Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU
Siyaset/miyaset
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor." Nisa, 58
"Resulüm! Eğer hüküm verirsen, aralarında adâletle hüküm ver. Şüphesiz Allah, adâletli davrananları sever.” Maide, 52
"Hz. Muhammed Arap yarımadasında kurduğu devletin hem başkanı hem de peygamberiydi. O İslam devletini kurmada ve yönetmede çok önemli ilke ve uygulamalarla siyaset dünyamızı erdemli kılacak örnekler sunmuştur.
Devletin başşehrini Medine yapmış, merkezi yönetimi burada toplamıştır. Şehircilik alanında yaptığı uygulamalar Medine’yi medeniyet merkezi haline getirmiştir.
Medeni dediğimiz insan; Medine’deki şehircilik ve bir arada yaşama kültürü olan kimse anlamını kazanmıştır. Medine, diğer şehirlere örnek olacak birçok yeni uygulamanın merkezi olmuştur. Örneğin; şehir meydanları uygulaması ilk Medine’de başlamıştır.
Hz. Muhammed önderliğinde 52 maddelik Medine sözleşmesi ile insanların farklılıkları ile bir arada yaşamalarını sağlayan, ilk devlet anayasası yapılmıştır. Bu anayasa ile Medine’de farklı din ve kültürlere sahip topluluklar, İslam peygamberi döneminde barış ve mutluluk içinde bir arada yaşamışlardır.
Bu ilk devlet anayasanın maddeleri ile farklı inanç ve kültürlerde olan insanlara, inanç ve fikir özgürlüğü, can ve mal güvenliği sağlanmıştır. Bu sözleşme ile Medine’de taraflara hukuki, siyasi, dini, sosyal haklar tanınmıştır. Taraflar zulüm ve şiddete birlikte karşı koymayı kabul etmişlerdir." (As-Der.Org)
*"Şeriatın yüzde 99’u ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nispetinde siyasete bakar; onu da ulü’l-emirler/ yöneticiler düşünmeli." Tarihçe-i Hayat
*"Şeriatın yüzde 90’ı –zaruriyat ve müsellematı diniye - birer elmas sütundur. Mesail-i içtihadiyei hilafiye, yüzde 10’dur. Doksan elmas sütun, on altının himayesine verilmez.” Hakikat Çekirdekleri s,29
*Her müstaid; nefsi için içtihad edebilir, teşri edemez.” Hakikat Çekirdekleri s, 31
*"Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, selef-i salihinden başka siyasetçi ekseriyetçe tam muttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar siyasetçi olamazlar. Yani maksad-ı asli siyasetini yapanlarda din ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer.” Hakiki dindar ise “bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir” diye “siyasete aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye çalışabilir.” Emirdağ Lahikası-2
*Oysa ittihad-ı İslâm, siyasetin en yüksek gayesini teşkil ediyordu ve Bediüzzaman bu gayenin gerçekleşmesini “bu zamanın en büyük farz vazifesi” olarak niteliyordu. (D.H.Örfi)
Üstad Nursi, Münâzarât için şöyle diyor:
*“Elhâsıl, şu kitap, tarafımdan cevap, onların cânibinden suâl etmek vazifesiyle mükelleftir. Hem de siyâset tabiblerine, teşhis-i illete (siyaset doktorlarına hastalığı teşhise) dâir hizmet ile muvazzaftır.
"Din de siyaset de iki cazibedar güçtür!
Tarih boyunca din/ siyaset temel ilişkileri 3 tarzda gelişmiştir.
1-Siyaseti dinsizliğe alet (1924/1950 arası)
2-Dini siyasete âlet (İslamcı/ittihad-ı İslam siyaseti güden iktidarlar (Sultan Abdulhamid dönemi (1876/ 1909) vb.
3- Siyaseti dîne âlet (Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan (ra) dönemleri, kısmen DP iktidar vb)
*"Bu tür değerlendirmeler için, siyasi iktidarın üstünden; en az 25 yıl geçmeli ki sağlıklı ele alınabilsin.
Allah Resulü sav: "İnnemel avalimi bilhavatım"/ “işler sonuçlara göredir” buyurur.
