Risale-i Nur’un Rusya macerası

Risale-i Nur’un Rusya macerası

Dr. Ali İhsan Erdemir, Rusya'da, 'Rus da dinsiz kalamaz' sözünün nasıl gerçekleştiğini anlattı

Mehmet Kara’nın röportajı

Dr. Ali İhsan Erdemir kimdir?
Bitlis’in Ahlat ilçesinde doğdu. Erzurum Üniversitesi Diş Hekimliğinden mezun olduktan sonra iki sene özel olarak diş hekimliği yaptı.
Erdemir, Rusya ve Türki cumhuriyetlere gidip orada Risâle-i Nurlardaki iman hakikatlerini anlatmayı kendisine görev edinmiş. 1991 yılından beri değişik tarihlerde bu ülkelere gidip-geliyor. Son gidişinde kendisinin de aralarında bulunduğu 9’u Rus, 7’si Azerî vatandaşı olmak üzere 17 kişi Risâle-i Nur okudukları için Rus makamlarınca gözaltına alınmış. Sorgularının ardından da serbest bırakılmışlar.
Dr. Erdemir’le Rusya’daki İslâmî gelişmeleri, Risâle-i Nur hizmetlerini, orada yaşadığı gözaltı sürecini, Bediüzzaman’ın “Rus da dinsiz kalamaz” sözünün nasıl gerçekleştiğini anlattı.


Öncelikle Rusya’ya gidişinizin nasıl olduğunu öğrenmek istiyoruz. Rusya’ya gidiş amacınız neydi?
Rusya’nın dağılmaya başladığı yıllarda gördüğüm bir rüyadan etkilenerek Risâlelerde bahsi geçen Tiflis Şeyh San’an Tepesini merak etmiştim. Trabzon’da bulunan ve Azerbaycan’da diş hekimliğinde okumak isteyen Ömer Karakaş’la birlikte yanımıza Risâle-i Nur’lardan bazı eserleri alarak Tiflis’e gittik. Öncelikle Şeyh San’an Tepesine gittik. Beraber Azerbaycan’da 10 gün kaldık. Ben Türkiye’ye dönerken, elimizde bulunan Bediüzzaman Said Nursî’nin Mektubât isimli eseri ile birlikte, Âyetü’l-Kübra ve Uhuvvet Risâlelerini Azerbeycan’da bulunan Gökmescid Camii’nde tanıştığımız üç gence bıraktık.

Türkiye’ye döndükten sonra öğrendim ki Mektubât orada tek başına bir dershane açmış. 1991 yılında o arkadaşlardan birisi Türkiye’ye geldiğinde öğrendik ki, evlere sığmayıp, bir dershane açmışlar. Bu çok önemlidir. Bediüzzaman eserlerinde şöyle demektedir: “Risâle-i Nur, Kur’ân’ın himâyesi altında âdeta kendi kendine intişar ediyor ve muhtaç olanlara kendini okutturuyor.” Bugün bütün dünya da Risâle-i Nurlar kendisini okutturuyor.

Bediüzzaman, Mustafa Sungur Ağabeye “Seni Rusya’ya göndereceğim. Seni medresemi açmak üzere Tiflis’e göndereceğim” demişti. Dershane açılması ile bu vasiyeti gerçekleşmiş mi oluyor?
Gerek Mustafa Sungur, gerek Bayram Yüksel, gerekse Salih Özcan Ağabeylerden dinledim. Bediüzzaman’ın “Rusya’ya, Tiflis’e Mustafa Sungur’u göndereceğim, orada dershane açacak” dediğini defalarca dinledim. Sungur Ağabeye defalarca Rusya’da bulunan Risâle-i Nur Talebelerinden dâvetler geliyordu. 1992 yılında Sungur Ağabey Rusya’ya ilk mülk dershane açılışına geldi. Sonra oradan Azerbaycan, Özbekistan, Türkistan’a, Türkmenistan’a gitti. Sungur Ağabey bu tarihten sonra defalarca Rusya ve Azerbaycan’a gitti, çok alâkadar oldu. Oralardan gelen kardeşlere de Üstad’ın hayatında bulunduğu mekânları gezdirirdi. Hizmet o tarihten bu yana küllileşti, yayıldı.

