Osmanlı'da yetişen zirve: Said Nursi
Zaman yazarı Ali Ünal, Osmanlı toplumunun yıkılırken bile başta Bediüzzaman olmak üzere birçok alim yetiştirdiğini yazdı
RisaleHaber-Haber Merkezi
Zaman yazarı Ali Ünal, vefat eden İbrahim Canan'la ilgili yazısında, Osmanlı toplumunun yıkılırken bile başta Bediüzzaman olmak üzere birçok alim yetiştirdiğini yazdı.
Ali Ünal'ın yazısından ilgili bölüm:
"Tarihimiz, düşünce, dinî ve "tabiî" ilimler, manâ kahramanları, sanatkâr ve edipler, kumandanlar ve devlet adamları açısından yüz binlerce zirveyle doludur. Düşünce ve ilim açısından seleflerine nisbeten geri kabul edilen Osmanlı toplumu bile, yıkılırken başta Bediüzzaman Hazretleri olmak üzere, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Zahid-i Kevserî, Mustafa Sabri Efendi, Filibeli Ahmet Hilmi, Ferit Kâm, Babanzade Ahmet Naim, Mehmet Akif gibi, her biri ayrıca birer dil üstadı ve edep âbidesi zirveler yetiştirmişti."
Cumhuriyet dönemi, bu noktada hâk ile yeksân bir manzara arz etse de, Alvarlı Muhammed Lütfi hazretleri, Abdülaziz Bekkine, Süleyman Hilmi Tunahan, Mehmet Zahit Kotku, Mahmut Sami Ramazanoğlu, Mahmut Ustaosmanoğlu, Fethullah Gülen, Necip Fazıl, Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu gibi isimler, bu hâk ile yeksân manzara içinde âdeta bir gökkuşağı oluşturmuşlardır.
"Artık "ehl-i hizmet" gençlerin bile taksiden inmediği bir zamanda toplu taşıma araçlarıyla hizmetten hizmete koşarken gecenin yarısını geçen bir saatte kaybettiğimiz İbrahim Canan hocamız, söz konusu gökkuşağına dahil renklerden biriydi. Bediüzzaman Hz., "Acz, gururun madeni; aşağılık kompleksi, kibrin kaynağıdır." der. Evet, bir türlü kurtulamadıkları aşağılık kompleksiyle ispat-ı nefs için tahribe ve tenkide yönelen ve malûmatı ilim zanneden bazı ilâhiyatçılar içinde ilmi, hizmet aşkı, hiç eksilmeyen gayreti ve engin tevazuu ile bir zirve idi o. Yine Bediüzzaman'ın müthiş tesbitiyle, toplumda herkes için statü denilen bir görme ve görünme penceresi vardır. Boyları pencereyi geçenler eğilirler; boyları bu pencereye yetişmeyenler, uzun boylu görünmeye çalışırlar. İşte, büyüklerde büyüklüğün ölçüsü ve tezahürü tevazu; küçüklerde küçüklüğün ölçüsü ve tezahürü ise tekebbürdür. İbrahim Canan hocamız, büyük görünmeye çalışan pek çok cücenin yanında yukarılara ser çekmiş boyuyla bir tevazu modeliydi."
Ali Ünal'ın yazısının tamamını okumak için TIKLAYINIZ