Risale-i Nur'da madenci uyarısı!

Risale-i Nur'da madenci uyarısı!

Bediüzzaman eserinde özellikle madencileri örnek verirken, onları çalıştıranların haksız kazançlarına dikkat çekiyor

Risale Haber-Haber Merkezi

Zonguldak'ta meydana gelen maden faciasında vefat eden 30 madenci yürekleri dağladı. Yerin 540 metre altında geçimini sağlamak için çalışan işçiler, meydana gelen bir patlama sonucu gazdan zehirlendiler. Günlerdir tüm Türkiye'nin dua ederek hayatta olduklarına dair umutla haber bekledikleri madencilerin acı sonları bir kez daha onların çalışma şartlarına gözleri çevirdi.

İşçi, işveren ve devlet üçgeninde yapılan tartışmalarda kazaya neden olan bir çok konu dile geitirilirken karşılıklı suçlamalar da birbirini izliyor. Ancak tartışmalar maden işççilerinin mazlumiyetini ve acı sonlarını değiştirmiyor. Geçmişte benzer çalışma koşulları işçilerin isyanına sebep olmuştu.

İnsanlığın 5 devre geçirdiğini anlatan Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat adlı eserinde bunu dile geitiriyor. Bediüzzaman eserinde özellikle madencileri örnek verirken, onları çalıştıranların haksız kazançlarına da dikkat çekiyor.

İşte Risale-i Nur'daki o bölüm:

Ehl-i dünyanın ve maddî tarihin nazarıyla, nev-i beşerin hayat-ı içtimâiyesi noktasında bakılsa, görülüyor ki hayat-ı içtimâiye-i siyâsiye itibariyle beşer birkaç devri geçirmiş.
•Birinci devri vahşet ve bedevîlik devri,
•ikinci devri memlûkiyet devri,
•üçüncü devri esir devri,
•dördüncüsü ecir devri,
•beşincisi mâlikiyet ve serbestiyet devridir.

Vahşet devri dinlerle, hükûmetlerle tebdil edilmiş, nim-medeniyet devri açılmış. Fakat, nev-i beşerin zekîleri ve kavîleri, insanların bir kısmını abd ve memlûk ittihaz edip hayvan derecesine indirmişler. Sonra bu memlûklar dahi bir intibâha düşüp gayrete gelerek o devri esir devrine çevirmişler; yani, memlûkiyetten kurtulup fakat el-hükmü li’l-ğâlib (Hükmetme yetkisi gâlip olanındır) olan zâlim düsturuyla yine insanların kavîleri zayıflarına esir muâmelesi yapmışlar. Sonra, İhtilâl-i Kebîr gibi çok inkılâplarla, o devir de ecîr devrine inkılâp etmiş. Yani, zenginler olan havas tabakası, avâmı ve fukarayı ücret mukabilinde hizmetkâr ittihaz etmesi, yani sermaye sahipleri ehl-i sa’yi ve ameleyi küçük bir ücrete mukabil istihdam etmeleridir.

Bu devirde sû-i istimâlât (kötüye kullanmalar) o dereceye vardı ki, bir sermayedar, kendi yerinde oturup, bankalar vâsıtasıyla bir günde bir milyon kazandığı halde; bir biçare amele, sabahtan akşama kadar, tahte’l-arz (yer altı) madenlerde çalışıp, kut-u lâyemût (ölmeyecek kadar alınan gıda) derecesinde, on kuruşluk bir ücret kazanıyor.

Şu hal, müthiş bir kin, bir iğbirar verdi ki, avâm tabakası havâssa ilân-ı isyan etti. Şu asrın tâbiriyle, sosyalistlik, bolşeviklik sûretinde, evvel Rusya’yı zîr ü zeber edip geçen Harb-i Umumîden istifade ederek, her yerde kök saldılar. Şu bolşevizmin perdesi altındaki kıyâm-ı avâm, havâssa karşı bir kin ve bir tezyif fikrini verdiğinden, büyüklere ve havâssa âit medâr-ı şeref herşeyi kırmak için bir cesaret vermiş.

Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup