Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Risale-i Nur’un resmen neşredilmesi (III)

Üstad Said Nursi’nin en önemli gayelerinden birisi, hiç şüphesiz ki, Risale-i Nur’ların mümkün mertebe resmi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bastırılması ve bu şekilde, bütün bir ümmetin imanının takviye edilmesi ve kurtarılması yönündeki hizmetlerini ve manevi cihadını güçlü bir şekilde yapmasıdır.

Devlette egemen olan ve dini duyguların kuvvetlenmesinden ve Risale-i Nur’un intişarından rahatsız olan malum zihniyetin mensupları da, elbette dini bir atmosferin meydana gelmemesi için büyük bir gayretle ve dessasane planları devreye sokarak çalışıyorlardı. Bu konu ile ilgili olarak Üstad Said Nursi’nin Nur Talebelerine yazdığı bir mektup, istikbalde meydana gelecek müspet gelişmeleri adeta haber veriyor gibiydi:

‘’Kardeşlerim. Merak etmeyiniz ve Nurun fevkalade perde altındaki fütuhatına kanaat ediniz. Şimdiye kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında bu derece tesirli intişarını tarih göstermiyor. Hem tam serbestiyet verilmemesinin sebebi ve hikmeti: Nurların fevkalade kuvvetinden korkuyorlar. Belki sarsıntı verecek diye, tam takdir ve kabul etmekle beraber, şimdilik resmen intişarından telaş ettiklerini, Diyanet Reisi büyük reisle görüşmesinden haber alınmış. Eski gibi hücum yok; belki musalaha istiyorlar. Fakat Nurlar lehinde kuvvetli cereyanlar, inşaallah o telaşı, iştiyakla resmen neşrine çevirecek. Hem çok enaniyetliler, eserlerini terviç etmek için, Nurların meydana çıkmalarına kıskanmak damarıyla taraftar olmuyorlar. Merak etmeyiniz, Nur galebe edecek.’’ (Emirdağ Lahikası. Sayfa. 223)

1947-1951 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Ahmed Hamdi Akseki’ye bir mektup ile birlikte Risale-i Nur Külliyatından bir takım gönderen Bediüzzaman Hazretleri önemli bazı hususlara parmak basmakla birlikte, üç talepte de bulunuyordu:

‘’…Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye hakikî uhuvvet nazarıyla bakmaya başladım. Onun için benim bu şiddetli tesemmüm hastalığım vefatımla neticelenmesi düşüncesiyle, sizi Nurlara benim bedelime hakikî sahip ve hâmi ve muhafız olacağınızı düşünerek, üç sene evvel mükemmel bir takım Risale-i Nur’u size vermek niyet etmiştim. Fakat şimdi hem mükemmel değil, hem tamamı değil; fakat ekseriyet-i mutlaka eczaları Nur şakirtlerinden gayet mühim üç zatın on-on beş sene evvel yazdıkları bir takımı sizin için hastalığım içinde bir derece tashih ettim. Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim. Buna mukabil onun manevi fiyatı da üç şeydir:

Birincisi: Siz mümkün olduğu kadar Diyanet Riyasetinin şubelerine vermek için, mümkünse eski huruf, değilse yeni harfle ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir edilmektir. Çünkü haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir.

İkincisi: Madem Nur Risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası, hem başları, hem şakirtlerisiniz. Onlar sizin hakikî malınızdır. Münasip görmediğiniz risaleyi şimdilik neşrini geri bırakırsınız.

Üçüncüsü: Tevafuklu Kur’ân’ımız mümkünse fotoğraf matbaasıyla tab edilsin ki, tevafuktaki lem’a-i i’câziye görünsün. Hem baştaki Türkçe târifatı ise, o, Kur’ân ile beraber tab edilmesin, belki ayrıca bir küçük risalecik olarak ya Türkçe veya Arabîye güzelce çevirip öylece tab edilsin.’’ (Emirdağ Lahikası. Sayfa. 258)

Üstad Said Nursi’nin bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığına yüklediği bu üç önemli görevi, daha sonraki bazı mektuplarında benzer şekillerde ifade etmeye devam etmiştir. Burada eski harfler ve yeni harfler vurgusunun da beraber yapılması çok önemlidir. Bütün Diyanet şube ve temsilciliklerinde Risale-i Nur’ların bulundurulması, bu eserlerin neşredilmesinin de Diyanet İşleri Başkanlığının vazifeleri arasında bulunduğunun ifade edilmesi de yine dikkat çeken hususlardan birisidir.

Üstad Said Nursi başka bir mektubunda, Diyanet işleri Başkanlığının, özellikle İslam âlemini ilgilendiren hizmet yönünü ve sorumluluğunu nazara vererek, Risale-i Nur’a sahip çıkılmasını talep etmekte ve şu önemli hususlara işaret etmektedir. Bu mektupta bu ifadeler ile birlikte, tarihte şerefle icra edilen ‘’Hilafet’’ vazifesinin de istikbalde, yine bu önemli kurumun hizmetleri ve çalışmaları ile deruhte edilebileceğinin izlerini görmek mümkündür:

‘’Diyanet dairesi, Meşihat-ı İslâmiye gibi, yalnız Türkiye’nin din muallimi değil, belki umum âlem-i İslâma Meşihat-ı İslâmiye yerine alâkası, nezareti, münasebeti var. Âlem-i İslâm o Diyanet dairesine karşı tam hüsn-ü zan etmek, su-i tevehhüm etmemek, hususan bu zamanda ziyade lüzumu var. Hem de Türkiye ile ittifak etmeyen İslâmî hükûmetlerde o mübarek daireye karşı su-i tevehhüm gelmemesine büyük bir vesilesi olan ve âlem-i İslâm’ın her tarafında, belki Avrupa’da takdire mazhar olmuş Risale-i Nur, o Diyanet dairesini hem şerefini muhafaza ediyor. Hem âlem-i İslâm’a karşı o dairenin bir eseri olarak intişarı gayet lâzım ve zarurî olduğunu bu noktayı ehl-i vukuf tam nazara alsınlar. Onun için biçare Said Nursî ve Nur talebelerinden yüz derece ziyade Diyanet Riyaseti azaları, hocaları alâkadar olmak lâzım. Ta ki, Risale-i Nur dinsizlerin taarruzlarına karşı muhafaza ve himaye edilsin. Mükerrer beraatler verildiği halde intişarına mâni olan desisecileri susturmak lâzım...’’(Emirdağ Lahikası. Sayfa. 401)

Afyon Mahkemesinin Diyanet İşler, Başkanlığı’ndan Risale-i Nur ile ilgili olarak istediği rapora gelen cevap da Üstad Bediüzzaman’ı memnun etmiş ve duygularını şu cümleler ile ifade etmiştir: ‘’Hem Diyanet Riyasetine yazınız ki, ulûm-u diniye ehlini himaye etmek vazife-i zaruriyenizi Said ve arkadaşlar hakkında bu defa Afyon’a gönderdiğiniz raporla mükemmel yazdığınızdan, hem mazlum Said, hem mâsum arkadaşları dairenize çok müteşekkir ve fevkalâde minnettar oldular. Zaten meselemiz dinî ve ilmî olmasından, her daireden ve adliye ve zabıtadan evvel Diyanet Dairesi alâkadardır. Onun için hem Denizli’de, hem Afyon’da en evvel o dairelere müracaat edip şekvâmızı oradaki âlimlere yazdık. Bu meâlde bir başlık yazınız.’’ (Şualar. Sayfa. 439)

(Devam edecek) 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum