Said Nursi, şahs-ı manevi ve think tank

Said Nursi, şahs-ı manevi ve think tank

İslâm âleminde âcilen sosyal, ekonomik -hatta siyâsî- Think Tankların kurulması gerekmektedir

İdris Tüzün'ün yazısı:

Think tanklar ve İslâm âleminin geleceği

Think Tank Nedir?

Kelime anlamı olarak think tank "düşünce kuruluşu" anlamına gelir. Düşünce fabrikası, düşünce üretim merkezleri, Ar-ge (araştırma-geliştirme) olarak adlandırıldıkları da olmuştur. Think Tanklar herhangi bir konuda danışmanlığına başvurulan, uzmanların oluşturduğu kurumlardır. Bu kurumlar sosyal, ekonomik, siyâsî, askerî konularda araştırma yapar, görüş geliştirir, politika önerileri ortaya koyarlar.
Bu kuruluşların bağımsız oldukları iddia edilse de çoğunlukla doğrudan veya dolaylı olarak devletle beraber hareket ederler. Ve onlar hükümetler, haber alma teşkilatları, ordular, silah üreticileri, şirketler için araştırmalar yapar, politikalar geliştirirler. Yaptıkları çalışmalarla kamuoyu oluşturur, ülkelerin iç veya dış siyâsetlerini yönlendirir, hatta dünya siyâsetini bile etkilerler. Bunlardan mühimlerinin milyar dolarlarla ifâde edilen dev bütçeleri vardır. Bazıları 300-500 kişilik profesyonel ekiple çalışırlar.

Târihî Seyir:

Think Tank terimi ilk kez 20. yüzyılın başında, ABD'de (1901-1917) yılları arasında ortaya çıkmıştır. 1950 sonrasında soğuk savaşın başlamasıyla Think Tanklarda büyük artış olmuş, ABD'de, 1907 ile 1950 yılları arasında sâdece iki düzine kadar Think Tank kurulmuşken, 1950 sonrası bu sayı katlanmış ve Think Tanklar âdeta bir endüstri hâline dönüşmüştür. Bu Think Tanklar ABD'ne dünya politikasını yönlendirmede (bilhassa Soğuk Savaş döneminde Varşova Paktı ile mücadelede) büyük destek sağlamışlardır.
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte dünyadaki Think Tank anlayışı ve algılaması da değişmeye başladı. Think Tanklar 1990'lardan sonra "Yeni Dünya Düzeni" projesi üzerine yoğunlaştılar.

Dünya Genelinde Think Tanklar

Dünyadaki etkin Think Tankların tamamına yakını ABD'de faaliyet göstermektedir. Think Tank kuruluşları ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra hem kendi çıkarlarını hem de Batı'nın çıkarlarını koruma sorumluluğunu kendinde görmesiyle dış politika alanındaki kurumlarını geliştirmesinin ve zenginleştirmesinin bir sonucudur.
Günümüzde dünya genelinde ortalama 5800'e yakın Think Tank kuruluşu vardır. Sâdece ABD'de faaliyet gösteren Think Tankların sayısı 1777'dir. Bu kuruluşların 350'si başkent Washington'da faaliyetlerini sürdürmektedir. Bunun yanı sıra ABD'de faaliyet gösteren Think Tanklar etkinlikleri, bütçeleri, çalışan sayıları gibi kriterler açısından da dünyanın diğer bölgelerindeki Think Tankların önündedir.

Bazı istatistiklere göre İngiltere'de 283, Almanya'da 186, Fransa'da 165, Rusya'da 107, Japonya'da 105, Kanada'da 94 Think Tank faaliyet göstermektedir. Bu ülkelerde faaliyet gösteren Think Tanklar bütçeleri, çalışan profilleri, yayınları ve etkinlik dereceleri bakımından da oldukça öndedirler.
Diğer bazı ülkelerde de durum şöyle: Hollanda'da 55, Meksika'da 54, Romanya'da 53, Ukrayna'da 45, Kenya'da 42, Nijerya'da 38, Bangladeş'de 34, Şili'de 36, Think Tank faaliyet göstermektedir.
Foreign Affairs dergisinin Think Tank indeksine göre Türkiye'deki Think Tank sayısı 21'dir. Oldukça düşük olan bu rakam, gelişmiş ülkelerdeki Think Tank sayıları ile kıyaslandığında durumumuzun ne kadar vahim olduğu görülmektedir. Nüfusu çok az veya az gelişmiş ülke görünümü veren ülkelerde dahi Think Tank sayısı ülkemizden fazladır.

Think Tanklar, İslâm Âlemi ve Türkiye

1990 yıllarından sonra Think Tanklar İslâm âlemine yöneldiler. İslâm âleminin komünizm gibi, hatta ondan daha büyük tehlike olduğunu iddia edenler oldu. "Yeni Dünya Düzeni", BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) gibi projeler ortaya atıldı. Bazı Think Tank kuruluşları Ortadoğu'daki İslâm ülkelerinin parçalanmasına yönelik projeler geliştirdiler. (Bazı gazete haberlerine göre Ortadoğu'da bölünecek devletler, başta Türkiye olmak üzere, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, İran ve Pakistan. Şu an Sudan fiilen bölündü). Bu projelere göre "Toprakları nispeten geniş olan devletler parçalanıp küçültülmeli, birbirleri ile anlaşmazlıklar içine sokulmalı, bu topraklarda yeni kurulan devletler Amerika'ya minnet duymalı ve onun uydusu hâline getirilmeli. Bu devletler aynı zamanda İsrail için tehdit olmaktan çıkarılmalı, hatta İsrail'e yardım edip onunla işbirliğine girmeli".
Think Tanklar Türkiye üzerinde özellikle duruyorlar. Çünkü Türkiye'nin Orta Doğu, bilhassa İsrail güvenliği için son derece büyük bir ehemmiyeti var. (Bkz: ABD'li 'Think Tankların gündeminde 'Türkiye' var. Güngör Uras, Milliyet, 27. 5. 2006). Yıllık 250 milyon dolar bütçesi olduğundan bahsedilen ve CIA ile ortak çalışan en büyük Think Tank şirketi Rand 2010 Şubat Ayında Türkiye ile ilgili kapsamlı bir rapor yayınladı.

