Said Nursi: Halkçı ve ırkçılar sizi devirecek
27 Mayıs 1960 ihtilali ile ilgili en en önemli uyarı Bediüzzaman Said Nursi tarafından dile getirilmişti
Risale Haber-Haber Merkezi
27 Mayıs 1960 ihtilali ile ilgili en en önemli uyarı Bediüzzaman Said Nursi tarafından dile getirilmişti. Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası adlı eserinde "Kalbe İhtar Edilen İçtimai Hayatımıza Bir Hakikat" başlığı ile Adnan Menderes ve Demokrat Parti'yi uyarmış, "İslâmiyet namına telâş ediyorum" demişti.
Menderes ve ekibine "ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar" olarak seslenen Bediüzzaman, İslam hakikatlerini dayanak noktası yapmalarına mecbur olduklarını vurgulayarak, "Yoksa, sizin yapmadığınız eskiden beri cinayetleri nasıl eski partiye yüklüyorlarsa, size de yükleyip, Halkçılar ırkçılığı elde edip tam sizi mağlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim. Ve İslâmiyet namına telâş ediyorum" ifadelerine yer vermişti.
Ancak Bediüzzaman'ın bu uyarılarını dikkate almayan hükümet, CHP, ordu ve milliyetçilerin içinde bulunduğu bir darbe ile devrilmişti.
Bediüzzaman'ın 50 yıl önceki uyarıları yeni çıkan belgelerle bir kez daha teyid edildi.
İnönü: Büyük bir iş yaptınız, emrinizdeyim
27 Mayıs sabahı, İnönü'nün evinin önü bayram yeri gibiydi. Sokağa çıkma yasağına rağmen CHP'liler orada toplanmıştı. Radyoda bildiriyi okuyan Türkeş de İnönü'nün yanına gelerek elini öptü. İhtilalden hemen sonra Ankara'ya gelen MBK Başkanı Cemal Gürsel'in yaptığı ilk işlerden biri de İnönü'yü arayıp emirlerinin olup olmadığını sormaktı. İnönü'nün cevabı ise şaşırtıcıydı: "Asıl ben sizin emrinizdeyim..."
-27 Mayıs 1960 Cuma sabahı, saat üç. Radyo spikerinin ifadesiyle önce İstanbul Radyosu ilk 'müjdeyi'(!) verdi. Sıra Ankara Radyosu'ndaydı. Albay Alparslan Türkeş, kalın ve tok sesiyle ihtilal haberini Türkiye'ye duyuruyordu: "Sevgili vatandaşlar. ...TSK, memleketin idaresini eline almıştır..."
Aynı saatlerde Ankara'da Örfi İdare Karargâhı'nda ihtilali başaran subaylar ilk toplantılarını yapıyordu. Ayaküstü alınan kararlarla ilk tayinler yapılıyordu. Hukukî meseleleri danışmak için getirilen Yargıtay ve Danıştay başkanları da orada hazır bulunuyordu.
İhtilali radyodan duyan yüzlerce CHP'li ve pek çok subay, İnönü'nün Ankara'daki Ayten Sokak'taki evinin önünde kutlama yapıyordu! Kalabalığın İnönü'nün evinin önünde toplandığını öğrenen Türkeş, bildiriden hemen sonra bir tabur askerle oraya geçti. İçeri girip İnönü'nün elini öptü. İhtilal ile ilgili kısaca bilgi verdi, sonra sarılıp ayrıldılar. İhtilalin ikinci günü ise bu kez Cemal Gürsel, İnönü'ye telefon edip, "Ne isterseniz, ne zaman isterseniz emrinizdeyiz." diyecekti. İnönü de Gürsel'e, "Büyük bir iş yaptınız. Başarınıza yardımcı olmak için asıl ben sizin emrinizde olacağım." şeklinde cevap verecekti.
MENDERES, KÜTAHYA'DA TUTUKLANIYOR
İhtilali seyahat için gittiği Eskişehir'de haber alan Menderes, hemen yanındakilerle birlikte Kütahya'ya doğru yola çıktı. Menderes'i tutuklamak için gelen askerî heyet, Menderes'in Kütahya'ya gittiğini öğrenince onu takibe başladı. Menderes, Kütahya yolunda havadan jetlerle de takip ediliyordu. Doğruca valilik binasına geçen Menderes, burada direnmek arzusundaydı; ancak etrafının sarıldığını anlayınca daha fazla ısrarcı olmadı ve sabah 8 sularında tutuklandı. Menderes de diğer tutuklular gibi Ankara'daki Harp Okulu'nun nezarethanesine konuldu. Birkaç gün içerisinde bütün tutuklular Yassıada'ya nakledildi.
