Sistem neden değişmiyor?

Türkiye 1908’den beri yaklaşık bir asırdır anayasal bir sistem ile idare ediliyor. Osmanlı’yı tarih sahnesinden silenler kendi menfaatlerine uygun olan kural ve kaidelerini devam ettirmekte bir beis bulmamışlardır. Özellikle halkın üzerinde baskı ve hâkimiyet sağlayan uygulamalar hemen hemen olduğu gibi devam etmiştir. Örneğin; Osmanlıdaki aşiret yapısı pek fazla değiştirilmemiş, bürokratik anlayış, halka tepeden bakma, hesap vermeme tavrı cumhuriyette de devam etmiştir.

Bilhassa şeflik döneminde halk neredeyse zenci vatandaş muamelesine tabi tutulmuş, derdini anlatacak hiçbir merci ve makam bulamamış, zaten şikâyete gittiği zaman da jandarmadan da dayağı yemiş. Gayr-ı resmi tarih bu hikâyelerle doludur. Meselâ; Ankara Kızılay meydanında (ki, bu meydana köylülerin girmesi yasaklanmıştı. Yabancı konuklar geldiği zaman çul- çaput giyimli yerli halkı görmesini istemeyen Ankara seçkinleri, Kızılay meydanını köylülere yasaklamışlardı) devletin vazifelileri tarafından görülen meşhur Aşık Veysel, ‘köylüler buraya gelemez’ gerekçesiyle adamakıllı dövülmüştü. (Türkiye’nin Demokrasi Tarihi. H.Yürük/Sh: 178)

Anayasa uzmanı Doç. Dr. Osman Can’ın ifadesiyle: “Yüzyıllık köhneleşmiş bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistem  hala kurumsal olarak sapasağlam ayakta duruyor. Siyasîlere bürokratlar daha yakın oluyorlar ve bazı şeyleri iktidar onların ağzından duyuyor. Yürüyen sistemin konforuyla hareket ediliyor. Bu da köklü değişim reflekslerini zayıflatıyor. Geçiş aşamasında olduğumuzu düşünürsek yüzyıllık anayasal kültürün zehrine kurban gitmememiz çok önemli. Bu nedenle demokratikleşme irademizi ortaya koyup birbirimizi uyarmalıyız.”

Sayın Can, anayasanın can noktasına parmak basıyor. Yönetim koltuğuna geçenler gerçekten bir müddet sonra o konfora kendilerini kaptırıyorlar. Yukarıdan hükmetmek, emir vermek, saltanat sürmek sistemin devamı için bürokrasiye verilen rüşvetlerdir. Tabii ki, bürokrasiye sunulan bu imtiyaza, bu cazibeye ister muhafazakâr isterse dindar olsun insanın kapılmaması çok zor. İstisna kaideyi bozmaz. Bundan dolayı da sistemi değiştirmekte zorlanıyorsunuz. Sistemden beslenenler değişime karşı hep ayak diretmişlerdir.

Tarihçi Cemal Kutay; “Tarih Her Zaman İbrettir” adlı kitabında sistemin neden değiştirilemediğinin iç yüzünü anlatan bir olay nakleder:
Son Osmanlı Sadrazamı Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa beş defa Sadrazamlık (Başbakan) görevini yapmıştır. Sahilhanesinde bir çeşit sürgün hayatı yaşıyorken devlet idaresini durmadan tenkit ederdi. Bir gün, devrinin meşhur siması Menas Efendi ile sohbet sırasında yine tenkitlerle kendisinden geçmişken, zarif ve nüktedan Menas Efendi dayanamadı:
— Paşa Hazretleri… Siz de iktidarda idiniz. Bu buyurduğunuz kusurları ol zaman niçin islâh etmediniz? diyebildi ve heyecandan nefesi kesik cevap bekledi…

Mütercim Rüştü Paşa güldü:
— Bak Menas Efendi, ne oluyor, dedi. Biz dışarıda iken devlet teknesinin baştan kara olma yolunda bulunduğunu görüyoruz da, içine girdik mi bakıyoruz ki oradakiler rotalarının doğru olduğu inancı içinde vur patlasın, çal oynasın bir hengâmedir gidiyor… Önce zaman zaman diyoruz, ama kâr etmeyince duramıyoruz, bu dayanılmaz âleme ayak uydurarak katılıyoruz, hatta geç kalmışız, ah’la vah’la kaybettiğimiz zamanı telâfi edelim diye bu kervanın başına geçiyoruz… Tenkide de sıra, kervan başılığı kaybettiğimiz zaman geliyor…”

İşte Mütercim Rüştü Paşa ülkemizdeki politikacıların felsefesini ve sistemin neden değiştirilmediğini ciltler dolusu kitaplardan daha veciz bir şekilde açıklıyor. 
Muhalefette iken eleştirenler pastanın başına geçtikleri zaman öncesini unutuyorlar. Sistemin konforuyla hareket edenler ve sistemin kaymağı ile beslenenler elbette kendilerine sunulan imtiyazları altın tepsi içinde halka kolay kolay devredemezler. Bu gerçekten oldukça zor ve köklü değişim için halkın talebini ve iradesini net ortaya koyması gerekir. Onun için sürekli uyarılarda bulunmak gerekir. Yüzyıllık bir süreç içerisinde halk, en uygun dönemi ve konjüktürü yakalamıştır. Bu defa bütün resmi- gayrı resmi müesseseleriyle kendiyle ilgili taleplerini ve vesayetin üstünden kaldırılmasını yüksek sesle dile getirmelidir. Halkından yetki alan siyasiler de artık bu sese kulak tıkamamalıdırlar. 
Unutmayalım ki, halk bu defa da kaybederse, bu demokrasi oyunun telafisi bir daha yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.