Neler yapılmalı?

İslâm âleminde âcilen sosyal, ekonomik -hatta siyâsî- araştırmalar yapan, çözümler üreten Think Tankların kurulması gerekmektedir. Böyle kuruluşlara olan ihtiyaç malumu i'lam gibidir.
"Bilgi kuvvettir" vecizesi meşhurdur. Batılı ülkelerin dünya hegemonyası, sâhip oldukları bilgiden kaynaklanmaktadır. Onların hegemonyasından kurtulup millet ve ümmet olarak temâyüz etmemiz, ancak sistemli ve uzmanlaşmış bilgi materyaliyle olacaktır.

Üstad Bedîüzzaman bu konuda şöyle der:
"Risâle-i Nur'da ispat edilmiş ki: Bu zaman cemaat zamanıdır. Şahs-ı mânevî hükmeder. Eski zamanda dalâlet bir şahıstan geldiği cihetle, karşısına bir dahi-i hidâyet çıkardı. Şimdi ise cemaat şeklinde bir şahs-ı mânevî olmasından, onun karşısında ancak bir şahs-ı mânevî mukabele edebilir." (Sirâcü'n-Nûr).
Üstadın "şahs-ı mânevî" dediği şey, bu gün "tüzel kişilik" olarak bilinen şirketler, kurumlardır. Yani kendi bünyesinde iş bölümü yapıp organik bir bütünlük sağlayan kurumlar şahs-ı mânevîdir.

Üstad'ın konuyla ilgili başka ifâdeleri de şöyle:
"Ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesânüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehasıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlup düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhâfaza ettirmek [gerekir]." (Lem'alar). "Ferdî şahısların dehası, ne kadar hârika da olsalar, cemaatın şahs-ı mânevîsinden gelen dehaya karşı mağlup düşebilir." (Emirdağ Lâhikası)
"Evet üç elif ittihad etmezse, üç kıymeti var. Eğer sırr-ı adediyet ile ittihad etse, yüz on bir kıymet alır. Dört kerre dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksad ve ittifak-ı vazife ile tevâfuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi.. hakikî sırr-ı ihlas ile, on altı fedakâr kardeşlerin kıymet ve kuvvet-i mâneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok vukuat-ı târihiye şehâdet ediyor."
"Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî ve samimî bir ittifakta her bir ferd, sair kardeşlerinin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid âdemin her biri yirmi gözle bakıyor, on akıl ile düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi el ile çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır."
***
Millet ve ümmet olarak siyasî, iktisadî, sosyal, kültürel pek çok sorunlarımız var. Fakat bu sorunların hiç biri çözülemeyecek kadar çetrefil değil. İslâm ülkelerinde kurulabilecek Think Tanklar, hem kendi ülkelerinin, hem de bütün ümmetin sorunlarını ele alabilir ve çözümleyebilirler. İslâm âleminin kıymeti anlaşılamamış büyük beyin gücü, maddî ve mânevî pek çok potansiyelleri, dinamikleri var. Think Tanklar, kollektif bir beyine (kollektif bir dehaya) dönüşerek, bu potansiyelleri ve dinamikleri kuvveden fiile çıkarabilirler.

Bu Think Tanklar, eğitim, sağlık, fakirlik, tarım, ithalat, ihracat, sanayi, hukuk, ahlâk, siyâset, sosyal birlik, beraberlik ve benzeri pek çok konular üzerinde durabilir ve çözümler ortaya üretebilirler.
Bu Think Tankların kurulması herkesten önce lider konumundaki insanların vazifesidir. Kitleleri yönlendiren liderlerin, bu Think Tankların kurulmasına öncülük etmeleri zor bir şey değildir. Aynı zamanda bu onların en âcil ve en mühim vazifeleridir. Çünkü onlar ümmetin başına geçmekle büyük bir sorumluluğu (vebâli) üstlenmişlerdir. Ümmetin sorunlarıyla ilgilenmez veya çözüm üretmezlerse, dünya ve âhirette büyük azablara dûçar olabilirler.

Bununla beraber, Think Tankların kurulması ve çözümler üretmesinin önünde en büyük engel, yine liderler olacaktır. Âlem-i İslâm'da Think Tankların üstleneceği büyük misyonu kavrayamayan liderler, elbette konuya kıymet vermeyeceklerdir. Keza iktidarından başka bir şey düşünmeyen ve iktidarını kaybetmekten korkan baskıcı, bencil liderler de buna taraftar olmayacaklardır. Çünkü târih boyunca baskıcı liderler halkların bilgilenmesinden daima çekinmişlerdir. Çünkü onların iktidarı halkın cehâletiyle yürür.

İrfan Mektebi

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.