*"Din vahyîdir, ulvîdir, semâvîdir. Arzî ve dünyevî olan siyâsete ve dünya işlerine âlet edilemez. Çünkü din hakîkatleri elmas mesâbesinde, dünyaya ait işler kırılacak cam parçası hükmündedir.
*Ancak bir zamanlar bir kısım dindâr ehl-i siyâset, dini siyâset-i İslâmiyeye alet etmeye çalışmışlardı." (Hutbei Şamiye)
"Ey kardeşlerim! Kırk beş sene evvel Eski Said’in bu dersinden anlaşılıyor ki, o Said siyasetle, içtimayatı islamiye ile ziyade alakadardır fakat; sakın zannetmeyiniz ki o, dini siyasete alet veya vesile yapmak meselesinde gitmiş. Haşa belki (tam tersi) o, bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet ediyormuş ve derdi ki; 'dinin bir (1) hakikatını bin (1000) siyasete tercih ederim.”
* "Evet, o zamanda kırk-elli sene evvel hissetmiş ki, bazı münafık zındıkların siyaseti dinsizliğe alet etmeye teşebbüs niyetlerine ve fikirlerine mukabil, o da bütün kuvvetiyle siyaseti, İslâmiyetin hakaikına bir hizmetkar, bir alet yapmaya çalışmış." (Tarihçe-i Hayat)
*"Din nasihattan ibârettir. Siyaset ise, onu nasihatlikten çıkarır; âlet eder. Mümkün oldukça siyasetle iştigal etmemek, ondan kaçmak en sağlıklı usûldür.
Eğer ilgilenmek kaçınılmaz olursa, “siyaset” dine âlet edilmeli. Zîrâ, din değil siyasete, başka menfaatlere de âlet edilemez. Din siyasete değil, siyaset dine hizmet edecek. O takdirde, siyaseti dinsizliğe âlet edenlere, dinin ulviyeti gösterilmiş olur".
Siyasette Adalet Nasıl Olabilir?
*Siyaset, son derece güçlü bir merkezci güçtür. Aynı ölçüde karşıt bir merkezkaç kuvvetiyle dengede tutulabilir.
"O geniş ve büyük dairede vazife az ve küçük olmakla beraber, cazibedarlık/ çekim gücü cihetiyle meraklıları kendiyle meşgul eder, hakiki ve büyük vazifelerini onlara unutturur veya noksan bıraktırır. Hem her halde bir tarafgirlik meylini verir, zalimlerin zulümlerini hoş görür, şerik olur.' mealinde orada denilmiştir." (Meyve Risalesi 4.Mesele)
Mecelle madde 29: “Ehven-i şerreyn ihtiyar olunur.”
* Yani bir kimse iki şerden, iki meşru olmayan emirden birisini işlemeye mecbur olduğu zaman hangisi ehven ve fenalığı az ise onu ihtiyar edip diğeri terk edilir." (Mecelle)
* "Ehven-i şer, zulmü önlemeye çalışmaktır. Bu ise bir adalet-i izafiyedir.
* Adalet-i izafiye ise, “Küllün selameti için, cüz’i zararları kabul eden, büyük zulüm ve haksızlıkları önlemek için az bir zarara rıza gösteren bir adalet-i nisbiyedir.”
Osman Yüksel Serdengeçti, İstanbul ziyaretlerinde üstad Said Nursi’nin şu görüşünü anlatır:
*“Halk Partisiyle Demokratların mukayesesini yaptı. Halk Partisinin kol kestiğini, Demokrat’ın ise parmak kestiğini, ehven-i şer olduğunu ifade etti. Halk partisine karşı, Demokrat’ı desteklemek lazım geldiğini söyledi.” (N.Şahiner Son Şahitler 2, O.Yüksel Serdengeçti)
Bunun aksini konuşan, yazan nur talebeleri ve başkaları eskiden beri çok olmuştur.
Hatta rahmetli pek muhterem bir abimizin; bir parti iktidarının ilk yıllarında sevinçten söylediği: "bu iktidar ehven şer değil, azamı hayır" sözünü zaman tavzih ve tashih etmiştir.
Bugün ülkemize bütüncü ve kuşbakışı bakanlar; siyasette daima ehven şer kanunun geçerliliğini görürler.
