Said Nursi için sembolik açılım istiyorum

Said Nursi için sembolik açılım istiyorum

Bir göç hikâyesi 'Rojin/Ben ve Öteki'. Milliyetçiliğin, etnik kimliklerin üzerine çıkıp 'ötekileri' görebilmenin romanı

Elif Kaya'nın haberi

Yeni bir dile ihtiyacımızın en üst seviyede olduğu bu dönemde, empatinin kaçınılmazlığını vurgulayan roman, şovenizmin, ötekileştirmenin, inançları örselemenin açtığı yaralara dikkat çekiyor. Levent Bilgi, Kürt kızı Rojin'i merkeze alarak daha fazla özgürlüğün, insanca yaşamanın, empati dilinin önemini vurguluyor romanda. Rojin, herkesi, etnik ayrımcılığa karşı tek yürek olmaya, birbirimizi tanımaya, sevgiye, tüm öğretilenleri yeni baştan düşünmeye çağırıyor. Başbakan'ın edebiyatçılarla 'açılım'ı konuşacağı bugünlerde, bir anlamda açılımın romanını yazan Harran Üniversitesi öğretim üyesi, yazar Levent Bilgi ile Rojin'i ve empati dilini konuştuk.

'Rojin' alışageldiğimiz romanlardan biri değil, hatta kitapta 'deneme-roman' diye bir kavram tercih edilmiş. Niye 'deneme roman'?

Romanla şiirin, vecizelerin, hatıraların, mektupların, hatta yazarın kendisinin dahil olduğu ve karıştığı bir tür. Tek bir olayın olmadığı, olayların iç içe geçtiği, türlerin birbirine girdiği bir tarz. Biraz deneme, biraz şiir, biraz roman. Bu bakımdan ben, bu karmaşık yapıya 'deneme/roman' diyorum.

Romanın kahramanı Rojin'e etnik milliyetçiliğin yanlışlığını anlatmak için bir Kürt ya da Türk'ü değil de bir Rum'u tercih ediş sebebiniz ne?

Noyan bir Rum değil. Sadece Yunanistan kökenli bir Türk genci. Yani göçmen. Bu, sanırım romanla ilgili yazılanlar arasında biraz karıştı. Ama ben romanda etnik milliyetçiliğin reddiyesini özellikle bir Kürt kızı ile bir Türk genci arasında işlemeye çalıştım.

Romanda annenin sağduyulu söylemleri ağır basıyor. Anne karakterinin ağırlıkta oluşunun bir anlamı var mı?

Bu tavrım sanırım biraz kadının günümüzdeki itilmiş ve kakılmışlığıyla ilgili. Günümüzde kadınların çok da kadın ruhunun inceliklerini hissederek yaşayabildiklerini düşünmüyorum. Romanda önceleri kadın kılığında bir erkek gibi yaşayan Rojin, genç bir kız olduğunu aşk sayesinde fark ediyor. Kurduğumuz bu saçma medeniyetin kadın ruhunu öldürdüğünü düşünüyorum. Romanın bir travma haline dönüşen kadın kimliğini ele alma gibi bir misyonu var.

Rojin'in milli kimliği için yaşadığına, cinsel kimliğini tamamen bastırmaya çalıştığına değinmişsiniz. Gerçek hayatta da milli kimlik, cinsel kimliği bastırıyor mu?

Bilhassa doğu bölgelerimizde milli kimlik cinsel kimliği bastırmış durumda. Aşklarımız bile milli kimliklerimizin erozyonuna uğramış. Ben bugün milli kimliklerin insaniyetimizi bile ezip geçtiğini düşünüyorum.

Kitapta kişinin kendini ötekileştirmesi üzerinde duruluyor; fakat dış etkenlerden çok da bahsedilmiyor...

Ötekileşme önce kafalarımızda başlar. Siz adamın yolu ve suyu olmayan kapısının önüne "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazarsanız, o da sizi ötekileştirir. Zaten ırkçılığın ve terörün en büyük zararı kafalarda öteki duygusunu oluşturmasıdır.

Kitapta Kürt, Türk, Rum, Amerikan gibi farklı etnik kimliklerden insanlara rastlıyoruz. Bunlar, bir üst kimlikte, Müslümanlıkta birleşiyor...

Müslümanlığı insanları bir arada, kardeşçe, barış içinde tutmanın önemli bir etkeni olarak vurguluyorum. Şu sosyolojik olarak çok açık: Dinlerimiz farklı olsaydı Güneydoğu çoktan bizden kopup giderdi. Kurtuluş Savaşı'mızı hep beraber yaptıysak, bu ülkeyi beraber kurduysak bunda İslamiyet'in büyük payı var. Bu ülkede Türk, Kürt, Arap vs. el ele, kol kola, kardeşçe yürüyor, birbirlerine yüreklerini, evlerini açıyorlarsa bunda en önemli sebep dindir. Bu arada ben üst kimlik olarak hiçbir dinin beşerileştirilmesine, hiçbir milletin üstünmüş gibi algılanmasına, hiçbir kültürün baskısı altında olmaya izin vermeyen; tamamen insaniyet üzerine kurulmuş, insani özelliklerimizi ön plana çıkaran bir tarzı öngörüyorum.

Said Nursi ve Nazım için özgürlük anıtı dikilsin

Siz Ege'de doğup büyümüş birisiniz ve şimdi Urfa'da yaşıyorsunuz. Ege'de milliyetçilik ağır basıyor ve gündemdeki 'açılım'a en fazla direnç de batıdan. Urfa'da yaşamanız, empatiyi kolaylaştırıyor mu?

İyi ki Urfa'ya gelmişim. Yoksa ben de Ege'nin milliyetçi havasında Kürtleri dağlı insanlar sanan, aptalca önkabuller altında yaşayıp ölecektim. Okulumda iki Türk, üç Kürt'ten oluşan öğrenci grupları var. Birbirleri için canlarını verirler. Empati yapmadığımız için kaçırdığımız bir nokta var. İnsanların bir kesimi sizin hain dediklerinize kahraman diyor. Bu noktada hükümetin üstüne düşen çok önemli bir iş var. Açılım sosyal projelerle desteklenmeli. TRT 6'yı burada insanlar gözyaşları içinde seyrediyor. Ben hükümetten bir sembolik açılım daha istiyorum. Devlet, yıllarını hapishanede mahvettiği Nazım Hikmet'in ve Said Nursi'nin mezarlarını bu ülkenin en görünen yerine, İstanbul'da bir tepeye getirip oraya bir özgürlük anıtı diksin. Yıllarca düşman gibi gördüğü bu iki büyük dehanın mezarlarını yan yana koyup onlardan özür dilesin ve anıta 'Bundan sonra bu ülke her anlamıyla özgür olacak.' yazsın.

Zaman