Salahattin ALTUNDAĞ
Mânevîyâtın Psikolojiyle Buluşması
RAMAZÂN OKUMALARI-17
ORUÇ VE MINDFULNESS: MÂNEVÎYÂTIN PSİKOLOJİYLE BULUŞMASI
PSİKOLOJİ BİLİMİ EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAK
"Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nîmet sûretinde halkettiği ve bütün enva'-ı nîmeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i rubûbiyetini ve rahmâniyet ve rahîmiyetini o vaziyetle ifâde ediyor. İnsânlar gaflet perdesi altında ve esbâb dâiresinde o vaziyetin ifâde ettiği hakikatı tam göremiyor, bazan unutuyor."
Bedîüzzamân Hazretlerinin “Ramazân Risâlesi” adlı şâheserindeki cümle, insânların günlük yaşamın koşuşturmacası ve dünyevî kaygılar içinde, hayâtın daha derîn anlamlarını ve Allâh’ın sunduğu nimetlerin gerçek değerini sık sık göz ardı ettiklerini veyâ unuttuklarını vurgular. Psikoloji bilimi açısından, bu durumun insân davranışları ve algıları üzerinde önemli etkileri olduğunu ve orucun bu algıyı nasıl dönüştürebileceğini detâylı bir şekilde incelemek mümkündür:
- Dikkât ve Bilinçlilik,
- Öz-Düzenleme ve Öz-Refleksiyon,
- Sosyal Bağ ve Empati,
- Mânevîyât ve Psikolojik Esenlik.
1-Dikkât ve Bilinçlilik
Psikoloji, dikkât ve bilinçliliğin (mindfulness) insânların ânı yaşama ve çevresel faktörlere karşı daha farkında olma (anda yaşama) yeteneklerini nasıl geliştirdiğine dâir geniş bir literatüre sâhiptir. Gaflet ve dünyevî endişeler, dikkâti dağıtarak bireylerin, ânın ve çevresindeki nimetlerin farkındalığını azaltır. Oruç, düzenli yeme içme alışkanlıklarından bilinçli bir şekilde uzaklaşarak, bireyin anlık deneyimlere daha fazla odaklanmasını sağlar, böylece dikkâtini iç dünyâsına ve mânevî değerlere yönlendirir.
Mindfulness veyâ bilinçlilik kavramı, bu süreçte merkezî bir rol oynar. Oruç tutmanın psikolojik etkileri üzerine yapılan araştırmalar, oruç ibâdetinin insânların dikkâtlerini ve bilinçliliklerini artırdığını gösteriyor. Psikoloji alanında, bilinçlilik pratiklerinin (anda yaşamayı öğrenme), insânların ânı yaşama kapasitesini ve çevresel faktörlere olan farkındalıklarını nasıl iyileştirdiğine dâir pek çok çalışma bulunmaktadır.
Jon Kabat-Zinn tarafından geliştirilen Mindfulness-Based Stress Reduction (MBSR) (Farkındalık Temelli Stres Azaltma) programı gibi bilinçlilik uygulamaları, bireylerin stres, anksiyete ve depresyon gibi durumlarla başa çıkmalarına yardımcı olurken, oruç da benzer şekilde, ânın farkındalığını (anda yaşama) ve içsel huzûru artırma potansiyeline sâhiptir.
Mindfulness-Based Stress Reduction (MBSR) programı, Dr. Jon Kabat-Zinn tarafından Massachusetts Üniversitesi Tıp Okulu'nda geliştirilen bir programdır. Bu program, mindfulness (bilinçlilik) tekniklerini ve meditasyonu kullanarak, kişilerin stres, anksiyete, depresyon ve çeşitli fiziksel sağlık sorunlarıyla başa çıkmalarına yardımcı olmayı amaçlar. MBSR, katılımcıların şu anki âna odaklanmalarını ve anı bilinçli bir şekilde deneyimlemelerini (anda yaşama) teşvîk eder, bu da genel refâhlarının artmasına yardımcı olur.
