Şiir bizim neyimiz olur?

Şiir bizim neyimiz olur?

Mustafa Oral'ın yazısı....

Şiir çevrelerinde “Büyük şiirin kuralı yoktur” şeklinde genel kabul görmüş bir kanı olsa da usta şairlerin bile hemen her şiirinin büyük şiir olmadığını hatırlarsak şiirin nispeten öğrenebilir bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Elbette şiir sadece kuramlarla ve kurallarla yazılmaz. Şiir her şeyden önce kelimelerle yazılır. Ne var ki kelimeler de şiire dönüşürken kuram ve kural haline gelmezler mi? Hatta çoğu kere büyük şiir kendi kuralları ve kuramları ile gelmez mi?

Şiirin kuramlarından ve kurallarından söz ediyorsak iyi bir şiirin o güne kadar ki dünya şiir birikiminin bir özeti olduğunu kabul ediyoruz demektir. Bunun yanlışlığını iddia eden kişiler dünyanın merkezine kendi şiirini koyup, şiirin kendileri ile başlayıp, kendileri son bulduğunu düşünen kişiler olmalı.

Bu gün edebiyat dergilerinde şiirleri yayımlanan bazı şairlerin, hatta şiirlerini kitaplaştıran bir çok şairin şiir üzerine yazılan şeylerle pek ilgilendiğini söyleyemeyiz. Yine geçmişte yaşamış usta şairleri yeterince okumadıkları gibi, kendi dönemlerindeki şairleri de okumadıkları bir gerçek. Bundan dolayıdır ki günümüzde bir çok şair genelde şiirin, özelde de Türk ve dünya şiirinin geldiği noktadan habersiz. Durumun böyle bir hal arz etmesinin en müessir nedeni şüphesiz bu konuda yayımlanan çalışmaların yetersizliğidir.

Ankara Üniversitesi Yeni Türk Edebiyatı Profesörü Nurullah ÇETİN böyle bir eksikliği giderici bir çalışma yayımladı: “Şiir Çözümleme Yöntemi”. Günümüz şairleri ve şiirlerle ilgilenenler için kaynak niteliği taşıyan kitap Edebiyat Otağı Yayınları tarafından çıktı.
Nurullah ÇETİN çalışmasını esas itibariyle “şairler neyi, nasıl ortaya koyuyor?” ve “ne, nasıl sorulmuş?” sorusuna bağlı kalarak kuruyor. Yerli ve yabancı kaynaklar üzerinde yaptığı incelemelerden elde ettiği verileri bir sistem halinde tasnif ediyor. Bunların kısaca tanımlarını verdikten sonra Yunus Emre’den Necip Fazıl’a, Hilmi Yavuz’dan Ali Günvar’a, İsmet Özel’den Hayriye Ünal’a kadar bir dizi şairle konuyu örneklendiriyor.
ÇETİN şiiri ve şiirin serüvenini içerik, şekil, dil ve üslup ile ahenk olmak üzere başlıca dört bölüm altında inceliyor.

ÇETİN’e  göre şiirde “içerik” kavramı muhteva, içne, iç-öz gibi anlamları karşılıyor. İçerik konu, izlek, düşünce, olay, varlık, duygu, görüntü ve anlam unsurlarından oluşuyor. Konu şiirde bir amaç değildir, araçtır. Şiirin değeri konuyla değil, konuyu işleyiş biçimiyle ölçülür. İzlek konunun şaire özgü bir biçimde görünüşü, yorumlanışı ve değerlendirilişidir ki buna “theme”, “teme” de denir. İzleği belirlemede yardımcı olan en önemli unsur anahtar kelimedir. Mesela Tanpınar’ın şiirinde “rüya”, Ahmet Haşim’in şiirinde “akşam” anahtar kelimelerdir. İzleğin diğer unsuru ise ana örgedir. Bir şiirde vurgulanmak istenen duygu ve düşüncenin etkisini artırabilmek için sık sık tekrar edilen çarpıcı ifadeye “ana örge” denir. Buna “nağme-i asliye” de denir. İçerikte bir diğer unsur da düşüncedir. Buna fikir, fikretme, tefekkür, akletme de denir.