Azerîler Risâle-i Nurları kendi dillerinden mi, yoksa Azericeye çevrilen Risâle-i Nurlardan mı okuyorlar?
Azerîler çok bahtiyar insanlar. Risâle-i Nur’u orijinalinden okuyorlar, çok çabuk kavrıyorlar. Dilleri bizim dilimize çok yakın. 1997 yılından itibaren Azerbaycan’da bulunan Risâle-i Nur Talebeleri Rusya’ya giderek, dershaneler açılmasına, Risâle-i Nur neşrine ve yayılmasına vesile oldular. Rusya’nın hemen hemen bütün büyük şehirlerinde bu hizmetler devam etmektedir.

20 YILDA BİNLERCE CAMİ

Rusya’dan yeni geldiniz. Oradaki İslâmî hizmetler nasıl?
Rusya’ya 1991 yılında gittiğimizde camilerde çok az cemaat vardı. Son gittiğimde gördüm ki, camiler hem çoğalmış, hem de cemaat artık camilere sığmıyor. Moskova’da iki Cuma namazı kıldım. Merkez’de bulunan çift minareli büyük camide açıktan ezan ve hutbe okunuyor. Bu caminin içinin yanında, bahçesi, yanında bulunan medrese doluyor. Caminin yanında bulunan bir mekân Cuma günleri açılıyor, orası da tamamen doluyor. Moskova’da bulunan diğer camide de aynı durum yaşanıyor. Caminin arkasında bulunan benzinlik de doluyor. Benzinliğin eski sahibi cemaate müsaade etmiyormuş, yeni sahibinin ise Cuma günleri, “Bana bir araba geçecek yer ayırın, gerisinde namaz kılabilirsiniz” dediğini öğrendik.

Bayram namazlarında bunun 10 misli doluyor, bütün Müslümanlar camilere akın ediyor. Rus devlet adamları bayram namazlarında camilere gelip konuşmalar yapıp, Müslümanların bayramını tebrik ediyorlar. Gerek Yeltsin, gerekse de Putin tebrik mesajları gönderiyorlar.

Petersburg’a ilk gittiğimde 100 yıl önce mükemmel şekilde inşâ edilen camiyi görmüştüm. İçi çok yıkık döküktü. Türkiye’de bazı insanlar gitmişler, bu camiyi tamir etmişler. O zaman yarıya kadar dolmayan caminin şimdi cemaatini bahçeler dahi almıyor. Müftülük nezaretinde ikinci bir cami yapılmış. Bu caminin yanında 5 katlı bir bina vardı. O binada İslâm üniversitesi kurulacağını söylediler. Rusya’nın en ufak köylerine, kasabalarına kadar camiler mevcut. Son 20 yılda çok sayıda cami yapılmış ve hâlen de yapılıyor. Bu ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Camiler 24 saat açık tutuluyor. Stalin döneminde Kırım’da, Ahıska’da, Gürcistan’da, Tataristan’daki Tatar Müslümanları sürgün edilmiş. Bugün 13 milyon Tatar var, bunların 2 milyonu Tataristan’da yaşıyor. Bu sürülen Tatarlar her gittikleri yere cami inşâ etmişler. Sibirya’da Kemerova şehrinin valisi Kazak. Annesinin adına bir cami yaptırmış. Müslüman ülkelerden yardımlar oluyor. Türkiye Grozni’ye bir cami yaptırmış, açılışına da Putin dâvet edilmiş. Putin de gelmiş. Caminin açıldığı gün Çeçenistan’da normal hayat ilân edilmiş.

Rusya’da bu tür güzel gelişmeler yaşanırken, Özbekistan’da Risâle-i Nur okudukları için bazı insanlara cezalar verildi. Bunun sebebi nedir? Bugün dünyanın hiçbir yerinde Risâle-i Nur’lar yasak değilken, Risâle-i Nur gibi ilmî, hiç kimseye zarar vermeyen, tamamen aklî, mantıkî esaslarla iman hakikatlerini izah eden bir eser maalesef Özbekistan’da cezalarla karşılaşıyor. Bunu nasıl izah edecekler?