İdamlar için önce yasa değiştirildi
-İhtilalden hemen sonra kurulan 38 kişilik Milli Birlik Komitesi (MBK) üyelerinin kimlikleri 27 Mayıs'tan 17 gün sonra açıklandı. Geçici bir maddeyle TBMM'nin görev ve yetkileri MBK'ya devredildi. MBK, hemen 1924 Anayasa'nın önemli maddelerinde değişikliklere gitti. 105 maddelik Anayasa'nın yarıya yakınını değiştirdi. Cumhurbaşkanı'nın yargılanmasının yolunu açtı. TCK'nın 65 yaşını geçenlerin idam edilemeyeceği hükmü yürürlükten kaldırıldı. Bu Celal Bayar'ın idamına hazırlıktı. Geçici anayasa 12 Haziran'da yapılmıştı ama 27 Mayıs 1960'ta yürürlüğe girmiş gibi kabul gördü. Hukukta sonradan yürürlüğe giren bir kanun önceki olayları kapsayamaz ilkesi çiğnendi.
Karardan aylar önce idam sehpaları hazırlandı
Yassıada duruşmalarının başlamasından birkaç ay sonra da idamların yapılacağı İmralı Adası'nda hazırlıklar başladı. Hatta görgü tanıklarının ifadesine göre idam sehpaları, idam cezalarından birkaç önce kurulmuştu bile...
MBK üyelerinin adlarının açıklandığı gün özel bir madde ile Menderes ve arkadaşları için idam kararı verecek olan Yüksek Adalet Divanı kuruldu. Bu arada Heybeliada'daki bir otel hakimler için kiralanıp, lojman haline getirildi. Ve bu bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı.
Menderes: Doğrusunu izah edeyim Hakim: Gerek yok
Demokrat Partililerin yargılandığı ilk dava "Anayasa'yı ihlal davası"ydı. Bu davada Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan başta olmak üzere 400'ün üzerinde sanık yargılandı. Adnan Menderes, diktatörlükle suçlanıyordu. Anayasa'yı ihlal davası, daha sonra birleştirilen Topkapı olayları, Ankara olayları, Kayseri olayları, 6-7 Eylül olayları, "örtülü ödenek davası", Gedikli olayları gibi davaların çatısını oluşturmuştu. Ancak buradaki asıl suçlama Adnan Menderes'in İsmet İnönü'yü öldürmek istemesi iddiaları üzerine kurulmuştu. Bu durum açık bir şekilde dile getirilmese de suçlamalar dönüp dolaşıp "İnönü'yü öldürecekmişsiniz"e gelip dayanıyordu.
DP hükümeti, yaşanan olaylardan sonra seçimi düşünmeye başlamıştı. Ancak yeni bir seçimde de CHP'nin iktidara gelmesi zor gözüküyordu. Bunu bilen İsmet İnönü, epey hırçınlaşmış ve işi Meclis kürsüsünden darbe çağrısı yapmaya kadar vardırmıştı. 27 Nisan'da Meclis'teki olaylı bir oturumun ardından İsmet İnönü, "Bu yolda devam ederseniz sizi ben bile kurtaramam!" demişti. İnönü'nün, bu sözleriyle neyi kastettiği ancak 27 Mayıs sabahı anlaşılacaktı. Menderes, tam da bugünlerde "Allah, her iktidarı yürüdüğü yolda İnönü ve partisi kadar korkunç bir rakiple karşılaşmaktan korusun." diyecekti.
Ankara ve İstanbul'da üniversite öğrencileri olayları protesto yürüyüşleri düzenliyordu. Öğrenciler, Yeniçeriler gibi "Başbakan'ın başını isteriz" sloganları atıyordu. Harbiyeliler de Ankara'da yürüyüşe geçmişti. Yine Çankaya Köşkü'ne kadar yürümenin hazırlıkları yapılıyordu. Buna engel olunmasını isteyen Başkomutan Celal Bayar ise mahkemede 'komitacılık' yapmakla suçlanmıştı. Bu olaylar duruşmada da gündeme gelince Hakim Başol , Bayar'a manidar bir cevap vermişti: "Hürriyet istiyorlardı, o yüzden nümayiş yaptılar..."