Şiirde düşünce, fikir ve kültür şiiri, dünya görüşü, etken tavır, edilgen tavır şeklinde uç verir. Genel olarak divan şiiri kültür şiiridir. Asaf Halet, Behçet Necatigil, Hilmi Yavuz, Sezai Karakoç gibi şairler tasavvuf kültüründen, Divan edebiyatından, İslam tarihinden yararlanmışlardır. Düşünce şiiri doğacıl, hikemi, mistik, ideolojik ve öğretici şiir gibi başlıklar altında değerlendirilir. Pastoral şiir bizde doğacıl, çobanıl, kırsal şiir olarak bilinen şiirdir. Klasik Türk edebiyatında dogacıl unsurlar daha çok kasidelerin “Bahariyye” ve “Rebiyye” bölümlerinde yer alır. Hikemi şiire hakimane, bilgelik, tefekkür şiir de denir. Türk edebiyatında nasihatname, pendname, siyasetname gibi türlerde ve rübai, terkib-i bent, terci-i bend gibi nazım şekilleriyle yazılmış pek çok şiir hakimane şiir tarzına örnektir. Yunus Emre, Mevlana, Fuzuli ve Nabi önemli hikemi şairlerdir. Bu tarz şiirde Nabi belirgin bir etkiye sahip olduğu için buna “Nabi Mektebi” de denir. Hikemi şiir içinde değerlendirilebilecek bir başka şiir tarzı da metafizik şiirdir. Metafizik duygulara değil akla dayalı hakikat bilgisidir. Genelde metafizik ile mistik şiir birbirine karıştırılır. Mistik şiir hrıstiyan kaynaklı şiirdir. Bir varlığı, olguyu, olayı, durumu fiziksel ve akli kanun ve ilkelerle değil, soyut derinlikleri, iç yüzleri, manevi özleri ile açıklamak ve onların işaret ettikleri, simgesel olarak belirttikleri sırları keşfetmektir. İslam mistisizmine tasavvuf denir. Fakat İslam mistisizmi dinin sınırları içinde kalan, ancak dışsal kayıt ve şartları aşan psikolojik ve metafizik yaşayış tarzıdır. Bu anlamda Asaf Halet, Sezai Karakoç ve Ali Günvar’ın bazı şiirleri mistiktir. İdeolik şiir mistik şiirin karşında durur. Politik, siyasal şiir olarak da bilinir. Marksist ideolojiyi temel alan bu şiir anlayışı bizde ağırlıklı olarak Nazım Hikmet’le başlamış ve 1960 sonrası dönemde yaygınlaşmıştır. Çetin’e göre İslamcı ideolojinin en güçlü ve başarılı şairlerinden birisi İsmet Özel’dir. Öğretici şiir fikir şiirin en alt ve basit düzeydeki boyutunu oluşturur. Tevfik Fikret’in Şermin’i buna örnektir.

Bazı şairler şiirlerinde olay örgüsüne önem verirler. Bunlar tahkiye üslubunu yani şiirsel öykülemeyi tercih ederler. Asaf Halet’in “İbrahim” şiiri buna güzel bir örnektir. “ibrahim  içindeki putları devir / elindeki baltayla / kırılan putları yerine / yenilerini koyan kim /.../ güneş buzdan evimi yıktı / koca buzlar düştü / putların boyunları kırıldı / ibrahim / güneşi evine sokan kim”. Varlık şairin şiirinde kendisinden söz ettiği, yer verip ele aldığı, dış dünyada görülen maddi varlıklar, tabiat ve eşyadır. Şiirde varlığa birkaç türlü yaklaşım söz konusudur. Bunlar  tecelli açısından bakış, panteist, materyalist, sezgici/idealist, sanat yapma amacı, ilham kaynağı, çocuksu duyarlıklı yaklaşım olarak sıralanabilir. Panteizme tümtanrıcılık da denir. Tanrı ile evreni bir bütün olarak algılayan felsefi yaklaşımdır. Dranas’ın “Maşar Dağı” şiiri buna örnektir. Materyalist şiir yaklaşımında Nazım Hikmet “Güneşi İçenlerin Türküsü” adlı şiirinde “Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden yaratıldık.” diyerek salt somut maddeyi esas alır. Türk şiirinde sezgici/idealist yaklaşımın en iyi temsilcisi Tanpınar’dır.

Çocuksu Duyarlık Yaklaşımında şairin duyarlılığına saf, ön yargısız, çocuk hayret ve hayranlığı egemendir. Buna naif gerçeklik de denir. İçeriğin diğer bir unsuru da duygudur. Şiirde iyimser/yumuşak duygular denilince umumiyetle yaşama sevinci, ümit, aşk gibi duygular, kötümser  duygular denilince gurbet, yalnızlık, korku özellikle de ölüm korkusu akla gelir.

