Risale-i Nur imam hatiplere çok yakışır

İmam Hatip Liseleri yıllardan beri büyük bir boşluğu dolduruyor ülkemizde. Bu okullar olmasaydı, ülke gençliğinin büyük bir çoğunluğu dinini, inancını öğrenemeyecekti belki de.
Dinin öcü olarak gösterildiği, irtica yaygaralarının kopartıldığı o dehşetli günlerde bile İmam Hatip Liselerinin görece özgür ortamlarında, hem dinleriyle hem de toplumlarıyla uyumlu gençler yetişiyordu. Türkiye şartlarında olabilecek en mükemmel durumdu İmam Hatip liselerindeki dini eğitim özgürlüğü.  

Cumhuriyetin ilk yıllarında açılmış olan İmam Hatip Mektepleri bilindiği üzere 1930 yılında tamamen kapatılmıştı. 1949 yılında açılan İmam Hatip Kurslarında ise özellikle ölü yıkayıcı ve cenaze namazı kıldırıcı elemanlar yetiştirme amacı güdülüyordu. Çünkü din üzerindeki ağır baskılar neticesinde ölü yıkayacak ve cenaze namazı kıldıracak insan bile bulunamaz olmuştu ülkede.

Bu dönemdeki 10 aylık kurslara katılan yüzlerce genç, amaçlandığı şekilde ölü yıkayıcısı ve cenaze namazı kıldırıcı eleman olmaktan öte, ileride ülkenin kaderine yön verecek profesörler ve din otoriteleri oldular. Hayreddin Karaman, Saim Yeprem, İsmail Karaçam, Tayyar Altıkulaç bu değerli isimlerden sadece bir kaçı…
Bugünkü manadaki İmam Hatip Liseleri ise ilk olarak 1972-1973 yıllarında kuruldu. 28 Şubat sürecinin ardından 16 Ağustos 1997 tarihinde dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın da desteğiyle İmam Hatiplerin orta bölümleri kapatıldı.
İmam Hatip Liseleri sadece 4 yıllık lise eğitimi veren okullar haline getirildi. 4+4+4 eğitim sisteminin kabulüyle elde edilen en büyük başarı, kapatılan ortaokul bölümlerinin yeniden açılacak olmasıdır.

Bugün geldiğimiz noktada İmam Hatip Liseleri yeniden işlerliğini, etkinliğini kazanmış görünüyor. Geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de İmam Hatipler, Türkiye ve dünya geleceğini şekillendirecek nesillerin yetiştirilmesinde oldukça önem arz edecekler.
Bizi bekleyen o aydınlık geleceği düşündüğümüzde, İmam Hatip Liselerindeki ders müfredatlarının köklü bir yenilenmeye tabi tutulması gerektiği de oldukça âşikardır. İmam Hatip liselerindeki dersler, özellikle dünya Müslümanlarının birlikteliğini sağlama ve dini ihtiyaçlarına cevaplar sunmak adına yetkin elemanlar yetiştirme hedefine uygun programlarla şekillenmelidir.

Bilhassa ülkemizdeki cemaatleri, tarikatleri, mezhepleri dışlamayan, aksine iç-dış platformlarda onları da temsil edecek, güzel ahlak kurallarını benimsemiş nesiller yetiştirilmelidir bu okullarda. 
Osmanlı Türkçesine vâkıf, Arapçayı iyi bilen, hadisler konusunda bilgili, Kur’ân-ı Kerim’i sünnet-i seniyye örnekliğinde ve bilhassa hayatıyla tefsir edebilecek nesiller yetiştirilmelidir.

Bendeniz de, gençliğinin en güzel yıllarını -6. sınıftan 12. sınıfa kadar- İmam Hatip Lisesinde geçirmiş birisi olarak, bu liselerdeki derslerin içeriklerine oldukça aşina olduğumu ifade edeyim.
Bu okullarda verilen Kurân-ı Kerim, Tefsir, Kelam, Siyer, Akaid, Fıkıh, Hadis, Mezhepler Tarihi, Dinler Tarihi, Hitâbet, Dini Mûsiki, Hüsn-i Hat derslerinin tamamını görmüş birisi olarak, bu derslerdeki eksiklikleri de çok yakından bilmekteyim.

risale_imam_hatip_ihl.jpgMesela Tefsir derslerinde pek çok tefsir kitabının isimleri sıralanmaktayken, Risâle-i Nur gibi etkili bir tefsir kitabının ve bilhassa da gelenekten beslenerek yeni tefsir tarzları öneren İşâret’ul İcaz adlı o müthiş eserin adı bile geçmemektedir.
Tefsir derslerinin daha verimli hale gelmesi ve İmam Hatip liselerinde yetişen gençlerin Risâle-i Nur gibi bir hazineyle tanışarak ufuklarını zenginleştirmeleri açısından, bilhassa tefsir derslerinde İşâret’ül İcaz Tefsir Metodu şeklinde yeni bir müfredat başlığı açılmalıdır.

Ders kitabında 3-4 sayfalık cüzi bir yer işgal edecek bu bölüm, İşâret’ül İcaz tefsirinden örneklerle Bediüzzaman’ın tefsir anlayışını ortaya koymalıdır. Tefsir dersi kitaplarında adlarından ve çalışmalarından bahsedilen pek çok müfessir var elbette, bu da oldukça doğal.
İşâret’ül İcaz tefsiri, Kurân’ın mûcizevi yönlerini ispat etmenin yanında, felsefe, coğrafya, sosyoloji, psikoloji, biyoloji vb. bilim dallarının bakış açılarından yararlanan bir tefsirin nasıl yapılabileceğini gösteren anlamlı bir örnektir de.
Zaten Bediüzzaman, farklı bilim dallarında uzmanlaşmış ilim adamlarının yardımıyla gelecekte yapılacak kapsamlı bir tefsire örneklik teşkil etmesi için böyle bir çalışmayı yaptığını da eserinin başında anlatır.