RUSYA’DA RİSÂLE-İ NUR OKUYANLAR

Sizin de içinde bulunduğunuz, 9 Rus, 7 Azerî vatandaşı olmak üzere 17 kişi Risâle-i Nur okuduğunuz için gözaltına alındığınız haberleri basında yer aldı?
Rus polisi bizlere son derece nazik davrandı. Hiç bizi kırmadan, incitmeden ifadelerimize başvurdular. Rusya’da da 14 tane küçük risâleye yasak konulmuş. Bize “Siz Risâle-i Nur okuyor musunuz?” diye sordular. Biz de okuduğumuzu belirttik. Rusya kanunlarına göre suç olduğunu söylediler ve “Organizasya Nurculuk suçu”ndan yargılanmamızı istediler. Ben “Organizasya Nurculuk falan bilmiyorum, ama ben Risâle-i Nurları okuyor ve seviyorum. Risâle-i Nur dünyanın hiçbir yerinde yasak değildir” dedim. “Ama Rusya’da yasak” dediler.

Ben de bunun karşılığında, Rusya’da 130 risâleden sadece Rusça basılan 14 tanesi yasak olduğunu söyledim. Diğerleri serbest. “Bizde Rusya tarafından yasaklanan kitaplar yok” dedim. Bunu defalarca sordular, biz de okuduğumuzu ifade ettik.

RUSYA’NIN, İSLÂMİYETTEN BAŞKA KURTULUŞU YOK

Peki, hangi Risâleler yasak?
Rusçaya tercüme edilen 30 risâleden 14’ü yasak şu anda. Yasaklamalarına gerekçe olarak 10 tane sebep yazmışlar. Ekstremist, fanatik, “ölümü hayattan daha çok sevdiriyor” gibi gerekçeler yazmışlar. Fakat bunu yanlış yorumluyorlar. Risâle-i Nur sanki insanları ölüme teşvik ediyor gibi yorumluyorlar. Kesinlikle doğru değildir bu. Bediüzzaman, ölümün en az hayat kadar gerçek olduğunu söylemiştir. Onun için herkese korkunç görünen ölümü sevdirmek istiyor. Çünkü ölümden korkan, ölümü sevmeyen insan dünya hayatında huzurlu yaşayamaz. Onun için hayat kadar gerçek olan ölüm hadisesini izahlarla açıklıyor. Ölümün son olmadığını, fena olmadığını, yokluk olmadığını, bütün mahlûkatın güzde ölüp baharda dirildiği gibi ölümün yeniden bir diriliş olduğunu, “çekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır’ diyor” dedim. Ayrıca Bediüzzaman’ın ölümün yeni bir başlangıç olduğunu söylediğini aktardım.

Rusya mahkemeleri sanki “Bediüzzaman insanları ölüme teşvik ediyor” diye yasaklamıştır. Dinimizde ölümü istemek yok. Ama ölüm de bir hakikattir. İnsanlar onunda hakikatini anladıktan sonra ölümden ürkmesine, korkmasına gerek yoktur. Bunu anlayınca insanlar daha huzurlu, daha saadetli yaşıyorlar.

İşte bunu Rus mahkemeleri anlayamadığı için, bu gerçekten kaçmak için kendilerini ya sarhoşluğa, ya sefahate atıyorlar. Maalesef böyle. Rus milleti nasıl kurtulacak? Rus halkı yine iman hakikatlerini anlayarak kurtulacaktır. Rusya’nın İslâmiyet’ten başka kurtulmuşu yok.

BEDİÜZZAMAN: RUS DA DİNSİZ KALAMAZ

Bediüzzaman bu durumu Emirdağ Lâhikasında şöyle izâh etmiştir: “İki dehşetli Harb-i Umumînin neticesinde beşerde hasıl olan bir intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle, kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa, küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna eden Kur’ân ile bir musalâha veya tâbi olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’ân’a kılıç çekemez.”

Bediüzzaman aynı meyanda sadece Ruslar için değil bütün beşeriyet için Münâzarât isimli eserinde de şunu söylüyor. “Tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nisbetindedir. Başkaların temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki, mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz. Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline neşvünemâ verecek ve istimdatgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dâne-i hakikati elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki, herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek istikbalde nev-î beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl vardır.”

İSLÂMİYET, RUSYA’DA ÇIĞ GİBİ YAYILIYOR

Son gidişimde Kazan’da annesi Rus babası Tatar bir asistanla tanıştım. Bu asistan Risâle-i Nur dersi yapılan bir yere gidiyor. “Ben namaz kılmayı bilmiyorum, bana namazı öğretin?” diyor. Oradaki arkadaşlar bu asistana “Sen biraz sohbetlerimize katıl. Böyle acele etme. Hemen namaza başlarsan, bırakırsın. Biraz kitapları oku sonra namaza başlarsın” dediğinde, “İnsan bir hakikati bulup, ona dört elle sarılmazsa o kaçar. Ben yıllardır bu mânâyı arıyordum. Hemen bana namazı öğretin” demiş.

