Afife ARTIK
Şeriatı hâkim kılacak üç hakikat
Bediüzzaman Said Nursî eski Said döneminde kaleme alıp Risale-i Nur’un telifinden sonra Risale-i Nur Külliyatına dâhil ettiği Muhakemât adlı eserinin başında üç hakikatten bahseder.
Bu üç hakikat, dünya üzerinde şeriatın hâkim-i mutlak olmasının önündeki sekiz hâli ortadan kaldıracak hakikatlerdir. Önce hakikatleri sıralayalım sonra kısaca anlamlarına ve bu hakikatler ile def olacak sekiz emre bakalım inşallah.
Hakikatler bunlardır:
1-Meyl-i taharri-i hakikat
2-Muhabbet-i insaniyet
3-Meyl-i insaf
Meyl-i taharri-i hakikat; hakikati araştırma arzusudur. (Arzu kelimesinin meyil kelimesini tam karşılamayacağı âşikardır elbet fakat yöneliş gibi daha kulağı tırmalayan kelimelere tercih ettim. Esasen insanın fıtratında bulunan istidat çekirdeklerinden biridir hakikati arama meyli.)
Hakikati araştırmak; dilden dile gezip de bir hakikate dayanmayan sözlere itibar etmemeyi netice verir. Safsatayı, söylentiyi, asılsız iddiaları tard eder. Elmaslarla dolu bir hazine sandığın içine her nasılsa karışmış olan camları temizler.
İnsaniyet muhabbeti kendisine şiddetle ihtiyaç olup izahına fazla hâcet olmayandır. Zira kalbde vahdeti ile duran bir şeyin dilin kesretli kelimeleri ile izahı (ilhama mazhar olmayanlara) kolay değildir. Muhabbet kalbin amelidir. Akılla ve akla hitap eden kelimelerle izahı letafet ve besatetine uygun olmayabilir.
Meyl-i insaf ise en basit ifadesi ile zulmetmemektir. Adaletli olma azminde bulunmaktır.
Bu üç hakikat, şeriatın mutlak hâkim olmasına mâni olan sekiz emri zir-ü zeber edecektir. Şeriatın mutlak hâkim olmasına mani olan sekiz emrin biri hem yabancılarda hem bizdedir, dördü ecnebilerdedir (yabancılarda) üçü de bizdedir.
Bizdeki mâniler bunlardır:
1-İstibdâd-ı mütenevvi
2-Ahlaksızlık
3-Müşevveşiyet-i ahvali ve ataleti netice veren yeis.
Çeşit çeşit baskılar (zenginin fakiri, âlimin cahili, âmirin memuru adetâ kendine esir eder derecede ezmesi) ve ahlaksızlık ve ümitsizlik şeriatın gâlib olmasına mâni olmuştur. (Elbette şeriatın Allah’ın kanunları olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Safsatalar ve hurafeler ile şeriat kelimesine çok hücumlar olmuş, şeriatın hakikatine olan düşmanlık, onun kelimesine bile tahammül edememe hastalığını netice vermişti. İnşallah bu geçmişte kaldı.)
Yeisin tembellik ve karmakarışık halleri netice vermesi çok misallendirilebilir elbette. Bediüzzaman’ın eski Said eserleri içinde “Deva-ül yeis” adlı güzel bir makalesi vardır. Yeis yani ümitsizlik hastalığının devasını anlatıyor.
Şeriatın mutlak galip olmasına mani olan şeyler yabancılar için bunlardır:
1-Taklit
2-Cehalet
3-Taassub
4-Kıssislerin riyaseti
Elbette bu sebepler ve bunların şeriatın galebesine mâni olması uzun ve ciddi ve misallendirerek incelense çok güzel olur. Bunu bir yabancının yapması, en azından yabancılar ile bir müddet yaşamış birinin yapması çok da isabetli olur.
