Peygamberimizin bereket mucizelerinden...
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Berekete Dair Mu'cizât-ı Katiyenin Birinci Misali: Başta Buharî ve Müslim, Kütüb-ü Sitte-i sahiha müttefikan haber veriyorlar ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Hazret-i Zeynep ile tezevvücü velîmesinde, Hazret-i Enes'in validesi Ümmü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağla kavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes'le Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma gönderdi. Enes'e ferman etti ki: "Filân, filânı çağır. Hem, kime tesadüf etsen davet et." Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üç yüz kadar Sahabe gelip suffe ve hücre-i saadeti doldurdular.
Ferman etti: "Onar onar halka olunuz." Sonra, mübarek elini o az taam üzerine koydu, dua etti, "Buyurun" dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olup kalktılar. Enes'e ferman etmiş: "Kaldır." Enes demiş ki: "Bilmedim, taam kabını koyduğum vakit mi taam çoktu, yoksa kaldırdığım vakit mi çoktu, fark edemedim."
İkinci Misal: Mihmandâr-ı Nebevî Ebu Eyyubi'l-Ensârî hanesine teşrif-i Nebevî hengâmında Ebu Eyyüb der ki:
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Ebu Bekr-i Sıddık'a kâfi gelecek iki kişilik yemek yaptım. Ona ferman etti: "Ensar'dan otuz kişi çağır." Otuz adam geldiler, yediler. Sonra ferman etti: "Altmış kişi çağır." Altmış daha davet ettim. Geldiler, yediler. Sonra ferman etti: "Yetmiş kişi çağır." Yetmiş daha davet ettim. Geldiler, yediler. Kaplarda yemek daha kaldı. Bütün gelenler o mucize karşısında İslâmiyete girip biat ettiler. O iki kişilik taamdan yüz seksen adam yediler.
Üçüncü Misal: Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattab ve Ebu Hüreyre ve Selemetübnü'l-Ekvâ ve Ebu Amratü'l-Ensarî gibi, müteaddit tariklerle diyorlar ki:
Bir gazvede ordu aç kaldı. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma müracaat ettiler. Ferman etti ki: "Heybelerinizde kalan bakıye-i erzakı toplayınız." Herkes azar birer parça hurma getirdi. En çok getiren, dört avuç getirebildi. Bir kilime koydular.
Seleme der ki: "Mecmuunu ben tahmin ettim, oturmuş bir keçi kadar ancak vardı." Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm bereketle dua edip ferman etti: "Herkes kabını getirsin." Koşuştular, geldiler. O ordu içinde hiçbir kap kalmadı, hepsini doldurdular. Hem fazla kaldı.
Sahabeden bir râvi demiş: "O bereketin gidişatından anladım: Eğer ehl-i arz gelseydi, onlara dahi kâfi gelecekti."
Dördüncü Misal: Başta Buharî ve Müslim, kütüb-ü sahiha beyan ediyorlar ki:
Abdurrahman ibn-i Ebî Bekr-i Sıddık der: Biz yüz otuz Sahabe, bir seferde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ile beraberdik. Dört avuç miktarı olan bir sâ' ekmek için hamur yapıldı. Bir keçi dahi kesildi, pişirildi; yalnız ciğer ve böbrekleri kebap yapıldı. Kasem ederim, o kebaptan, yüz otuz Sahabeden herbirisine bir parça kesti, verdi. Sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm pişmiş eti iki kâseye koydu. Biz umumumuz tok oluncaya kadar yedik; fazla kaldı. Ben fazlasını deveye yükledim.
Beşinci Misal: Kütüb-ü sahiha katiyetle beyan ediyorlar ki:
Gazve-i Garra-i Ahzabda, meşhur Yevmü'l-Hendek'te, Hazret-i Câbiru'l-Ensârî kasemle ilân ediyor: O günde, dört avuç olan bir sâ' arpa ekmeğinden, bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı.