Oruç ve MBSR programı, bireyin içsel huzûrunu artırmak ve ânın farkındalığını geliştirmek gibi benzer hedeflere sâhiptir. Oruç, dinî ve mânevî bir uygulama olarak, bireyi günlük rutinlerden ve dünyevî isteklerden uzaklaştırarak, daha yüksek bir mânevî bilince ve içsel dinginliğe yönlendirir. Bu süreçte, bireyin anlık deneyimlere odaklanması ve mevcut âna daha fazla dikkât etmesi teşvîk edilir.
Bu bağlamda, oruç ve MBSR programı arasındaki ilişki, her ikisinin de stresi azaltma, iç huzûru artırma ve ânın farkındalığını geliştirme potansiyeline sâhip olmasında yatar. Her ne kadar MBSR, bilimsel araştırmalara dayanan yapılandırılmış bir programken, oruç ise dinî ve mânevî bir pratik olsa da her ikisi de bireylerin kendilerini daha iyi hissetmelerine ve yaşam kalitelerini artırmalarına yardımcı olmaktadır.
Günlük hayâtın karmaşası ve dünyevî kaygılar, insânların dikkâtlerini dağıtarak, çevrelerindeki güzellikler ve nimetler konusunda daha az farkında olmalarına sebep olur. Oruç, bu durumu değiştirebilen önemli bir ibâdettir. Yeme ve içme gibi temel alışkanlıklardan belirli bir dönem bilinçli olarak uzak durmak, insânları günlük rutinlerinin ötesine geçmeye ve ânın deneyimine daha fazla odaklanmaya teşvîk eder. Bu süreçte, bireyler dış dünyâdan ziyâde iç dünyâlarına ve mânevî değerlerine daha fazla yönelirler. Örneğin, psikologlar oruç tutmanın, insânların anlık yaşam deneyimlerine daha derînlemesine dalmalarına ve böylece daha fazla bilinçlilik kazanmalarına yardımcı olabileceğini belirtiyorlar.
Bu durum, oruç tutan bireylerin, gündelik hayâtın getirdiği dikkât dağıtıcı unsurlardan uzaklaşarak, yaşadıkları ânın kıymetini daha iyi anlamalarını ve çevrelerindeki nimetlere daha fazla şükretmelerini sağlar (yâni bir hayvandan farklı olarak ânı yaşamak değil anda yaşamak). Dolayısıyla, oruç, sâdece fiziksel bir disiplin değil, aynı zamânda zihinsel ve mânevî bir uyanış süreci olarak da görülebilir. Bu süreç, bireyin kendini ve çevresini daha iyi anlamasına, ânın değerini bilmesine ve yaşamın küçük detâylarında bile hikmet arayışına yönlendirir.
Emmons ve McCullough'un (2003) gerçekleştirdiği bir araştırma, düzenli olarak şükrân duygularını ifâde etmenin, insânların genel mutluluk seviyelerini önemli ölçüde artırabileceğini ortaya koymuştur. Oruç tutmak, bu psikolojik mekanizmayı harekete geçirerek, kişilere her gün karşılaştıkları sıradan görünen nimetlerin bile, aslında ne kadar büyük birer lütûf olduğunu hatırlatır.
Emmons ve McCullough'un (2003) gerçekleştirdiği araştırma, şükrânın psikolojik faydaları üzerine odaklanan önemli bir çalışmadır. Bu çalışma, katılımcıların şükrân duygularını düzenli olarak ifâde etmelerinin, genel mutluluk seviyeleri ve yaşam memnûniyeti üzerinde olumlu etkiler meydana getirdiğini göstermiştir. Araştırma kapsamında, bazı katılımcılardan her gün şükrettikleri şeyleri yazmaları istenirken, diğer katılımcılar kontrol grubu olarak farklı görevler aldı. Sonuçlar, şükrânı ifâde eden katılımcıların daha pozitif duygusal durumlar yaşadığını ve genel olarak hayâttan daha fazla memnûn olduklarını ortaya koymuştur.