Duruşma nihayet başlamıştı; Menderes, kısa bir girişten sonra kendisine yöneltilen suçlamalara cevap vermeye çalışıyordu. Ancak nezaket ve mütevazılığından yine taviz vermiyordu. Ezikti, en çok haklı olduğu konularda bile suçlamalara nazikçe cevap veriyor, hakimin azarlamaları karşısında çoğu zaman sessiz kalmayı tercih ediyordu. Savcının suçlamalarına ise "Efendim, doğrusunu izah edeyim." diyerek başladığı sözleri, sık sık hakim tarafından kesiliyordu.
Menderes'in konuşması, içinde bulunduğu ruh halini çok iyi yansıtıyordu: "Anayasa'yı ihlal adıyla anılan bu davanın aslı ve esas mahiyeti yüksek malumları olduğu üzere siyasidir... İsnat ettiğiniz fiiller aklımızdan geçmemiştir. Her zaman serbest seçimle milli iradeye istinaden memleketi yönettik... Büyük hakimlerim! Davaların bu son derece hususi karakterini belirtmek maksadıyla arz ve ilave edeyim ki; Anayasa'yı ihlal adıyla ne de bu kavramı ve mahiyette bir dava siyasi tarihimizde mevcut değildir. Sadece bu gerçek bile bazı sualleri akla getirmektedir. 1950'ye kadar acaba anayasa mı yoktu? Ya da bu Anayasa'yı ihlal mahiyetinde kanunlar, hareketler memlekette mevcut mu değildi? Anayasa elbette mevcuttu ve bunun yanında 'Tek Parti' idaresi uzun müddet ülkeyi yönetti. Ama niçin ihlal davası görülmedi..."
Menderes, uzun uzun savunma yaptı. Her soruyu, her iddiayı; dilinin döndüğünce cevaplandırıyordu. Başol, sürekli Menderes'in sözünü kesiyor, kabaca müdahalelerde bulunuyordu. Menderes, oldukça masum ve mahzun görünüyordu. Menderes'in kibar ve ricacı tutumunun nedeni ise adalete olan inancıydı. Hakimlerin vicdanına güveniyor; her savunmasını, "Bunları yazılı olarak yüce heyetinize sunacağım." diyerek bitiriyordu. Ama davanın son günü olan 15 Eylül 1961'de açıklanan kararlarda adalet yoktu...
Hakim: Konuya gir! Menderes: Hangi konuya beyefendi?
CHP lideri İsmet İnönü, partisinin il kongresine katılmak için 2 Nisan 1960'ta trenle Kayseri'ye hareket etti. Kayseri'de 15 bin kişi İnönü'yü karşılamak için hazır bekliyordu. Güvenlik tedbirlerinin yeterli olmadığını gören Kayseri Valiliği, İnönü'nün trenini Himmetdede'de durdurdu. Kendisinin şehre girmemesini ya da gerekli önlemler alındıktan sonra girmesini istedi. İnönü, valiliğin bu tedbirine çok sert bir şekilde karşılık verdi ve yoluna devam etti. İşte bu olay Yassıada'da iddianameye İnönü ve arkadaşlarının seyahat özgürlüğünü kısıtlamak ve böylece anayasal suç işlemek olarak girdi. Celal Bayar, Adnan Menderes, Kayseri milletvekilleri ve Kayseri Valisi Ahmet Kınık, sanık olarak yargılandı. Başsavcı Egesel, Bayar ve Menderes'in de aralarında bulunduğu sanıklar için ölüm cezası istedi.
Kayseri olayları sırasında İstanbul'da bulunduğunu, hasta olduğunu söyleyen Menderes, herhangi bir olay çıkmaması için idarenin bazı tedbirler aldığını, konuyla ilgili derinlikli olarak malumat sahibi olmadığını belirtiyordu. Duruşmada, Hakim Başol ile Menderes arasında şöyle bir konuşma geçiyor.
