Şahin DOĞAN
Sanat ve manifesto
Sanat, sübjektif anlayışların egemen olduğu serbest ve serazat bir saha. Her tarif, her kanun, her dizge onu sıkar, yaralar ve dahi boğar.
Onun gücü hiçbir kanuna, kurala ve norma boyun eğmemesinden, onların emrine ram olmamasından gelir.
İkilem, tezat ve çelişki ana rahmi onun. Problemin ve sorunun bittiği yerde sanatta biter.
“Sanatın konumu; yerin üstü, bulutların altıdır” der Huzur yazarı.
Din ve Felsefe; sınırları ve çerçevesi akıl ve nas tarafından çizilmiş belli, belirgin ve muhkem sahalar.
Neden açık, sonuç açık, kural açık, ilke açık.
Her şey muhakemenin aydınlık ve bir o kadar da karanlık atmosferi içinde yerli yerine oturmuş gibi.
İtirazlar muhakemeye dayalı, kabuller muhakemeye dayalı hatta reddiyeler ve tekfirler bile muhakemeye dayalı.
Muhakemeye. İlkeye. Vahye.
Yani zeminleri sağlam, dayanakları sağlam, tutamakları sağlam. Çünkü muhayyileye yani düşe dayalı değil, muhakemeye yani akla dayalı. Mantığa dayalı.
“Muhayyile bilgeliğin tohumlarına çiçek açtırır” der peder Baillet.
Oscar Wilde göre; sanatın en ucuz abartısı bile yaşadığımız hayatın en yalın gerçeğinden daha sahici, daha hürmete layık. Hatta ‘tabiat, sanatı taklit eder' diyordu. Sadece taklit mi? Kulu olur, kölesi olur, esiri olur sanatın.
Baksanıza! kaba, yontulmamış bir keresteden dünyanın en muhteşem sanat eserlerini çıkarmak. Önceki hali kaba bir kereste, sonraki hali ise bir sanat şaheseri. Aradaki fark sanatkarın büyülü dokunuşu. Bir çeşit simyacı tesiriyle taşı elmasa dönüştürmek.
Sanat, muhayyile içerisinde, kanatlanır, kanat çırpar, pervaz eder ve gezinir. Özü gereği. Keyfince uçmak, gönlünce havalanmak ve kendince düşmek ister. Herhangi dış bir müdahale taciz eder daha doğrusu tahrip eder onu.
Onun asıl vatanı: Müphemlik, bilinmezlik ve melankoli ya da mal-i hülya. Vuzuha, açıklığa, kesinliğe düşmandır. Belli bir coğrafyası, partisi, patırtısı yoktur onun. Titreyen her yürek, sızlayan her vicdan ve kuşku içinde kıvranan her sine vatandır ona.
İdeoloji. Siyaset. Ahlak. Yıldızları sanat ile barışmayan üç azılı kadim düşman. Her üçü de naif ve narin sanatı emrine ram etmek ister, başaramayınca zor kullanır. Düşünce kadar, düşlemede denetim altına alınmak istenir. Rüyalar, hülyalar, bilinçaltı.
Sanat, bütün açılımlarıyla, herhangi bir yabancı unsur olan düşüncenin ya da dizgenin güdümünden azad olabildiği nispette kendisidir. Kendine göredir. Özüne yakındır. Onunla barışıktır.
Etik ile estetiğin, akıl ile duygunun, medrese ile tekkenin, vazıh ile müphemin ezeli çatışması.
Muhafazakar Sanat. Sanatın yanına iliştirilen bütün nitelemeler gibi, soğuk, sathi ve iğreti.
Muhafazakar ne demek? Bir şeyleri koruyan, kollayan, onları tarihin dışına çıkarıp muhafaza etmeye çalışan kimse demek. Sanatın korumaya layık gördüğü tek değer: Sancılı bir dimağın eseri olan her düşe ve düşünceye saygı.
Komünist sanat, laik sanat, sağ sanat, sol sanat, dindar sanat, Kemalist sanat, bohem sanat.
Sanat, nitelemesi olmayandır oysa. Muayyen bir iddiası yoktur. Doğaldır, bir başınadır, bir kuş kadar hürdür.
Şiir, hürriyet ister, mimari hürriyet ister, resim hürriyet ister, sinema hürriyet ister, roman zaten “hürriyet ülkesi”.
Hele manifesto! Bütün dış müdahalelerin en yamanı, en kayganı, en tehlikeli olanıdır. Sanat ve Manifesto: Güney ile kuzey kadar, Faust ile Mefisto kadar, hak ile batıl kadar uzak birbirine.
Muhafazakar ya da laik kaygı ile kaleme alınmış olan hikaye ve romanlara azıcık göz gezdirmek bile durumun vehametini anlamak açısından yeterli sanırım.
Şule Yüksel, Bahadıroğlu, Hekimoğlu, Sepetçioğlu, Şenlikoğlu… Yakup Kadri, Halide Edip, Orhan Kemal…
Bunları kim okuyor? “Muhafazakar Sanatın Manifestosu” ile gündem yapan “Aşina Güzeller” yazarının bile bunları okuduğuna, okunmaya değer bulduğuna, sanat kategorisi içinde değerlendirdiğine ve başkalara tavsiye ettiğine kani değilim. Gerçi birincilerin sanatı vasıta yaparak İslami değerleri geniş kitlelere anlatma ve duyurma çabası her şeyin üstünde takdire şayan yüce bir niyet. Ama olan güzelim sanata oluyor. Ortada kıyılan, doğranan ve dahi buharlaşan sanat oluyor.
Çünkü konuşan muhayyile değil, muhakeme; sezgi değil, akıl; düş değil gerçek; kısacası sanat değil, ideoloji. Kanun. Ahlak.
Sözün özü: “Eğer kelimelerin haysiyetini korumakta ısrar edeceksek açıkça ifade etmekten niçin çekinelim. Sanatın değil sadece, sanatçının da muhafazakarı olmaz. Çünkü tahayyülün korunması zorunlu sınırları olmaz.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.