Biz kelimelerin manaları üzerinde durabiliriz ama bu kelimelerin ifade ettiği manaların ne cihetle ve nasıl şeriatın galebesine mâni olduğunu anlamak başka bir şey. Elbette ilk nazarda bile bunların şeriatın ruhu ile barışıp bağdaşamayacağı ve şeriatın olduğu yerde bunların hâkim olamayacağı, nitekim Asr-ı Saadette bunların kendilerine yer bulamadıkları âşikardır.
Malumdur ki taklit; bir şeyi içselleştirmeden, özümsemeden, en azından iltizam mertebesinde sahiplenmeden şeklen ona uymak demektir. Özünü ruhunda taşımadan şekil ve kalıp olarak bir şeyi uygulamak, hayatın içine taşımak içiyle dışını uyumsuz hâle getirir ki şeriatın madde ile manayı, öz ile kalıbı senkronize eden ruhuna zıttır.
İslamın en büyük düşmanının başka bed bir tabir ile değil de “Ebu Cehil” ile tarif edilmesi de işaret ediyor ki ilmi, düşünmeyi, araştırmayı, tefekkürü emreden şeriat cehaletle aynı yerde hakikati ile bulunmaz.
Taassub ise safsatayı doğuran; ilmen bir isbat ve îzahı olmaksızın bir şeyi “olmazsa olmaz” olarak kabul etmek hâlidir. Ne olursa olsun ve şartlar değişip rüzgar başka yönden esmeye başlasa da bir şeyi ne bahasına olursa olsun, hikmete bakmayıp ölçüp biçmeden sahiplenerek koynunda tutmak demektir.
Kıssislerin riyaseti ise; din adamlarının reisliği, hüküm koyucu ve emredici makamda bulunmaları demektir. Engizisyon mahkemeleri bu reisliğin en belirgin olduğu zemindir diyebiliriz. Dünyanın yuvarlak olmadığına bile hükmetmişler ve buna karşı çıkanı öldürecek kadar ileri gitmişlerdir.
Şeriatın dünyada mutlak hâkim olmasına mâni olan ve hem yabancılarda hem de bizde bulunan ise budur ki:
“Bazı zevahir-i İslamiyet ve bazı mesail-i fünun ortasında hayal-i bâtıl ile tevehhüm eylediğimiz müsademet ve münakazattır.”
Yani; biz de ecnebiler de zannetmişiz hem de hayal-i bâtıl ile vehmetmişiz ki; İslamiyetin bazı zahir meseleleri ile fenlerin bazı meseleleri birbiri ile çelişiyor çakışıyor, birbirini yanlışlıyor.
Halbuki kendi yarattıkları hakkında en derin ilme sahip olan (Yaratan yarattığını bilmez mi!) Allah hiç mümkün müdür ki o yarattıklarına yani kendi yaratmasına ve onlarda koyduğu kanunlara zıt bir şeyi kullarına emretsin.
Fenler Allah’ın yarattıklarını inceliyor ve şeriat da Allah’ın kanunları, emirleridir. Fenler ile şeriatın uyuşmadığını vehmetmek Allah hakkında öyle bir su-i zandır ki; Allah’ın (hâşa) kelam sıfatı ile irade sıfatının birbirine zıt, uyumsuz olduğunu iddia etmek manasına gelir. Bu duruma inanmak da itikadî açıdan ciddi bir problemdir.
Fenlerin Allah’dan kopuk bir şekilde anlatılma çabası Bediüzzaman’ın lahika mektublarında dikkat çektiği “purutlaştırma” çabası yani; dini hayatın dışına itme, sadece zikirhâneler ve sohbet mekanlarına hapsederek sosyal hayata hükmetmesine mâni olma gayreti için de kullanılan bir araçtır.
Evet bu parlak üç hakikat yani; hakikati araştırma meyli ve insaniyete muhabbet ve insaflı olma meyli inşallah şeriatın hâkim olmasına şimdiye dek mâni olan bu sekiz emri ortadan kaldıracak ve istikbalde hakikat-i İslamiyet mutlak hâkim olacaktır. Bediüzzaman Muhâkemat eserinde bu müjdeyi veriyor.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.