşit olimpiyat yapılıyor? Kaç çeşit yarış düzenleniyor?
Futbol ise bu organizasyonların en büyüğüdür.
Milyarlara varan takipçisi var.
Bu organizasyonları şöyle de tanımlayabiliriz:
Amerikalıların bulduğu “Mc Donalts” felsefesi, globalleşen dünyada, kapital devlerin yaşam iksiridir.
Belki de Amerika’daki Cumhuriyetçilerle Demokratların savaş arenasında bir nevi deneme yanılma yoluyla vardıkları bir sonuçtur.
Yani Cumhuriyetçilerin saldırgan, yırtıcı ve acımasız politikaları yerine Demokratların “mühim olan malımı satmak ve mallar sadece silahtan ibaret değil” düşüncesinin yerleşmesidir.
Öyle ise ılımlı ve barışçıl bir dünyada arz- talep dengesinin kendileri oluşturup daha çok mal satmak daha çok işe yarayacaktır.
90'lı yıllarda Clinton’la gelen yumuşak hava sonucu büyük firmaların ağzı tatlandıktan sonra,11 Eylül saldırısıyla hırslanıp dünyayı kan gölüne çeviren görünmez dünya liderleri aradaki farkı fark edince dünyaya kontrollü bir barış pompalayıp insanları tüketim çılgınlığıyla kendilerine bağlamaya başladılar.
Nitekim Amerika’nın son iki dönemdir güttüğü siyaset ortadadır.
Obama’nın sevecen tavrı ve Amerika’nın mümkün olduğu kadar savaşlara girmeme politikası bunu gösteriyor.
Dünyanın böyle Mc Donalts felsefesiyle yönetilmesi aynı zamanda yeni bir çağın başlangıcı manasını da taşıyor.
Bu düzende basit formül şudur:
Daha çok üretim daha çok tüketim…
Ayrıca buraya bir yorum daha da ekleyebiliriz;
Birinci körfez savaşında batı dünyası elindeki bütün birikmiş silahları tüketti, elde etmesi gereken gelirlerini aldıktan sonra bir sonraki silahların birikimine kadar, bu sefer elde biriken teknolojik ürünlerin satılması gerekiyordu.
Bunun için savaşlara ara verip o malları tüketme yoluna gidilmiştir.
Yani bir-iki dönem savaşsız bir dünya sonrada bir iki dönem silahlı bir dünya…
Dolayısıyla şu an artık sıra silah tüketimine gelmiştir.
Ortadoğu’da zaten hazır…
Birkaç yıl eldeki silahlar tüketilecektir.
***
İsterseniz bu manada kendimize bazı sorular soralım.
Son 20-30 yıldır dünyanın manzarası bu şekildedir.
Yani dünya bir büyük satranç masası devler masanın etrafında toplanmış istediği şekilde hamleler yapıp oynuyorlar.
Bu masada vezir de olsan şah da olsan fark etmiyor.
Bu oyunun figürü olduğumuz sürece hiçbir şey yapamazsınız.
Bu gün ülkemiz olimpiyat oyunlarına talip olmuş oyunlara ev sahipliği yapmaya hak kazandığını söylüyor.
Bence istediğimiz kadar hak kazandığımızı sanalım en azında şimdilik vermezler.
Nitekim vermediler.
Çünkü oynayanlar senin üzerinde faklı hamleler düşünüyorlar.
Zira senin alanın 'At’ın oynama alanıdır.
Oraya vezirini koymaz.
Belki de şu andaki en büyük yanlışımız da budur.
Yani masada vezir olmaya çalışıyoruz.
Son on yıldır batı ile olan ilişkilerimize ve çırpınmamıza bakınca (satranç masası perspektifinde bakarsak) şöyle diyesim geliyor:
Piyonduk, piyondan kurtulduk, sonra at olduk ondan da kurtulduk, derken kale yaptılar ondan da sıyrıldık, şimdi vezir olmak istiyoruz.
Bu gün vezirliği vermediler.
Öyle sanıyorum ki bu gidişle zorlasak illerde vezirlik de verebilirler.
Peki, gerçekten ne fark edecek?
Yani bize olimpiyat oyunlarını verseler, dünya kupası finallerini verseler ve buna benzer bütün büyük etkinlikleri verseler sonuçta onların istediği ve çaldığı müzik eşliğinde onların dansını oynamayacak mıyız?
Onların konforuna hizmet etmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
Öyle ise mücadeleyi yanlış mecrada yapıyoruz.
Ya o masaya oyuncu olarak gitmeliyiz yahut alternatif bir masa açmalıyız…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.