Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Dinde Harikaların Yeri

Allah'ın gönderdiği dini ilahi ölçüler çerçevesinde anlamak yerine kendi hayallerine ve idrak seviyelerine göre anlamaya çalışan bazı kimseler ifrat veya tefritten kurtulamamışlardır. Bu aşırılıklardan bir tanesi Bediüzzaman’ın ifadesiyle “sıdk-ı enbiyânın delâili yalnız harikulâdelerde münhasır olduklarını itikat etmeleridir.”[1] Yani zahire takılıp kalan böyle kimselerin fikirlerini karıştıran ve hayallerini intizamdan çıkaran, peygamberlerin doğruluk delillerinin yalnız hârikulâde şeylerde olduklarına inanmalarıdır. Gerçi peygamberlerin mu’cizeler gibi harikulâde halleri vardır, ama her halleri harikulâde değildir. Çünkü onlar da birer insandır, diğer insanlar gibi yer, içer, sıcaktan ve soğuktan etkilenir… Hazreti İbrahim’in ateşe atılıp yanmaması gibi sıra dışı haller zaman zaman meydana gelmiştir.

Peygamberin her hali harika mı?

Zâhir ehli, Peygamberimizin (asm) bütün veya ekser hallerinin hârika olması gerektiğini esas alırlar. Bu ise, vücut müsaade etmediği için hayal ettikleri şeylerin hayatta bir karşılığı olmaz. Hâlbuki böyle itikat; İlahi hikmetin sırrından ve âlemin yaratılışında yürürlükte olan İlahi kanunlara Peygamberlerin teslim ve ittibalarından pek büyük bir gafletin neticesidir. Peygamberlerin bir beşer olduğu göz ardı edilmemelidir.

Peygamberin âdetullaha riayeti

Peygamberimizin her bir hal ve hareketi, doğruluğuna delâlet ve hakka sarılmasına şehadet etmekle beraber, o da ilahi kanunlara tabi olmakta ve boyun eğmektedir.

Bizler kelime-i şehadette Peygamber Efendimizin (asm) Allah’ın hem kulu hem de rasulü olduğuna şahitlik ederiz. O, Allah’ın kulu olmasıyla bizden biridir, yani içimizden bir insandır. Bir insan gibi yemesi, içmesi, çarşı pazara çıkmasıyla bunların nasıl yapılması gerektiğini bize öğretir, fiiliyatıyla rehberlik yapar. Yoksa acıkmayan ve yemeyen bir peygamber, bu konuda bize örnek olamazdı. O zaman insanlar “O bir peygamber, biz Onun yaptığını yapamayız” derlerdi. Hâlbuki peygamberin beşerî yönü bizleri “O bir peygamber, biz de Onun yaptığını yapmalıyız” demeye sevk etmektedir.

Mu’cizenin yeri

Ehl-i sünnet, peygamberlerin mu’cizeleri olmasını hak olarak görür. Hz. Musa’nın asası misali peygamberlerin mu’cizeleri bulunmaktadır.

Mu’cize gibi sıra dışı şeylerin izharı peygamberliğin tasdiki içindir. Tasdik ise, zâhir olan mu’cizeleriyle en mükemmel bir şekilde hâsıl olabilir. Eğer ihtiyaçtan fazla hârika olsa, ya abestir veya teklif sırrına aykırıdır. Zira teklif, nazarî olan şeyde bir imtihandır. Bedihi veya bedahete yakın olan şeylerde en aşağı, en yukarıda olan ile eşit olabilir. Mesela güneşin varlığını kabulde bir cahille âlim arasında fark yoktur, çünkü güneşin varlığı bedihidir. Ama imanî meselelerde -tabir yerindeyse- mum ışığından güneşe kadar mertebeler vardır. Veyahut hikmetin cereyanı sırrına teslim ve itaate muhaliftir. Hâlbuki Peygamberler herkesten ziyade ubudiyet ve teslime mükelleftirler. Peygamberler, Allah’ın tabiata koyduğu kanunlara en ziyade itaat eden kimselerdir. Bundandır ki, sebeplere sarılarak mücadelelerini yapmışlar, “Ben peygamberim, Allah bir anda beni muvaffak kılsın” gibi bir tavra girmemişlerdir. Peygamber Efendimizin (asm) on üç yıllık çetin bir mücadeleden sonra Medine’ye hicrete mecbur olması, hatta Uhud Harbinde yaralanması gibi haller bu durumu açıkça göstermektedir.

İnsan Peygamber

İnsanlara rehber kılınan şahsiyetin içlerinden biri olması gayet makul bir durum iken, nebevî daveti kabul etmek istemeyenler şaşkın bir şekilde şöyle demişlerdir:

“Allah, Rasûl olarak bir insanı mı gönderdi?”[2]

Diğer âyet doğrudan bu soruya bir cevaptır:

“De ki: Yeryüzünde yerleşmiş kimseler olarak gezip dolaşanlar melek olsaydı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.”[3]

Şu âyette ise, aslında sorularına cevap olacak bir durumu şaşkınlıkla sorduklarını görürüz:

“Bu nasıl peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır.”[4]

Hâlbuki peygamber yemek yiyecek ki nasıl yenildiğini öğretsin, çarşılarda dolaşacak ki çarşı-pazarın adabını ders versin. Yoksa onların keyfine göre bir melek gönderilse insanlara nasıl rehberlik yapacaktı?

Öte yandan peygamberin sıcaktan soğuktan etkilenmesi, savaşta zırh giymesi, sipere girmesi, yaralanması gibi durumları da aynı çerçevede değerlendirebiliriz. Keza şu hadisi de bu bağlamda ele alabiliriz:

“Siz bana davacı davalı olarak gelirsiniz. Olur ki, bazınız davasını daha güzel anlatır, ben de (haksız olduğu halde) onun lehine hüküm veririm. İşte kime bu şekilde kardeşinin hakkından verirsem bilsin ki, ona ateşten bir parça vermiş olurum.”[5]

Allah istese peygamberine kimin haklı kimin haksız olduğunu bildirirdi. Ama böyle bir gayb bilgisiyle hükmeden bir peygamber hâkimlere nasıl rehberlik yapardı?

[1] Said Nursi, Muhakemat, s. 51

[2] İsra, 94

[3] İsra, 95

[4] Furkan, 7

[5] Buhârî, Mezalim, 16, Şehâdât, 27

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum