Nurettin HUYUT
Risale-i Nur perspektifinde Hür Adam ve sanat
Hür adam filmi büyük hizmet etti, etmeye de devam ediyor. Cenab-ı Allah emsalini çoğaltsın…
Bu film bazı itirazlara ve bazı suallerin sorulmasına da neden oluyor. Yani bazı muğlâk kalmış konuların gündeme taşınmasına ve tartışılmasına da neden oluyor.
Mesela bunlardan biri: Üretilen eserlerde helal-haram sınırları nasıl belirlenmeli? Bu meselede kırmızı çizgiler nelerdir? Nereye kadar?
Mesela bu çizgiler belirlendiğinde “Muhteşem Yüzyıl” için ne diyebiliriz?
Sorular çoğaltılabilir.
Sonuçta sinema tiyatro, sanat, şarkı, türkü gibi geniş kitleleri etkisi altına alan sanat dalları dindar insanların dünyasına yeni yeni giriyor. Bir kısım mütedeyyin insanlar bu gibi eserlerle tanışıklığı radyo ve televizyonların serbestiyetinden (yani 1992’den) sonra başladı.
O zamana kadar sinema haram idi, tiyatro da, şarkı türkü dinlemekte… Bu gün helal mi oldu elbette hayır. Ama radyo ve televizyon o kadar hızlı ve haşmetli bir şekilde dünyamıza girdi ki, bundan kaçmak artık imkânsız hale geldi.
O halde haram olan hangisi? Yasaklanan dizi veya filmi nasıl tespit edeceğiz? Soruları o günden beri zihnimizi kurcalamaya devam ediyor.
Toptancı bir anlayışla eve televizyon sokmamakla işi kısa yoldan çözmeye çalışanlar var. Ama bu sadece o kişinin kendi şahsi dünyasıyla sınırlı kalıyor. Çocuklarına dahi bunu uygulatamadığı kaçınılmaz bir gerçek. Çünkü şartlar buna uygun değil…
Devlet eliyle böyle bir şeyi yapmak ise artık gelişen teknolojiler nedeniyle abesle iştigal anlamını taşıyor. O nedenle tartışmaya bile gerek yok.
Geriye bir tek yol kalıyor o da her insanın kendi dünyasında koyacağı kotadır.
Yani yapılan yayınların bir kısmını izleyip diğer kısmını izlememek şeklinde olacaktır. Ve her insan bunu kendi iradesiyle ve elindeki kumanda ile yapacaktır.
Bunun için bir takım kırmızı çizgileri dinimiz zaten ortaya koymuş, o yasakların ışığında helal olanları seyretmek birinci prensip olabilirken, yeni gelişmelere karşı bu çizgiler yetersiz oluyorsa ki, mutlaka oluyordur. O halde bu yeni gelişmeler için konacak çizgileri de artık kendi dünyamızda kendimiz koymalıyız diye düşünüyorum.
Bu konuda Risale-i Nurlardan destek alabiliriz. Mesela Kastamonu Lahikası 133. Sayfada bulunan Lemaat bu meseleye gayet net bir şekilde ışık tutmaktadır.
Her insan bu ölçüler ışığında kendi dünyasını aydınlatabilir. Ve en önemlisi rahat-ı kalp ile dizisini de takip edip filmini de seyredebilir.
Bir makale çerçevesinde oradaki derin izahı anlatmak gerçekten çok zor, şahsen bunu başaramam. O nedenle affınıza sığınarak sizi o hakikatin anlatıldığı yere havale edeyim.
İlk cümlesi Farisi olarak şöyle başlıyor. “Ulaşmaz dest-i edeb-i garb-ı hevesbar-ı hevakâr-ı dehâdar. Deb-i edeb-i ebed-müddet-i Kur’ân-ı ziyabar-ı şifakar-ı hüdadar.” (Kastamonu L. Sh. 133)
Biraz olsun anladınız sanırım… Devamını yerinden okumanız temennisiyle…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.