Hakim Salim Başol: İzahlarınız birbirini tutmuyor (Menderes'i azarlıyor), her anlatışta başka türlü oluyor!
Menderes: Beyefendi... (Sözü kesiliyor)
Hakim Salim Başol: Mesele nedir? İnönü, Kayseri'ye kimin emriyle sokulmadı, treni Himmetdede'de kimin emri ile durduruldu? Mesele bu! Muayyen konulara girin... Dahiliye vekili de sizin adınıza hareket ediyor. (Yine azarlıyor...)
Menderes: Beyefendi, bu böyle telakki edilemez. Himmetdede'nin istasyon olduğu ve orada durdurulması gerektiğini... (Yine sözü kesiliyor.)
Hakim Salim Başol: Biraz müsaade buyurun... Diyorsunuz ki Himmetdede'nin istasyon olduğunu bilmiyorum diyorsunuz. Konuyla ilgim yok demeye getiriyorsunuz... Himmetdede'nin istasyon olduğunu bilseniz ne çıkar bilmeseniz, ne çıkar!
Menderes: Dahiliye vekili diyor ki bir müddet tevakkuf ile toplantı ve gösteri kanununca bir tedbir alacağız. Ben de 'alın' diyorum. Himmetdede'de trenin durdurulduğunu bilmiyorum... Bunun için de emir vermiş değilim. (Yine sözü kesiliyor.)
Hakim Salim Başol: Emir verilmiş... Treni durdurmadan nasıl tedbir alacaksınız?
Menderes: Sokulmaması için katiyen bir emir verilmiş değil... Ben zaten trenle gidildiğini de bilmiyorum... Durdurulduğunu duyunca istiğrabla karşıladım...
Hakim Salim Başol: Bugünkü Ahmet Kınık'ın ifadelerini kabul etmiyor musunuz?
Menderes: Ahmet Kınık, kendisine göre olan tarafı anlatıyor... Dahiliye vekilinden mi almış emri, Medeni Berk'ten mi almış emri?..
Hakim Salim Başol: Başvekil'den aldım emri diyor... Evvela Başvekil'den diyor. Başvekil diyor...
Menderes: Ben öyle bir emir vermedim... Kabul etmiyorum böyle bir şeyi...
Hakim Salim Başol: (Yüksekçe bir sesle) Başka noktalara gelmiyorsunuz...
Menderes: Emredin beyefendi hangi noktalara gelmiyorum...
Hakim Salim Başol: Ahmet Kınık'a ne diyorsunuz?
Menderes: Ahmet Kınık biraz karıştırmaktadır. Belki bu karıştırmada da haklıdır. 24 saat içinde birçok yerden telefon almış, birçok yerlerden emir aldığı için .................. (konuşma kesiliyor) karıştırabilir...
Hakim Salim Başol: Sizin emriniz olmasa treni kim durdurabilir?..
Hakime göre Ankara'da yürüyüş yapan subaylar iyi çocuklarmış
2 Aralık 1960 tarihinde başlayan 'Topkapı olayları davası'nda Celal Bayar, Adnan Menderes, Kemal Aygün, Ethem Yetkiner başta olmak üzere 60 sanık yargılanıyordu. Başsavcı, İsmet İnönü'yü İstanbul Topkapı'da öldürmek için büyük bir hazırlık yapıldığını, bunun için de adam tutulduğunu ve toplanan bu insanların ellerine sopalar tutuşturulduğunu iddia ediyordu.
Duruşmalarda Hakim Salim Başol, hürriyet mücadelesi veren üniversite gençliğine neden mani olunduğunu soruyor, belki de ağzından kaçırarak şöyle diyordu: "Çocuklar bir şey uğruna canla başla çalışıyorlar." Aslında Başol'un 'bir şey uğruna' dediği şey darbenin ön hazırlığıydı.
İhtilalden sonra MBK başkanlığına getirilecek olan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, 27 Mayıs darbesinden birkaç hafta önce Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'e bir mektup vermişti. Ethem Menderes, bu mektuptan Başbakan'a ayak üstü bahsetmiş, ayrıntısına girmemişti. Darbeden sonra Resmi Gazete'de yayımlanan bu mektupta Başbakan Adnan Menderes, ülkedeki gelişmelerle ilgili olarak uyarılıyor; Celal Bayar'ın cumhurbaşkanlığından ayrılması isteniyordu. Mektubun orijinalindeki "Cumhurbaşkanı Adnan Menderes olmalı" kısmı sansürlenerek yayımlanmıştı.