İmam Hatip Liselerinin müfredatında tefsir ilmi açısından böylesine önemli bir eserin bugüne kadar yer almamış olması oldukça üzücüdür. Yine Risâle-i Nurlar, Kelam, Mezhepler Tarihi, Siyer, Hadis gibi derslere de kaynaklık edecek zengin bir muhteva derinliğine sahiptir.
Ehl-i Sünnet kelamının geleneksel dokusunu bozmadan günümüzün sorunlarına cevap verecek derecede işlevsel kılan ve ayrıca bu ilmi yeni terimlerle zenginleştiren Bediüzzaman’ın yöntemlerinden elbette bahsedilmelidir Kelam dersinde.
Üstelik günümüzün kelami ve itikadi sorunları, geçmişin sorunlarından daha ağır, daha yaygın durumdadır. Kelam ilmi bu nedenle gençlerimize geçmişin karanlıklarında kalmış bir tarihi ilim gibi okutulup öğretilemez.

Bediüzzaman’ın Risâle-i Nur üslubundan istifade edilerek kelam dersini bugünün itikadi sorunlarına da cevap veren, dinamik, canlı bir ders haline getirmek mecburiyeti vardır. Bu çerçevede Kelam dersleri, ateizm, deizm, naturalizm, septisizm, agnostisizm, darwinizm, sebepçilik vb. günümüz felsefi akımlarının saldırılarına cevaplar verecek niteliklere haiz olmalıdır.
Bu nedenle Kelam dersinin müfredatı hazırlanırken Risâle-i Nur’un ele aldığı kelâmi konular ve bu konuları ele alış yöntemleri de mutlaka örnek alınmalıdır.

Kelam ders kitabında 10. Söz, 29. Söz gibi eserler yanında Tabiat Risâlesinden bahsedilmiyor oluşu, Bediüzzaman’ın kelam alanında gerçekleştirdiği metodik inkılapların farkında olmayışla açıklanabilir ancak.
Hatta Bediüzzaman, Muhekemat ve Lemeat gibi eserlerinde, “poetika” ya da “edebi beyanname” hükmünde okunabilecek, onu diğerlerinden farklı kılan edebi görüşler dile getirmiştir ki, okullarımızda okutulan Türk Dili ve Edebiyatı kitaplarımızda bu görüşlerin zerresine bile rastlanmıyor oluşu türüne az rastlanır ilmi bir soykırım örneğidir.  
Geçmişte varlığını pek çok olayla ortaya koymuş, bugün de milletimizin büyük bir çoğunluğunun gönlünde taht kurmuş olan Bediüzzaman’ı ve onun fikirlerini okullarda okutulan tarih, meslek, edebiyat vb. kitaplarında asla bulamayız.
Sanki Bediüzzaman Said Nursi diye birisi dünya üzerinde asla yaşamamıştır devletin ders kitaplarına göre. Böylesine acı bir bilgi katliamı ve körlüğü bugüne kadar asla görülmemiştir.

Şimdi ise bu elim ve ölümcül hatayı telafi edecek oldukça önemli bir fırsatı yakalamış bulunuyoruz. İnsanlar görüşlerine katılır ya da katılmaz, ama herkes Bediüzzaman’ın görüşlerini öğrenme hakkına sahiptir. Onu ve eserlerini yok sayarak insanları bilgisiz bırakmanın, hele şu bilgi çağında hiçbir geçerli gerekçesi olamaz.
Mantık dersi kitaplarında da Bediüzzaman’dan bahsedilmesi ilmi bir zorunluluktur aslında. Çünkü Risâle-i Nurlardaki mantıki önerme zenginliği bile başlı başına mantık ilminin ilgi alanına girmektedir.
Üstelik Bediüzzaman Kızıl İcaz adını verdiği bir Mantık kitabı bile yazmıştır. Okullarda okutulan Mantık dersi kitaplarında en azından bu kitabın içeriğinden mutlaka bahsedilmesi gerekmektedir. Zaten bahsedilmemesinin hiçbir haklı gerekçesi de olamaz.

Elbette Risâle-i Nur’un pek çok kritik mevzuda Siyer, Hadis, Mezhepler Tarihi dersi gibi pek çok mesleki derse konu olacak özgün çözümlemeleri mevcuttur. İmam Hatip Liselerinin yeni müfredatları hazırlanırken Risâle-i Nurlarda geçen ilmi açıklamalar da muhakkak dikkate alınmalıdır.

Yine İmam Hatip Liselerinde okutulan bilimsel içerikli dersler de evrimci, tabiatçı bir dille değil de, yaradılış gerçeğinin süzgeciyle öğrenciye sunulmalıdır. Osmanlıca dersi ise İmam Hatip liselerinde seçmeli olarak değil, temel ders olarak okutulmalıdır.

Risâle-i Nur’un bakış açısıyla zenginleştirilmiş bir İmam Hatip Lisesi müfredatı, insanlığın problemlerine çözümler üretecek ama bir o kadar da insanlık alemiyle uyumlu iman doktorlarını, düşünce adamlarını ve kanaat önderlerini yetiştirmeye de vesile olacaktır.
Bu ülkedeki ve dünyadaki pek çok güzel gelişmenin öncüsü olan Bediüzzaman’ın, Kur’an-ı Kerim ve ehl-i sünnet inancıyla uyumlu özgün fikirlerinden istifade etmek, öncelikle İmam Hatip Lisesi öğrencisinin hakkıdır ve gecikmiş de olsa yeni nesil bu hakka kavuşmalıdır. (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum