Geçenlerde bir dostlar meclisinde bir rüyadan bahsettiler. Bir kardeşimiz kafasını hurilere takmış ve hurileri oldukça fazla merak ediyormuş. Kim merak etmez ki? Ne yalan söyleyeyim ben de çok merak ediyorum. Ama bu kardeşimiz fena fil huri olmuş. Aklından bir türlü çıkaramıyormuş. Bir gün rüyada kendisine “Sen hurileri çok merak ediyorsun, arkanda bir tane var,” demişler. Arkasına bir türlü dönememiş, ama huri öylesine bir nefes vermiş ki, bizimki bu nefesin efsunuyla kendisinden geçmiş. Denildiğine göre bu kardeşimiz tam on beş gün hurinin nefesinden büyülenmiş.
Şimdi rüyada tecelli eden bu hadise münasebetiyle Bediüzzaman hazretlerinin muhtelif yerlerde vurguladığı ve dünyanın ahrete nispeten bir zindan olduğu ifadeleri aklıma geldi. Meselâ bunlardan, “Dünya ise, bütün şaşaasıyla âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir..." ifadesi oldukça çarpıcı bir şekilde nazarları ahrete çeviriyor. Yüce Peygamberimiz ise Cenneti tarif ederken, “Ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmiş ne de beşerin kalbine hutur etmiştir (Müslim),” ifadesini kullanarak Cennetin nasıl bir şaşaalı yer olduğunu vurgulamıştır.
Bu mukaddemeden sonra "Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler." (İbrahim Sûresi, 14:3) Ayet-i Kerimesi aklıma geldi. Üstad Bediüzzaman da bu Ayet-i Kerime’yi “elmas-cam” metaforuyla tasvir etmiş.“Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani, kırılacak bir cam parçasını bakî elmaslara, bildiği halde, tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş,” diyerek muhteşem bir tefsir sunmuş.
Bütün bunları göz önünde bulundurarak şöyle düşünelim. Dünya ve içindekiler Allah’ın katında bir sinek kanadı kadar değere haiz değil. Zira Cenab-ı Hak her şeyi yoktan yaratıyor. Ol diyor ve oluveriyor. Cennet ise bütün şaşaasıyla Cenab-ı Hakkın isimlerinin bir gölgesi hükmündedir. Bize Cenneti de vaat etmiş. Üstadın tabiriyle O’na vaadinde hulf etmek muhaldir. Peki, bütün bunlara rağmen neden bir türlü dünyanın lezzetlerini ve zevklerini ikinci, üçüncü plana atarak asıl hayat olan ahret hayatına bütün ruhu canımızla meyletmiyoruz? “Dünya, gaddardır, mekkârdır, fenadır aldanmayınız,” denildiği halde, neden dünyamız için ahretimizi feda ediyoruz? Halbuki ölüm tüm çıplaklığıyla önümüzde bir heyula gidi duruyor ve bizden bu dünya hayatından ziyade başka şeyler istiyor. Kendi nefsim itibariyle ben de deve kuşu gibi kafamı kuma sokmuş olan-biteni görmezlikten geliyorum. Yani çevremde, akrabalarım arasında ölenleri görüyorum ancak o ölenlerin benim için bir haberci mahiyetinde olduğunu derk edemiyorum.
Evet, her ölen kişi bize şunu demek istiyor, “Ecel gelmiş cihana, baş ağrısı bahane, mezarıma yazsınlar: “Bugün bana; yarın sana”. Ama nafile nefis bunu bir türlü kabullenemiyor. Ölüm bana yakışmaz, ölen kimse ona yakışır. Benim daha çok işim var. Yapacak işlerim başımdan aşkın. Şimdi ölmenin zamanı mı?
Bunu deyince bir anekdot aklıma geldi. Hani adamın birine Azrail (AS) gelmiş. Adam içinden bebek taklidi yapayım, belki Azrail insafa gelir de canımı almaz, demiş. Azrail (AS) yaklaşırken bizimki “Inga, ınga..,” diye bebek gibi ağlamış. Azrail (AS) bir kere emri almış, “Falanın fişini çek,”diye bu zokayı yutar mı? Hemen cevabı yapıştırmış, “Atta, atta…”
Sonuçta, rüyadaki bir hurinin nefesi insanı 15 gün efsunluyorsa, acaba Cennetteki nimetlerin aslı nasıl bir şeydir, düşünmek gerekmez mi? Dünyanın bütün müçtemilatıyla ebedi hayatın en küçük bir nimetine mukabil gelmemesi, bizi büyük bir ihtiyata davet ediyor. Bu dünya hayatı nasıl olsa geçiyor. Her doğan insanın alnına ölüm fermanı da yazılı geliyor. Hayat süreci başlayınca bu ferman er ya da geç tahakkuk edecek. Ama gel gör ki, bunu nefsimize bir türlü ihsas ettiremiyoruz. Hala dünyanın peşinden koşarak onu elde etmeye çalışıyoruz. Ama dünya muhterem Kırkıncı Hocamın deyimiyle, dünya herkesle nişanlı ve cilve yapıyor, ama hiç kimseyle evlenmiyor.
Artık bitmez tükenmez hırslarımızı frenleyerek, nefsimizin bütün isteklerini yerine getirmekten biraz fedakârlık edip, ebedi hayatımızı mamur edecek Rızayı Hak yolunda bir şeyler yapalım. Unutmamalıyız ki, hayatın vizesi yok; finali tek. Geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Ya Allah’ın rızasını kazanarak hurilerle müzeyyen Cennet gibi bir ebedi hayatı kazanacağız veya ebedi şekavet kapılarını kendimize aralayacağız. Başka bir yol yok…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.