'MEKTUBU GÖRSEYDİN, ÇOK MÜHİMMİŞ'
Yassıada duruşmalarında ne savcı ne de hakim, bu mektuptan söz açmak istedi. Bir ara söz açıldı, sadece o zaman da Hakim Başol, mektuptaki Adnan Menderes'i öven kısımları okumadı bile... Mektubun içeriğinden ilk kez burada haberdar olan Menderes, hakimi hayretler içerisinde dinliyordu. Başol, "Yazık, bunu yazan daha o vakit üç silahlı kuvvetlerden birinin başıydı. Bence tek başına yazılacak bir şey de değil. Çünkü gayet mühim ve tehlikeli." diyerek, Adnan Menderes'e dönüp şu soruyu yöneltti: "Peki siz bu mektup hakkında ne muamele yaptınız?"
Menderes: Bu mektubu şimdi dinliyorum beyefendi.
Hakim Başol: Hiç göstermedi mi?
Menderes: Hayır beyefendi. Yalnız Gürsel Paşa'dan bir mektup aldığını söyledi... Bu metni aynen görmüş olsaydım...
Başol, mektup olayını hızlıca geçiştirme niyetindeydi; ama yeri gelmişken Menderes'e dokundurmadan da edemedi: "Mektubu neden dikkate almadınız? O vakit lüzum hissetmemişsiniz, şimdi hayati olduğu anlaşılıyor."
Sıra iddianameye gelmişti... Savcının suçlamaları aslında bütün bir Yassıada duruşmalarındaki iddianamelerin özeti gibiydi. Asıl amaç şu cümlelerde ortaya çıkıyordu. Celal Bayar ve Adnan Menderes, İsmet İnönü'yü öldürmekle suçlanıyor ve toplam 12 sanık hakkında idam talep ediliyordu: "Sanık Celal Bayar ve Adnan Menderes, Tek Parti diktatörlüğünü gerçekleştirmek amacıyla ve muhalefetin görevini yapamaması yolunda yıllardır tatbik eyledikleri kanun, karar ve fiillere ilaveten, bu partinin mevcudiyetinin en önemli unsuru olarak gördükleri İnönü'yü öldürerek muhalefetin başını koparmak yollarını aradıkları, bu istikamette politikalarıyla anayasa dışına çıktıkları... Bu politikalarını da Topkapı'da uygulamaya koyduklarını görüyoruz..."
Menderes: 4-5 ay kimse ile tek bir kelime konuşmadım
Anayasa'yı ihlal davasında Hakim Başol, "Ethem oğlu Menderes" diyerek Adnan Menderes'i çağırdı. Tutuklandıktan beş ay sonra kendisini savunma fırsatı bulan Adnan Menderes, konuşmasını yapmak üzere sanıklara ayrılan yere doğru yöneldi, başta mahkeme heyeti olmak üzere soruşturma kurulu üyelerini nezaketle selamladı.
"Pek muhterem Başkan ve Yüce Divan, muhterem yüksek iddia makamı... Müdafaamda tekrarlar, hatalar ve dil sürçmeleri olursa mazur görmenizi son derece istirham ederim..." diyerek gayet nazikçe bir cümleyle sözlerine başlayan Menderes'i dinleyen mahkeme heyeti, sanki biraz şaşırmış gibiydi. Menderes, konuşmasını şöyle sürdürüyordu: "Dört-beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum. Ve tek bir odanın içinde ve günün 24 saatinde her saat değişen bir nöbetçi subayın nezareti altında hiç kimse ile konuşmak imkânı mevcut olmamak şartı ile yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim hakikaten zaafa uğramış bulunuyor... Arzum şudur ki; bana imkân verecek, moralimi ve ashabımı, rahatsızlığımı düzeltecek bir rejimin tatbikini, yani nöbetçi subay bey ile bir kelime dahi konuşmaya mezun değilim... Hiç kimseyle konuşmamak ve 24 saat karşı karşıya bulunmak tahammül edilemez bir şeydir..."
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.