Cezmi HUYUT
Resulünü ona Üstad eyledi
İstanbul’da ve alem-i İslam’ın hemen her yerinde yüzlerce alim, hatta allameler, şeyhler, imamlar, aydınlar bulunduğu halde, Osmanlının ve Alemi İslam’ın geri kalmışlığına, bölünüp parçalanmasına ve nihayet çöküşüne mani olacak çareleri ortaya koyamamışlar hazin sonu engelleyememişlerdi.
İslam Aleminin ve Osmanlının hastalıklarının neler olduğunu bir tabibi hazık gibi teşhis edip şifa verecek reçeteyi ortaya koyan Bediüzzaman Hz.leri’ni ise ne Osmanlı Devlet ricali ve uleması anlayabilmişti ve ne de yeni kurulan Cumhuriyet hükümeti ve aydınları anlamıştı.
Sultan Abdülhamit gibi ferasetli ve siyasi deha sahibi bir zat bile Üstadı tam anlayamamış, aksine deli diye tımarhaneye göndermişti. 31 Mart vakasında ilgisi olmadığı halde Hurşit Paşa divanında idamla yargılamış, Cumhuriyet devresinde ise hiçbir fikri kale alınmamış, bilakis rejim düşmanı kabul edilerek yıllarca sürgün edilmiş, hapislere gönderilmiş ve idamla tehdit edilmiştir. Ömür boyu hürriyeti elinden alınmış, ölmesi için yirmibir defa zehirlenmiştir.
Aziz Üstad bütün bu düşmanlıklara yıldırmalara aleyhte tavırlara rağmen alem-i İslama inen darbeleri en evvel kendime iniyor hissediyorum demiş, “evladım düşmüş yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor” diyerek davasında tereddüde düşmemiş ve “kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” hakikatini ilan edercesine, ihtiyar, garip, yalnız, yarım ümmi insafsızların tarassut ve tazyikleri altında maksadına adeta tek başına yürümüş Alemi İslam’ın kurtuluş çaresi olan reçeteleri bizzat kendisi hayata geçirmeye çalışmış ve Allah’ın izniyle muvaffak olmuştur.
“Zaman en büyük müfessirdir” hakikatince Bediüzzaman, ne demek istediğini ve ne yapılması gerektiğini telif ettiği Risale-i Nur Külliyatıyla ortaya koymuştur. Risale-i Nurlar, Osmanlının ve Alem-i İslam’ın kurtuluş çareleri, reçetesi ve ilacıdır.
Risale-i Nurlar, yeni Türk Devletinin huzur ve saadetinin maddi ve manevi terakkisinin, birlik ve bütünlüğünün ve eskideki mefahirine kavuşmasının, Âlem-i İslam’ın ittihadının ve O’na pişdarlık etmesinin, dünya barışını sağlamanın reçetesidir.
Bediüzzaman, Risale-i Nurları okuyarak aklı ve kalbi ve tüm latifeleri insanı kamil manasında teali eden mazisine ve maneviyatına bağlı, batının fen ve sanatını alan münevver ve cevval ve davasını tüm dünyalar üstünde tutan yeni bir nesil (kendi tabiriyla Nesli Cedit) teşekkül ettirmiştir.
Hemen her ırktan ve milletten olan Nur talebeleri, tam bir uhuvvet ve tam bir tesanüt içerisinde bütün ehl-i imanı şefkatle kucaklayarak, birer muhabbet fedaisi olarak yetişmişler. Irk, dil ve din farkı gözetmeksizin tüm insanlığın İmanının kurtulması, anarşi ve teröre dayelik eden dinsizliğin çürütülmesi ve fikri ve ilmi sahada yok edilmesi için çalışmışlar. Batının insanlığa faydalı her şeyinden yararlanılması, fen ve sanayinin elde edilmesi de çaba göstermişler.
Serserilik ve ahlaksızlığın izalesi, serseriliği bırakıp asayişi muhafaza eden, devletine saygılı, sair fikir mensuplarına ve muhaliflere hürmetkar (demokrat),dünya nimetlerinden de gerek dünyası ve gerek Hak davada kullanılmak üzere azami derecede istifade yollarını temine çalışan bir cemaat olarak ortaya çıkmış ve vicdanı umumide hüsnü kabul görerek tüm dünyaya yayılmıştır.
Peki; Risale-i Nurların 40-50 dile tercüme edilmesi ve halen süratle başkaca dillere tercümesine çalışılması, başta Türkiye olmak üzere çok ülkelerde bu eserler üzerine sempozyumlar, konferanslar düzenlenmesi, binlerce akademik çalışmalara, tezlere, makalelere, kitaplara konu ve kaynak olması, ders kitapları olarak Üniversitelerde okunması nasıl olmuştu?
Üstadımız Nur hizmetinin muvaffakiyetindeki sırrı, yukarıda saydıklarımızın çoğu olmamışken, bu günleri ve geleceği görmüş gibi yine kendisi açıklıyor.
“Bir gün gelecek tüm dünya Nurları okuyacak.” Bu kelamı Anadolu’nun sürgün gittiği ucra bir köyünde, dağda yalnız ve hiçbir talebesi yokken yazı yazmaktan usanan talebesine;
“Said Yoktur Said’in kudret ve ehliyeti de yoktur. Konuşan yalnız Hakikattır ve Hakikat-ı Kur’ani’yedir.”demiştir ve “Kur’an-ı Hakimin dersiyle ve Resul-i Ekrem (ASM) talimiyle” diye yüzlerce eser yazmıştır. İşte asrın imamı, üstadımızı muvaffak eden sır burada yatmaktadır.
Yarım ümmi Üstadımızı böyle nadire-i hilkat olarak yaratan, doksan ciltlik kitabı hafızasına kaydettiren ve Kur’an’ın hakaikine ulaştıran ve Habibi Ekremini (ASM) O’na Üstad-ı Azam ve Mualimi Ekber eden Rabbimiz, tarz-ı Nebevi (ASM)’yi ilham ederek, İlmi muhitiyle, İnayet ve Rahmet ve Hikmetiyle Üstadımızı sevk etmiştir. Böylece, Halik-i Külli şey’ bu muazzam neticeyi yarım ümmi bir Üst ad’dan istihsal etmiştir.
Küçücük çekirdeklerden koca ağaçları halk etmek O’nun Kudretinin ve azametinin eseridir. Bir âlemi bir fertte toplamak, bir fertten bir âlemi istihsal etmek O’nun âdetidir ve eseridir.
İncir çekirdeğine âlemi ihata edecek kadar semereyi ve neticeyi derc eden Kadir’i Mutlak’ın, Kudret ve azameti önünde kemal-i Hayret ve muhabbetle secde ederiz ki, bu dehşetli asırda ehl-i İman’ın ve tüm insanlığın imdadına Bediüzzaman gibi bir nadire-i Hilkatı göndermiştir.
Risale-i Nur eserlerini okumak O’na talebe olmak büyük bir mazhariyettir. Bunun kıymetini bilmek ve layık olmaya çalışmak gerektir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.