Bu asistana son gittiğimde Rusça’ya çevrilen Sözler kitabını verdim. 12 saat boyunca kitabın başından kalkmadan okumuş. Sonra “Burada aynen benim düşündüklerim gibi yazıyor” dedi. Çünkü beşeriyet eskisi gibi değil. Beşeriyet eskiden bedevî yaşıyordu, şimdi medeni. Teknolojik ve maddî imkânlar gibi birçok imkân insanların elinde şu anda var.

Şu anda gördüğümüz kadarıyla Rus milleti bir arayış içinde. Onun için Risâle-i Nur’u bulur bulmaz hemen sarılıyorlar. İslâmîyeti bulduklarında da çok titiz biçimde yaşıyorlar. Oradaki insanlar hakikatlere gerçekten susamışlar. Risâle-i Nur öyle izah ve ispat ediyor ki, kim okursa okusun itiraz etmiyor. Rusya’da bunu gördük. İslâmiyet çığ gibi genişliyor. Camiler tıklım tıklım doluyor. Bir zamanlar beğenmedikleri Müslümanlar şimdi orada numune oluyorlar. İnsanların bu zamanda Bediüzzaman’ın dediği gibi maddî cihada değil, mânevî cihada ihtiyacı var.

RUSYA’YE İLK GİDEN NUR TALEBESİ BEDİÜZZAMAN

Rusya’daki Risale-i Nur hizmetleri denilince Bediüzzaman’ın Rusya’da esir düşmesi ve orada komutanla diyalogu aklımıza geliyor?
Haklısınız. Rusya hizmetleri deyince aslında Bediüzzaman aklımıza geliyor. Çünkü, Rusya’ya ilk giden Risale-i Nur talebesi Bediüzzaman’dır. Kader-i İlâhî Bediüzzaman’ı sevketmiş, 1915 yılında Ruslara esir düşmüş. Orada 2.5 sene Kosturma’da esir kalmıştır.

23. Söz’ü okuyan bir Rus demiş ki, “Rusların halet-i ruhiyesini bilmeyen bir insan bu kitabı yazamaz. Bu sat Rusyaları biliyor” demiştir. Demek ki, Risale-i Nur’u okuyunca büyük tesir altında kalmış.

Bediüzzaman’ın 1911’de Rus polisi ile konuşmasında şunu söyler:
Asya’da, Alem-İslâm’da, üç nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde, birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak. Şu perde-i müstebidâne yırtılacak, takallüs edecek, bende gelip burada medresemi yapacağım."
Rus Polisi:
"Heyhat!.. Şaşarım senin ümidine!" deyinceBediüzzaman: "Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimâl verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır” der.
Tekrar Rus Polisi:
"İslâm parça parça olmu)” deyince Bediüzzaman: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mek- teb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır İslâmın zekî bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor. Kafkas ve Türkistan İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar, ila ahir...” der.
Bu hakikatler tahakkuk edecektir İnşallah…

Şu anda İslâmiyet en hızlı geliştiği ülke Rusya’dır. Çünkü insanlar İslâm’a çok susamış. Diğer taraftan orada çok Müslümanlar vardır. Müslümanlar yeniden dinlerine dönünce diğer insanlara da numune oluyorlar.

RUS POLİSİNDE MÜNACAAT

Orada yaşadığınız hatıralar bazıları anlatır mısınız?
Kaleningrat’a gittim. Hem prens Bismark hem de Kant’ın memleketi. Eskiden Alman şehriymiş. 1. Dünya savaşında savaş tazminatı olarak Ruslara geçmiş. Orada Risale-i Nur hizmetleri başlamış. Orada halk Risale-i Nur’un bereketine inanıyor. 8 askeri bölgede sohbetler oluyor. Polis akademisinde 300 polise ders yapılıyor. Rusların polislere talimatı olmuş. Polisler üç dinin pratik bilgilerini bilmeleri lâzım. Bunun nedeni de üç dine mensup insanlarla iyi münasebetlerde olmaları. Hıristiyanlar bir el kitabı vermişler. Polisler onlara ceplerinde taşıyorlar. Müslümanlardan da istemişler, öyle bir el kitabı olmayınca, Münacatı dağıtmışlar. Rusça münacat her Rus polisinin cebinde varmış ve devamlı onları okuyorlar. Bunu orada gördüm.