Lakin; şer/ehve-i şer oranları göreceli değişebilir.
Amma peygamber veya mehdi, mesih iktidarda değilse; siyasetin bu temel kanunu en azından en son toplamda, açık hükmünü icra eder.
En azından müslüman ülkelerde; yüzyıllarca; adaleti izafi/ ehven-i şer kanunu daima hükümfermadır!
“İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.” (Emirdağ L-2)
Bu oranı bulmak mümkün mü?
Değilse anlamı ne?
*Mümkün değilse; ittihadı İslam partisi iktidar olmamalı fakat ehven-i şer parti takip edilip yüzde 60/70 için çalışmaya devam etmeli.
Zaten yüzde 60/ 70 oranı yakalanınca iktidara geçer, geçmeli demiyor, geçebilir diyor.
Yani geçmesi şart ve mecbur değil.
Neden?
Çünkü ittihadı İslam/ İslamcı dindar partinin; son tahlilde İslam’a net faydası belirsizdir. Genelde attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmez, insanlık tarihi şahittir.
Lakin Müslüman bir toplumda; mütedeyyin/ sağlam dindar oranı; yüzde 60-70 oluşturulabilirse; İttihad-ı İslam'a giden yolun taşları da döşenebilir.
'Üstad Bediüzzaman; İttihat Terakki ve İttihat-ı Muhammedi ile doğrudan veya dolaylı ilişki içerisindeydi, gazetelerle (Volkan vb.) yön vermeye, hatalı yönlerini engellemeye çalışıyordu.
Siyasetin tamamen dışında olduğu söylenen Cumhuriyetin ilk döneminde (CHP iktidarı) siyasi unsurlarla organik anlamda ilişkisini koparmış olsa bile, idarecilere / bazı bakanlara mektup ve risalelerde şeri politikalar teklif ediyordu; (Vela teziru ayetinin siyasi anlamı, ırkçılığın zararları vb). (Tarihçe-i Hayat)
***
*Bir Nur talebesi kendi içtihadıyla siyasete girebilir. Ancak bunu Risale-i Nur namına, Risale-i Nurun temsilcisi imiş gibi yapamaz. (Emirdağ Lahikası s.157)
*"Her müstaid/ yetenekli adam; nefsi için içtihad edebilir, teşri edemez"./ İçtihadını genelleştirip kural yapamaz. (Hakikat Çekirdekleri s, 31)
* Nur talebesi tek başına siyasete soyunduğu zaman; ne toplum tarafından (nurculurın adamı gibi) algılanmalı ne de kendisini böyle deklare etmelidir.
Bu şahsi teşebbüsün, algıda inandırıcı olması son derece önemlidir.
*"Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i istinat olur. Fakat siyaset hesabına değil, belki Nurların intişarı ve maslahatı hesabına, bazı kardeşler, Nurlar namına değil, belki kendi şahısları namına girebilir.” (Emirdağ Lahikası)
*Aksi taktirde; hem hataları Risale-i Nura mal edilebilir, hem de muhalifleri Risale-i Nura hasım olabilir. Siyasete ancak kendi namına girebilir.
Nur talebesinin temel amacı; siyaseti din, vatan, millet, adalet, hukuk, insan hakları, müsbet milliyet, dikta ve ırkçı karşıtlığı ve siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı; mücadele bağlamında olmalı, olabilir.
*Amma insanın ağzı çuval değil ki büzesin. Herkesin dili var konuşur.
Sıfır Siyaset Olabilir mi?/ Siyasi Görüş Saklanabilir mi?
"Bir şey haddini aşarsa zıttına döner." (Hakikat Çekirdekleri)
"Fıtrat fıtri olmayanı reddeder."
* Sayısız hayat tecrübeleri bize bu sosyal yasaların doğruluğunu ispatladı.
* Bir kere siyasi de olsa; görüşünü gizlemek, düşünce ve fikir hürriyetine zıt.
* Ayrıca; siyasi görüş; bir suç, bir günah, bir hainlik değil, tam tersi medeni insanlık, vatan, millet duyarlığı ve sorumluluktur.
* Her şeyin aşırılığı, usül üslup hatası vardır, bu da apayrı bir şeydir.