Oruç ve Emmons ile McCullough'un araştırması arasındaki ilişki, her ikisinin de şükrân duygusunun önemine vurgu yapmasıdır. Oruç, bireyleri çevrelerindeki nimetlere daha fazla odaklanmaya ve bu nimetler için şükretmeye teşvîk eder. Bu süreçte, insânlar sıradan olarak gördükleri şeylerin aslında ne kadar değerli olduğunu daha net bir şekilde fark ederler. Bu farkındalık, Emmons ve McCullough'un araştırmasında ortaya çıkan şükrân duygusunun ifâdesi ile benzerdir; her ikisi de bireyin genel mutluluk seviyesini ve yaşam memnûniyetini artırma potansiyeline sâhiptir.
Böylece, oruç tutmak, Emmons ve McCullough'un çalışmasında vurgulanan şükrân pratiğinin bir formu olarak görülebilir. Oruç, kişilere her gün karşılaştıkları nimetlerin kıymetini daha derîn bir şekilde anlama ve bu nimetler için içten bir şükrân duygusu geliştirme imkânı sunar. Bu durum, bireylerin genel mutluluk ve yaşam memnûniyetini artırma yönünde olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir.
Bedîüzzamân Hazretlerinin yukarıdaki ifâdesi, Cenâb-ı Hakk'ın yeryüzünü insânlık için bir nimetler sofrası olarak hazırladığını ve bu sofrada sayısız nimeti beklenmedik yollarla sunduğunu vurgular. Bu durum, Allâh'ın sonsuz rahmeti ve merhametini gösterir. Ancak insânlar, gündelik hayâtın getirdiği dikkât dağıtıcı unsurlar ve dünyevî endişeler nedeniyle bu hakikati tam olarak idrâk edemeyebilir. İşte bu noktada, oruç tutmak ve mindfulness gibi bilinçlilik uygulamaları devreye girer.
Oruç, insânı günlük rutinlerden ve dünyevî isteklerden arındırarak ân'ın farkındalığını artırır ve içsel bir dinginlik sağlar. Bu süreç, insânın iç dünyâsına ve mânevî değerlerine yönelmesini teşvîk eder. Benzer şekilde, mindfulness uygulamaları da bireyin ânı bilinçli bir şekilde yaşamasını ve çevresindeki nimetlerin farkına varmasını sağlar. Her ikisi de insânı dışsal etkenlerden uzaklaştırıp içsel bir yolculuğa çıkararak, yaratılanın yaratana şükretmesi gerektiği gerçeğine ulaştırır.
Bu bağlamda, oruç ibâdeti ile yapılan mindfulness (bilinçlilik) pratiği, Bedîüzzamân'ın vurguladığı gibi, Cenâb-ı Hakk'ın insânlık için sunduğu nimetlerin farkına varmamızı sağlar. Gaflet perdesi altında kalmadan ve esbap dâiresinde sıkışıp kalmadan, Allâh'ın rahmet ve merhametinin somut ifâdelerini görebilmek için zihinsel ve mânevî bir uyanıklığa ihtiyacımız vardır. Emmons ve McCullough'un şükrân araştırması ile de desteklenen bu farkındalık, yâni oruç ile şükretme farkındalığına varma, sâdece Allâh'a olan minnettârlığımızı artırmakla kalmaz, aynı zamânda genel mutluluk ve yaşam memnûniyetimizi de yükseltir.
Böylelikle, Allâh’ın bize sunduğu bu nimetler sofrasının kıymetini bilip, her bir nimetin ardındaki ilâhî hikmeti fark edebilmek için bilinçlilik pratiklerini içinde barındıran oruç, bize dünyevî kaygılarımızın ötesine geçip daha derîn bir mânevî anlayış ve şükrân duygusu geliştirme imkânı sunar. Bu hem bireysel hem de toplumsal refâhımızı artıran mânevî bir zenginliktir.
DEVÂM EDECEK İNŞALLÂH
- Öz-Düzenleme ve Öz-Refleksiyon,
- Sosyal Bağ ve Empati,
- Mânevîyât ve Psikolojik Esenlik (Zihinsel ve Duygusal İyi Oluş).
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.