Burada, Viladimir Smanoviç Yojnikov isimli emekli bir milletvekili ile görüştüm. Kendisi orada mimarlık kolejinde derslere giriyor. Yojnikov’un daveti üzerine polislerin orada yaptıkları Risale-i Nur dersi televizyonlarda yayınlanmış. Yojnikov, “Bu derslere çok ihtiyacımız var. Kainattan, maddeden, zerrelerden bahsedin Allah’ın varlığını, birliğini ispat eden böyle hakikatlere en çok bizim ihtiyacımız var” diye insanları davet ediyor. Bu kolejde her hafta mutlaka dersler okunuyor.

Orayı ziyaretimizde bize de bir ders okutturdular. Okuduğumuz dersi Rusça’ya tercüme ettiler. Dersin başında Yojnikov’da bir konuşma yaptı. Müslümanların ahlakından, içki içmemesinden, aile yapılarının sağlam olmasından bahsetti. “Bizi komünizm bitirdi, aile yapımız kalmadı, ahlâk kalmamış. Biz Müslümanları kendimize numune almamış” dedi.

KAİNATTA EN BÜYÜK HAKİKAT TEVHİDDİR

İmam hakikatlerinden “tevhid” bahsini okudum. Dersin sonunda da “İnsanlık bu hakikatlere muhtaç, bundan sonra Hıristiyanlarla Müslümanlar aralarındaki ufak-tefek ihtilafları bırakıp insanlığın hem dünyevî hem de uhrevî saadetine, hem ahlâksızlıktan kurtulmalarına ve huzura kavuşmalarına çalışmalıyız” dedim.

Bunu söylediğimde bir talebe kalktı bir sual sordu. “Bizde testis, sizde tevhit inancı var. Bunu siz basit bir ayrılık mı görüyorsunuz?” diye sordu. Bende kendisine, “Esas mesele bu. Kâinattaki bu nizam, bu intizam Allah’ın birliğini gösteriyor. Kur’ân’da da âyet var. ‘İki İlah olsa kâinatta bu nizam bozulur, fesada gider, bozulur.’ Bir şehirde iki vali olsa intizam bozulur. Bunun için birleşilecek nokta tevhiddir. Kâinatta en büyük hakikat tevhiddir. Dünyada bütün insanlığın birleşeceği noktada tevhiddir. Kur’ân’da davet var. Gelin “Allah birdir” kelimesinde birleşelim. Diğer düğümler sonra çözülür” cevabını verindim

Talebe tekrar kalktı. “O zaman günah ve suç bizde” dedi. Dinleyenlerin hepsi Hıristiyan olduğu için orada bir mahcup hal oldu. Bende, “Müslümanlar Hıristiyanlığın aslına inanıyor. İncil’e, Hz. İsa’ya inanıyoruz. Fakat İncil’in tahrif olduğuna inanıyoruz” dediğimde, o talebede “Biz de buna inanıyoruz” karşılığını verdi. Ben de, “Hıristiyanlık tarih boyunca çok büyük inkılaplar geçirdi. Bir kısmı dinsizliğe kaydı, bir kısmı tevhide yaklaşıyor. Biz inanıyoruz ki, tevhidde bulaşacağız” cevabını verdim.

Orada Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat’ta söylediği şu cümleyi aktardım. “Eğer biz, doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete layık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır…” ve peşinden de “Çünkü, biz en son ve mükemmel din olan İslâmiyeti efâlimizle, vaziyetimizle yaşayamadığımız. Sizlere numune olamadığımız için sizin kadar bizde suçluyuz. Bediüzzaman, ‘âlâ bir şeyin bozulması, etna bir şeyin bozulması daha bozuk olur’ diyor. Yani, Hıristiyanlığı süt, Müslümanları yağa benzetiyor. Yağ daha kıymetli olduğu için, yağın bozulması zehir oluyor. Ama bir süt bozulduğu zaman yine ondan istifade edilebiliyor. Bunun için birinci vazife Müslümanlara düşüyor. İslâmiyeti hakiki manada yaşayıp, sair insanlara da numune olurlarsa bütün insanlık hep beraber kurtulacaktır” dedim.

Bütün bunları anlattığımda Yojnikov “bunları yaz” dedi. Bende bunların hepsinin Risale-i Nurlarda olduğunu söyledim.