* Bir pirizin, kaynayan çaydanlığın da riski vardır.
* Böyle diye siyasi görüş açıklamanın riskini göze almayan çağdaş ve medeni insan olabilir mi?
* Eski zamanda bazı seçkin insanlar, dar çevrede bu gizlemeyi yapabilir.
* Lakin bu tavır bugün ne örnek alınır ne övülür ne de gerek vardır.
* Siyaseti gizlemenin faturasını millettçe; fedö'de (fetullahçı darbe örgütü) gördük!
* Atalarımız “açık yaraya kurt düşmez” der. Üstad, "en büyük hile hilesizlik, mert olan yalana tenezzül etmez, gizlemek hiledendir" buyurdu.
Siyasette Teori/ Pratik Farkı
* Hiçbir şey yazıldığı gibi anlaşılmaz ve yaşanmaz.
* Hiçbir sözü muhataplar; konuşanın anladığı şekilde anlayamaz.
* Bu siyasette de geçerlidir. Hatta siyasette çok kere "mana ile telaffuz birbirinin zıttı" olarak düşünülüp anlaşılabilir.
* Siyasetçi; özgürlük derken kafasındaki özgürlüğü, istediği insanları kastederek söyler, halk genel ve yüzeyden anlar.
* Bir toplulukta bir şey; rastgele bolca konuşuluyorsa, o şey ya yoktur veya değerini yitirmiştir. Adalet, eşitlik, hak-hukuk gibi.
* Üstad ve Sözler'deki siyasi prensip ve ölçülerde; muhakemeli ve çok boyutlu düşünenler için anlaşılmaz değildir.
* Lakin kişi Nurcuyum deyip, niyet, nazar ve fikrini değiştirmeden "ha/vet" diyorsa, açık gerçek bulanık görünür.
* Herkes gözlük ve aynasının derece ve rengine göre görür.
* "Risale-i Nur, sadece iman dersi değil, içtimai ders de verir."
*Vahdeti iman, vahdeti içtimai de ister." (Hizmet Rehberi)
*"Halbuki Risale-i Nur hayatı içtimaiyenin kanunlarını da ihata eden dinin geniş dairesinden bahsetmez. Belki asıl mevzuu ve hedefi, dinin en has ve en yüksek kısmı olan imanın erkân-ı azîmesinden bahseder." (Tarihçe-i Hayat)
* Yukardaki iki parağraf tarihin akışı ve dönüşümü zemininde ele alınması şarttır.
* Ayrıca tek boyutlu tek zamanlı ve teorik düşünenler elbet bu; çok katlı çok boyutlu sosyolojik gerçeği algılayıp anlayamaz!
*Hatta bu gibi derin ve köklü hakaik; tahkik ve taharri sahibi takımlarca masaya yatırılıp çalışmayı bekliyor.
***
* "İman malı umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik giremez."
* "Sakın sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın”, demekte “Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek” İlahi düsturunun yerine “siyaset için sevmek siyaset için buğz etmek” tarzında şeytani düsturu kabul etmemeleri ve uymamalarını söylemektedir. (Kastamonu Lahikası)
* Evet, bu zamanda siyaset, kalbleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalb ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.
* Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen gelen musibetten hissedardır, azap çekiyor, perişandır.
Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet, rahmet-i umumiye-i İlahiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhâniyeden habersiz olduğundan, nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlık cihetiyle, kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyle dahi müteellim olup azap çekiyor.
Çünkü, lüzumsuz ve mâlâyâni bir surette vazife-i hakikiyelerini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalara ve kâinatın hadisatına merakla dinleyerek, karışarak ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler..." (Kastamonu Lahikası)
* "Kur'an bizi siyasetten men etmiş, ta ki elmas gibi hakikatleri, ehl-i dünyanın nazarında cam parçalarına inmesin."
* "Bu alakasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: mesleğimizin esası olan ihlas bizi men ediyor.
*Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkureler sahibi/ideolojik adamlar/ sahibi, her şeyi kendi mesleğine alet ederek, hatta dinini ve uhrevi harekatını da o dünyevi mesleğe bir nevi alet hükmüne getiriyor.
* Halbuki, hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kainatta hiçbir şeye alet olamaz. Rıza-ı İlahiden başka bir gayesi olamaz.
* Halbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengamında bu sırr-ı ihlası muhafaza etmek, dinini dünyaya alet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır." (Kastamonu Lahikası)
Siyaset ve Şeytandan Allah'a Sığınmak!
* "Hatta Eski Said o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki:
* Bir salih alim kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münafığı hararetle sena etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkid ve tefsik/ fasık etti.
* Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lanet edeceksin.”
* Bunun için Eski Said: 'Euzü billahi mineşşeytanı vesssiyaset'/ şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah' a sığınırım" dedi. Ve otuz beş seneden (1918- 1953) beri siyaseti terk etti." (Hutbe-i Şamiye haşiye s, 52-53.)
'‘Euzubillahi mineşşeytani vessiyaset- deyip, siyaset topuzunu attım, iki elimle nura sarıldım." (Mektubat)
***
Aziz, sıddık kardeşlerimiz Ziya ve Abdülmuhsin,
(Millet ve İslam Demokrat Partisine meyilleri münasebetiyle)
Üstadımız diyor ki:
"Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim arkadaşım ve Sebilürreşad'da makale yazan ve şimdi vefat eden çok kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir kardeşimdir.
Ve Nurun bir hâmisidir. Ben vefat etsem de, Eşref Edip Nurcular içinde bulunmasıyla büyük bir teselli buluyorum. Fakat Nur Risalelerinin ve Nurcuların siyasetle alâkaları yok.
Ve Risale-i Nur, rıza-i İlâhîden başka hiçbir şeye âlet edilmediğinden, mümkün olduğu kadar Risale-i Nur'un mensupları, içtimaî ve siyasî cereyanlara karışmak istemiyorlar.
Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruh u canımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz—fakat siyaset noktasında değil.
Çünkü iman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost-düşman, derste
İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost, düşman derste fark etmez. Halbuki siyaset tarafgirliği bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır.
Halbuki siyaset tarafgirliği, bu mânâyı zedeler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz işkencelere ve sıkıntılara tahammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset topuzuna el atmadılar." (Emirdağ Lahikası)
Üstadla görüşüp konuşan Emirdağ Nur talebelerinden Hamza Emek anlatıyor:
"1950’ye kadar Üstad’ın hep imanî derslerini, sohbetlerini dinlemiştik. Siyasetten, partilerden hiç ama hiç bahsetmiyordu.
Bu tarihten sonra ise, siyasî, içtimâî sohbetlere de başladı. Biz önceleri çok şaşırdık. Sebebini, hikmetini anlamakta zorluk çekiyorduk.
“Hazret-i Üstad, birgün beni ve Mehmet Çalışkan’ı çağırdı, aynen şunları söyledi:
‘Bakın kardeşim. Sizler hem benim, hem de Risâle-i Nur’un bedeline Demokrat Partiye gidip kaydınızı yaptırın.’ Biz de aynen dediğini yaptık.
“Bir müddet sonra, bize DP Emirdağ İlçe Başkanlığı teklifi geldi. Biraz düşünmek istediğimi söyledim.
Bu sırada Üstad Isparta’ya gitmişti. Tam o sırada, Zübeyir Ağabey bir telgraf gönderdi. Telgraf metninde Üstad’ın şu ifadesi yazılıydı: ‘Kardaşım, sana teklif edilen vazifeyi kabul et.’
“Böylelikle, Üstad’ın emir ve müsaadeleriyle DP İlçe Başkanı olduk." (N.Şahiner, Son Şahitler 2.s, 421- 427.)
Nurcuların Siyasetle İmtihanı adlı, Ümit Şimşek sitesinde yayınlanan yazıdan bazı siyasi konular;
1- İslam'ın asrı saadeti olduğu gibi, nurculuğun asrı saadeti de Barla dönemi görülüyor.
2- Bu dönem en başta rahmetli Hulusi Yahyagil üzerinden değerlendiriliyor.
Siyasette bu abinin hatıralarından ele alınıyor.
Özeti şu; "Hulusi Abi; 1960’larda Elazığ'da" siyasi fikrini gizleyerek" herkesle dost oldu ve herkese iman meselelerini anlattı.
