Rızık ikidir biri hakiki diğeri mecazi

Rızık ikidir biri hakiki diğeri mecazi

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

"Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkını vermek Allah'a ait olmasın." (Hûd Sûresi: 11:6.) sarahatiyle, ummadığı tarzda, yaşayacak kadar rızkını bulacak. Çünkü şu âyet taahhüt ediyor.

Evet, rızık ikidir:

Biri hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. Bu âyetin hükmü ile, o rızık taahhüd-ü Rabbânî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyarı karışmazsa, o zarurî rızkı herhalde bulabilir. Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeye mecbur olmaz.

İkincisi, rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimâlâtla hâcât-ı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belâsıyla tiryaki olup, terk edemiyor. İşte bu rızık taahhüd-ü Rabbânî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, Bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar mânen bir dilencilik vaziyetine düşmek, Bazen hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesât-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz, menhus malı alır.

Hem bu fakr u zaruret zamanında, aç ve muhtaç olanların elemlerinden ehl-i vicdana rikkat-i cinsiye vasıtasıyla gelen teellüm, o gayr-ı meşru bir surette kazandığı parayla aldığı lezzeti, vicdanı varsa acılaştırıyor. Böyle acip bir zamanda, şüpheli mallarda, zaruret derecesinde iktifa etmek lâzımdır. Çünkü sırrıyla, haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir, fazlasını alamaz. Evet, muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki ölmeyecek kadar yiyebilir. Hem, yüz aç adamın huzurunda kemâl-i lezzetle fazla yenilmez. (Lemalar sh.147)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
SARÂHAT : Açıklık.
RIZIK : Allah\'ın herkese lütûf ve ihsan ettiği nîmetler, yiyecekler.
TAAHHÜD-Ü RABBÂNÎ : Herşeyi terbiye ve idare eden Allah\'ın vaad etmesi, söz vermesi, garantisi.
BEŞER : İnsan.
SU'İ İHTİYAR : Kötü, fena düşünce.
ZARÛRÎ : Mecburî, vazgeçilmez, karşılanması zorunlu ihtiyaç.
RIZK-I MECÂZÎ : Gerçekten ihtiyaç olmayan rızık.
HÂCÂT-I GAYR-İ ZARURİYE : Zarûrî ve mecburi olmayan ihtiyaçlar.
HÂCÂT-I ZARURİYE : Zorunlu ve gerekli ihtiyaçlar.
GÖRENEK : Gelenek, âdet, özenti.
TAHSİL : Gelir elde etme, hâsıl etmek, elde etmek.
ZİLLET : Aşağılık, horluk, alçaklık.
HAYAT-I EBEDİYE : Âhiret hayatı; sonsuz hayat.
MUKADDESÂT-I DİNİYE : Dînen kudsî ve kusursuz sayılan şeyler.
MENHUS : Uğursuz, kötü.
FAKR U ZARÛRET : Fakirlik ve yokluk.
EHL-İ VİCDAN : Vicdan ce merhamet sahibi.
RİKKAT-İ CİNSİYE : İnsanın kendi cinsinden olana acıması.
TEELLÜM : Kederlenmek, tasalanmak
GAYR-I MEŞRU' : Allah'ın rızâsına uymayan, şeriat hârici, kanunsuz iş.
İKTİFÂ : Yeterli bulma, yetinme.
SIRR : Gizli hakikat.
MUZTAR : Zaruret içinde, zorlanmış, cebrolunmuş, mecbur.
MURDAR : Pis, kirli, haram
KEMÂL-İ LEZZET : Tam lezzet, mükemmel lezzet.