Rus milleti kendi ifadeleriyle çok bedbah bir halde. Aile yapıları bozulmuş, ruhları mahvolmuş. Yojnikov, “Komünizm bizde ruh bırakmadı, ruhumuzu öldürmüş, bizde derin tahribatlar yaptı” dedi. İçki, ahlâksızlık, ve uyuşturucu Rus gençlerini bitiriyor. Bugün Rusya kurtuluşunu Müslümanlıkta görülüyor. Camiler cemaatlerle dolup taşıyor. Rusya’daki merkez camiindeki Kurban Bayram namazını Rusya televizyonu dört saat canlı verdi. Rus yetkilisi, Bayramı tebrik ederken, “Müslümanların bu duruşundan, bir araya gelmelerinden ibret almalıyız” diye misal gösterdi.

Rusya komünizmden sonra, şu anda demokratikleşme yaşanıyor. Bunlar büyük ve önemli gelişmeler.

MÜSLÜMAN NESLİNDEN GELEN BİRİNİN FITRATI İSLAMİYETTEN KOPMAZ

Bediüzzaman’ın “Müslüman neslinden gelen bir adamın akıl ve fikri İslâmiyet’ten tecerrüt etse bile, fıtratı ve vicdanı hiçbir zaman İslamiyet’ten kopmaz, ayrılmaz” diyor. Bugün Rusya’daki Müslümanların hâli bunu gösteriyor. Akılları fikirleri zaman içerisinde kısman İslâmiyet’ten uzaklaşsalar bile Allah’ın hidayetiyle basit bir bahane ve sebeple hemen Müslümanlığı yaşamaya başlıyorlar. İslâmiyeti yaşamaya başladıklarında da içkiyi ve kötü ahlâkı bırakıyor, maddî ve mânevî değişiyor.

Buna bir misal olmak üzere bir hadise atlamak istiyorum. Rusya’ya ilk gittiğimde Tiflis asıllı Azerî Eldar Muallim isimli bir profesörle tanışmıştık. 30 senedir Rusya’da yaşıyormuş. Moskova üniversitesinde öğretim görevlisi olmuş. 17 tane fizik kitabı var.

Namaz’a nasıl başladığını sorduğumda, “Bir ateisttik, dinsizdik. Tamamen dinsiz yetiştik. Gorbaçov geldi Rusya’yı dağıttı. Kapılar açıldı. Kiliseler tamir edildi. Yurtdışından tırlarla İncil gönderildi. Rus halkı kiliselere akın etti. Bu 6 ay kadar devam etti. Ama orada bir şey bulamadık. Rus olan eşim Kiliseye gitmek istediğini söyledi. ‘Kim nereye isterse gider’ dedim. Oğlumda o tarihte 14 yaşındaydı. Eşim, ‘Bu çocuk bizim gibi dinsiz büyümesin,bu da bir dine girsin’ dediğinde, gayr-ı ihtiyarı bende bir his uyandı. ‘Olamaz. Benim adam atam Müslümandı, ben oğlumu Hıristiyan yapamam’ dedim. Oğlumun elinden tutum, doğru camiye koştum. Hocayı buldum, ‘bize dinimizi öğret’ dedim. 3 ay camiye gidegele hem ben hem oğlum Müslüman olduk” diye anlattı.

Kiliseye giden eşine “Bize üye ol. Şu bankaya şu kadar para yatır” demişler. Eşi, “Dini de parayla mı satıyorlar” diyerek eşinin ve oğlunun gittiği camiye gitmeye karar vermiş. Ruslar kitap okumayı seven bir millettir. Arkadaşlar daha önce Eldar Muallim’e Rusça olarak basılan Küçük Sözler, 23. Söz ve Tabiat Risalesi hediye etmişler. Eldar Muallim’in eşi masanın üzerinde duran 23. Söz’ü okumaya başladıktan bir saat içinde kitabı bitirmiş. Eve gelen eşine “Bende Müslüman olmak istiyorum” dediğinde Eldar Muallim üç kez “Allahüekber” dedikten sonra “Bak oğlum annende Müslümanlığı seçti” dediğini ve o gün bugündür evlerinde cemaatle namaz kıldıklarını aktardı.

Allah’ın hidayetiyle hiç din, iman namına bir şey duymamış ama çocuğuna Hıristiyanlık teklifi edildiğine Müslüman fıtratı harekete geçiyor.
Yeni Asya