Misafir Kalem
Semavi dinlerin ibadet dilleri ve Arapça
Müfid Yüksel'in yazısı
Edyân-ı semâviyyeye ait kutsal-dinî metinler ya vahyedildikleri ya da yazıya geçirildikleri dillerde olurdu.
Musevilikte dinî-tarihi metinler İbranice olduğundan ve bu din Beni İsrail/Yahudî kavmine mahsus olması hasebiyle lisan bu kavimle mahdud kalmıştır.
Hristiyan topluluklara gelince, Hz. İsa’nın (a.s) ana dili ve Vahiy İncilinin dili o dönemde Suriye ve Filistin’de yaygın konuşma ve yazı dili olarak kullanılan Arâmca’ydı. Ancak daha sonraki asırlarda Hristiyanlığı kabul eden topluluklarda, Hz. İsa’ya, Rabb/İlâh veya Rabb’ın Oğlu (Uknûm-ı Selâse) olarak inanıldığından Hristiyanlığı kabul eden Constantin zamanında Romalılarca İznik konsüllerinin akabinde Kitâb-ı Mukaddes (Bible) olarak belirlenen kanonik inciller/Yeni Ahit (Matta, Yuhanna, Luka, Markos) bu inanç çerçevesinde Hz. İsa’nın hayatı ve sözlerini içermekte olup ve bunları kaleme alanların dili ile yazıya geçirilmişlerdir.
Roma imparatorlunun dili Latinceydi ancak Doğuda Helenistik devirden gelen eski Yunanca da yaygındı. M.S 395’te Roma İmparatorluğu, Roma ve İstanbul merkezli olmak üzere, Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılınca, Batı’da Latince yazı dili olarak kullanılmaya devam ederken doğuda, daha doğrusu artık Bizans’ta Yunanca/Rumca yazı dili olarak yaygınlık kazanır. Her iki merkezin kiliseleri Katolik ve Ortodoks olarak ayrıştığında kutsal metinlerin/kanonik incillerin dili de bu bağlamda ayrıştı. Kanonik inciller Hristiyan toplulukların bağlı oldukları kiliselerin benimsediği dillerde yazılıp okundu. Roma Latin Katolik Kilisesi Kutsal Metinleri Latin dili ile okuyup yazmakta, ibadetleri/âyinleri bu dille gerçekleştirmektedir. Rum Ortodokslar, Kutsal metinleri Yunanca’dan okuyup yazarken, ibadet/âyin dili Yunanca iken diğerleri Ermenice yahut Süryanice vs. dillerde okuyup yazmakta, ibadetlerini bu dillerde gerçekleştirmekteydiler. Bu bağlamda, Hristiyan topluluklarda kutsal metinler tek ve ortak bir dilden okunmamaktadır. Hatta Hristiyan topluluklar Kutsal olarak kabul edip Kitab-ı Mukaddes’e (Bible) dahil ettikleri Eski Ahit (Tevrat, Zebur/Mezâmîr vs..) metinlerini de kendi kiliselerinin dillerine çevirdiler.
Helenistik dönemde Balkanlar ve Anadolu’da Yunanca, Batı’da Roma imparatorluğunun egemen olduğu dönemde Anadolu ve Akdeniz havzasında dahi Latince ortak yazışma dili olmuştur. Hatta Anadolu’da antik çağdaki kitabelere bakıldığında Helenistik dönemde Antik Yunanca’nın, Roma dönemine ait eserlerin kitabelerinde Latincenin kullanılmış olduğunu görürüz. Ortaçağda ise, Bizans İmparatorluğu hinterlandında Yunanca/Rumcanın, daha batıda, Batı Avrupa’da ise Latince’nin ortak yazışma dili olarak kullanılmış olduğu müşahede edilir.
Müslümanlıkta ise Kur’an-ı Kerîm, Vahy-i Celîl, Ayet-i Kerimelerde de beyan olunduğu gibi, Hz. Resul-i Ekrem’in (S.A.V) lisanı olan Arapça nâzil olmuştur.
“Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. Onu, senin kalbine uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça ile Rûhulemîn indirmiştir." (Şuarâ 26/192-195),
“İşte, sakınsınlar yahut hatırlamalarını sağlasın diye onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda uyarılarımıza tekrar tekrar yer verdik.” (Taha 20/113),
“İşte sana, Ümmülkurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman ve hakkında asla şüphe bulunmayan toplanma gününün dehşetini haber vermen için böyle Arapça bir Kur’an vahyettik” (Şura 42/7)
Kutsal metin olarak sadece bu dilde okunup yazıldığı ve Arapça dışında farklı bir “ibadet lisanı” mümkün olmadığından/olamayacağından Hristiyanlıktaki gibi bir ayırım ve tasnif söz konusu olmamıştır. Bundan dolayı Arapça, İslam dünyasında ortak yazı/yazışma dili olarak geliştiği gibi, Farsça başta olmak üzere Müslüman toplulukların kendi lisanları Arabi harflerle yazılıp okundu.
Alem-i İslâm’da, “İbâdet dili”, İlim dili Arapça olup, bu anlamda metinler Arapça yazılıp okunmuştur. İslam dünyasında Mağrib’den, Orta Asya ve Güneydoğu Asya’ya kadar bu şekilde olmuştur. Yanı sıra, Farsça gibi önceki medeniyetlere ait yaygın diller de kendi konumlarını korumuş ve daha da yaygınlaşıp, yazı dili olarak da gücünü korumuştur. Çünkü, Arapça’nın ortak yazı/yazışma dili, Lingua Franca olarak gelişmesi, modern dönem ulus-devletlerdeki gibi, herhangi bir dayatma veya yasaklara dayanmamaktaydı.
Başta Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça lisanı üzere olması, buna istinaden Sünen-i Seniyye/Hadis-i Şerif metinleri ve diğer dinî/ilmî metinlerin Arapça olması hasebiyle bu şekilde yaygınlık söz konusu olmuştur.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.