Hazret-i Câbir der ki: O gün yemek, hanemde pişirildi. Bütün bin adam o sâ'dan, o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. O hamura, o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup bereketle dua etmişti.
İşte, şu mucize-i bereketi, bin zâtın huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir kasemle ilân ediyor. Demek şu hadise, bin adam rivayet etmiş gibi kati denilebilir. (Mektubat, Mu’cizatı Ahmediye)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
BAKIYE-İ ERZÂK : Erzaktan, yiyecekten arta kalan.
BÎAT : Bağlılık, uyma, tabi olma.
CÂBİR-ÜL-ENSARÎ : Câbir Bin Abdullah El-Ensarî (R.A.) da denir. Meşhur sahabelerdendir. Bizzat Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) ilim ve feyiz almış ve zamanında Medine-i Münevvere'nin müftüsü olmuştur. En çok hadis rivayetiyle meşhur olan altı sahabeden biridir. 1540 hadis rivayet etmiştir. 19 gazada hazır bulunmuştur. Hicri 73 tarihinde 94 yaşında Medine-i Münevvere'de vefât etmiştir. Akabe biatinde bulunan 70 Ensar'dan Medine'de en son vefat eden bu zattır.
EHL-İ ARZ : Dünyadakiler, dünyada bulunanlar.
FERMÂN : Emir, buyruk, tebliğ.
GAZVE : Savaş, harb, çarpışma.
GAZVE-İ GARRÂ-İ AHZAB : Büyük Ahzab Savaşı.
HÂNE : Ev, mesken.
HÂNE : Ev, mesken.
HENGÂM : An, zaman, vakit, sıra, çağ.
HEYBE : Eşya koymaya mahsus iki taraflı küçük torba.
HÜCRE-İ SAÂDET : Saadet evi.
KAP : Yemek konan tencere tabak.
KÂSE : f. Tas veya çanak.
KASEM : Yemin.
KÜTÜB-İ SİTTE-İ SAHİHA : Altı adet sahih hadis kitabı. (Sahih-i Buharî, Sahih-i Müslim, İbn-i Mâce, Ebû Davud, Tirmizî ve Neseî.)
MECMÛ : Tamamı, hepsi, bütünü, toplamı.
MEŞHUR : Ünlü, bilinen.
MİHMANDÂR-I NEBEVÎ : Peygamber Efendimizi (a.s.m.) evine misafir eden.
MİSÂLİYE : Misale dâir, benzer, örnek.
MU'CİZÂT : Mu'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
MU'CİZÂT-I KAT'İYE : Apaçık ve kesin olan mu'cize.
MU'CİZE-İ BEREKET : Bereketle ilgili mû'cize.
MÜBÂREK : Bereketlenmiş, uğurlu, hayırlı.
MÜTEADDİD : Pekçok. Türlü türlü, çeşitli.
MÜTTEFİKAN : İttifakla, herkesin aynı şeyi söyleyerek birbirlerini doğrulamaları.
OĞLAK : Keçi yavrusu.
RÂVİ : Rivâyet eden, nakleden.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
SA' : 1040 dirhemlik hububat ölçeği. Kile.
SAHÂBE : Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler, onun etrafında bulunup hizmet edenler.
SUFFE : Peygamberimizin (a.s.m.) câmi avlusunda oturan, bekar kalıp dünya işlerine de bulaşmayıp, sırf Kur'an hakikatlerinin yayılması için gayret gösteren Sahabe topluluğu.
TAAM : Yemek, yiyecek, gıdâ.
TARÎK : Yol, tarz, usul, vâsıta, meslek.
TESADÜF : Rastlantı.
TEŞRÎF-İ NEBEVÎ : Peygamberin gelişi, şereflendirmesi.
TEZEVVÜC : Evlenmek.
VÂLİDE : Anne.
VELÎME : Düğün ziyâfeti.
YEVMÜ'L-HENDEK : Hendek'teki çarpışma günü. Hicri 5, Miladi 627 yılında gerçekleşen Hendek savaşının yapıldığı gün.