Fatma BARBAROSOĞLU
Ramazanlar mı değişti biz mi değiştik?
Bu gün Ramazan-ı şerifin 11. gününü idrak ettik hamd olsun. Medya bizi ibadetin neşvesine değil ama, şu kadar saat aç susuz kalacaksınız, şu kadar vakit yemek yemeyeceksiniz diyerek sanki kıtlık günlerine hazırladı. (Ramazan'da tatil indirimi reklamlarına girmiyorum bile.)
Medya değince bir zamanların 'boyalı basın' diye tabir edilen kısmını değil, şu an bendenizin de yazmakta olduğu gazete dahil bütün medyayı kastediyorum.
Mümin havf ile reca arasındadır malum. Yani ümit ile korku arasında. Ama ne olduysa oldu son on beş yılda müminler ibadetlerinin Allah indinde makbul olup olmadığına dair bütün endişelerden kurtuluverdi.
Havf ile reca arasındaki gerilimden kurtulunca her şeyin en iyisine layığız aldatmacası ile kibre ve israfa düştü. (Yanlış anlamayın bu satırları yazarken kendimi dışarıda tutmuyorum. Hepimiz geminin içindeyiz. Ne ki kimimiz kaptan köşkünde, kimimiz güvertede, kimimiz kazan dairesinde.)
İlk defa Temmuz ayında oruç tutacak olan gençler, çocuklar var muhakkak. Ama kırkını devirenlerin kaçıncı yaz orucudur bu.
Öyleyse nedir bu korku!
Bundan önceki Temmuz orucum 1984 yılına tekabül ediyor. Üniversiteden mezun olduğum, mezuniyet sınavlarına girdiğim yaz.
O günlerden bu günlere ne değişti? Önce değişmeyenlerden başlayalım: Ramazan klasiği olarak birileri bir yerde birilerini oruç tutmadığı için dövmüştür. Oruç tutmayanlar gün ortası Anadolu'da yemek yiyecek lokanta bulamadıkları için şikâyetlerini dile getirmiştir. Bunlar seküler zihniyetin değişmeyen öncelikleri. Unutuyordum bir de Ramazan ve hac mevsimi dolayısıyla kaldırılan mayo reklamları gündemi vardır onların.
Dindarların Ramazan gündemi değişti mi?
Acı ama değişti!
Mesela on beş yirmi yıl önce muhafazakâr kesime hitap eden gazetelerde yaz sıcaklarında oruç tutmanın sakıncalarını dile getiren haberler Ramazan'ın birincil gündemi olmazdı.
Refah Partisi ile başlayan 5 yıldızlı otel iftarları başlangıçta eleştiri konusu yapılsa da zaman içinde kanıksandı gitti.
Sofrasında fakir ağırlayan zenginler toprağa karıştı.
Fakirlerin ağırlandığı sofralar yerini, zenginlerin zenginleri ağırladığı 'açık büfe iftar' lara bıraktı.
Fakir sofralarına oturma sünnetini terk edenler, kendilerini seçkin mekânlarda 'sahur' yaparken buldu. (Kaybetti mi demeliydim...)
Zenginler ile fakirlerin karşılaşma mekânları neredeyse hiç kalmadı.
Zenginler ile fakirler bir sofranın etrafında buluşmaz ise, zenginler ile fakirler bir safta buluşmaz ise sabır ve şükür bahsi eksik kalır.
Sabır ve şükür gece ile gündüz gibidir, birbirini takip eder. Birinin layıkıyla ağırlanmadığı yerde öteki durmaz. Şükredenlerden olmayınca sabredenlerden olamayız.
Sabredenlerin hayatı bize şu an çok uzak. Çünkü postmodern kültür müsriflerin nazara verildiği müsriflerin rol model ilan edildiği bir kültür.
Postmodern kültüre AK Partili belediyelerin yapmış olduğu katkıyı, Çarşamba günü çadır ramazanları üzerinden konuşalım.
Yeni Şafak
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.