Şiirde görüntü şiirin görme duyumuza hitap eden boyutudur. Nesnel görüntü fotoğrafik görüntüdür. Öznel görüntü resimsel ve hayali görüntü olarak ikiye ayrılır. Yahya Kemal’in bazı şiirleri böyle bir nitelik taşır. Şiirin en can alıcı noktası şüphesiz soyut görüntüdür. Soyut görüntü imge, benzetme, eğretileme, kişileştirme, mecaz-ı mürsel, karşıtlığa dayalı imge üretme, simge gibi öğelerden oluşur. Şiirde görüntünün önemli bir unsuru da portre şiirdir.  Bu konuda en başarılı şair olarak Arif Ay gösterilebilir. Arif Ay’ın Necip Fazıl için yazdığı “üstad” şiiri buna örnektir: “tüm inanmışların haritasıdır yüzün / işgal ve talandan sonra / bir tarih ki her sayfası yalan-dolan sahte kahramanlar ve filan / bir bir düşürüp maskelerini / öfkesini alanlarda dağ gibi gezdiren yürek / sen şiire sığmadın, sığmazsın / Necip Fazıl Kısakürek...”. Günümüz şiirinin en tartışmalı konularından birisi şiirde anlamdır. Tartışmalar hangi boyutta olursa olsun hemen herkes için genel kabul görmüş bir gerçek var ki o da şiirde anlamın şair ve okuyucu tarafından ortaklaşa üretilen bir ürün olduğudur.

Şiirde şekle, form, biçim, dış kalıp, dış yapı, çerçeve, şiirin kompozisyonu da denir. Şekil şiirin iç ve dış unsurlarını birbiriyle anlamlı bilgilere sokarak estetik bir kompozisyona kavuşmaktır. Şiir mısralarla yazılır. Mısralar da kendi içlerinde belirli bir düzene girerek nazım şekillerini oluştururlar. Türk şiiri nazım şekilleri üç yönde ilerlemektedir. Geleneksel yerli nazım şekilleri, yabancı edebiyatlardan alınan nazım şekilleri ve serbest nazım şekilleri. Her ne kadar bu gün ki Türk şiiri şekli anlamda nispeten özgün bir yerde duruyorsa da bir dönem özellikle yabancı edebiyat şekillerinin Türk şiirini etkilediğini hatırlatmaya gerek yok.

Şair şiiriyle yeni bir “dil” oluşturur. Bunu gündelik dilden devşirdiği kelime ve kavramlara müdahale etmek suretiyle gerçekleştirir. Bu durum kendini “dil sapmaları” şeklinde gösterir. Dil sapları denilince ilk elden yazım, ses, kelime, ifade, dilbilgisi sapmaları ile ödünç metinler akla gelir.

Üslup biçem, şive, tavr-ı ifade, anlatımbilim, anlatım özgeliği gibi anlamlara gelir. İyi bir şairde her şeyden önce kendine özgü, yeni, özgün bir üslup aranır. Şairin üsluba söz oyunlarıyla mı, yoksa fikirlerle mi ulaşmaya çalıştığı önemlidir. Yine üslubun özgün, canlı, renkli ve hareketli mi yoksa kuru ve yavan mı kaldığı önemlidir. Türk şiirinde belli başlı üslup türleri gerçeküstücü, hiciv, hitabet, iç konuşma, karşılıklı konuşma, lirik, mizah, övgü, soyutlama, şaşırtma, tasviri, yakarış ve yalın üslup olarak sayılabilir. İkinci yeni şiiri umumiyetle gerçeküstücü üslupla yazılmıştır. Hiciv üslubu en güzel şekilde Tevfik Fikret, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet tarafından dillendirilir. Necip Fazıl “günün İnsanı” şirinde insanın yozlaşmasını “tırnağı pençe, dili ok, ağzı kan çukuru / yasak dedin mi, çözük kör nefsin uçkuru” mısraları ile hicveder. Lirik üslup süslü / şairane üsluptur. Tarih boyunca gerçekçi şiirin saldırısına maruz kalmıştır. Oysa Yahya Kemal, Ahmet Haşim gibi gerçek şairler bu üslubu tercih eden şairler arasından çıkmıştır.

Ahenk şiirin işitme duyumuza hitap eden kısmıdır. Ses ve ahenk şiiri nesirden ayıran en önemli unsurlardan biridir. Ahengin em önemli faydası şiirin kolayca ezberlenebilmesidir. Şiirde ahengi sağlayan unsurlar, ses yansımaları ve dalgalanmaları ile ses, kelime, ifade, mısra tekrarlarıdır. Sezai Karakoç’un “şehrazat” şiiri buna bir örnektir: “Sen gecenin gündüzün dışında/ Sen kalbin atışında kanın akışında / Sen Şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında / Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın”.

Çetin kitabın sonuna bir şiir kaynakçası koymayı da ihmal etmemiş.

Zeyl: Büyük şiirin kuralı ve yöntemi yoktur, ama usul-erkan, yol-yöntem bilmeden de büyük şiir yazılmaz. Çetin bize bu kitabıyla şirin usul-erkanını ve yol-yöntemini çok güzel anlatıyor.
 
Künye:
Şiir Çözümleme Yöntemi
Edebiyat Otağı Yayınları

 

*Milli Gazete