"1983 seçimlerinde Mahmut Allahverdi rahmetli Hulusi Ağbeye fikrini sorar; Hulusi Abi de;
"Peygamberimiz buyuruyor ki: ümmetimin ekserisi nerdeyse orda olun! Der ve susar. (Nur'un 1.Talebesi Hulusi Yahyagil, İ.Atasoy s,189)
Yukardaki ifadeyle siyasi görüşünü gizlemiş mi oluyor "nurun 1.talebesi." Yoksa arifçe, "merkez sağa verin" mi diyor?
Amma siyasi görüşünü daha açık dillendiren yazan; vekil ve varis ağabeylere ne diyelim? Zübeyir, Sungur, Tahiri, Ceylan, Bayram rh gibi çokları.
Bu aziz ve kahraman abiler kimlere anlattı iman Kur'an hizmetlerini.
Siyaset için kırıp döktüler mi hiç, var mı böyle bir şeyi duyan gören.
Özellikle Emirdağ Lahikası'nın Üstad öldükten sonra neşrettiler ne demek?
Bu abiler yanlış düzmece bir şey mi yaptılar?
Yazar, Said Özdemir Abi'nin "bu vatanda 4 parti var" mektubunu hiç neşretmediğini söylüyor.
Rahmetli Said Özdemir abi tek başına haklı, geri kalan yayınlayanlar haksız mı?
Sayın yazar, önceki bir yazısında ise; Said Abinin Sikkeyi Tasdiki Gaybi'yi Üstadın ölümünden sonra tek başına yayınladığını belirtip, yanlışlığını yazmıştı.
Şimdi başta Hulusi ve Said Ağbeyler rh, istendiği şekilde şahsi görüşlere malzeme yapılacak insanlar mı?
Ayrıca sıkça Üstadın sadece 1957 seçimlerinde oy kullanıp, 50-54’te kullanmamasını kendince delil gibi kullanıyor.
1957’ye kadar Üstad; seçimlerde neredeydi, oy kullanabilir miydi?
Sürgündeki insan oy atabiliyor muydu?
Bunları biliyorsa delillerle açıklamalı.
***
Özel Değil Genel, İmalı Değil Açık!
Eskiden beri iman davasına kalemi ve konuşmasıyla çok hizmet eden muhterem ve aziz Ümit Şimşek'in internet sayfasında yazdığı, Isparta Öğrenci Yurdu ile ilgili iki görüşünü değerlendirmek şart oldu.
Ümit Abi son yazdığı; siyaset yazısı dahil hatırladığım kadar bu yurt meselesini 3 kere yazdı.
Köşesine açıklama gönderdiğim halde çıkarmadığı gibi, yazmaya devam ediyor.
İstanbul Isparta Üniversite Öğrenci Yurdu, Kızılelma Caddesi'nde; Fındıkzade/ Kocamustafa Paşa arasındaydı.
1976/ 1980 arası ağırlıklı olarak nur sempatizan ve talebelerini barındıran, 150 öğrenci kapasiteli bir öğrenci yurdu.
Kendim de; 1978/ 80 arasında 3 yıl kaldım, 12 Eylül ihtilali kapattığında ayrılan, 3-4 öğrenciden biriyim.
Ümit Abi'nin uzun anlatımına girmeden kısaca yazıyorum.
- Isparta yurdunda iki facia olmuş.
1-Bu yurtta kalan öğrencilerden biri ilerde; pastör/ papaz olmuş.
Bu durumu "kahramanımız" Ümit abiyle paylaşmış.
2- " AP gençlik kolu gibi çalışan yurdun öğrencisi 'ülkücü' gençlerle çatışıp öldürülmüş.
Bu iki iddia üzerinden; 5 senede uzun/ kısa süre kalan binlerce garip Anadolu çocuğunu siyasetçilik ve partizanlıkla suçluyor.
* Bugün bunların pekçoğu hayatta ve her biri İman, Kur'an hizmetine devam ediyor.
* Bu yurtta başta rahmetli Mustafa Sungur Abi ve Mehmet Kırkıncı, Fırıncı, Birinci ve Kutlular abiler ders yapıp öğrencilerle sohbet edip dertleştiler.
Kendini savunamayan bu abiler de suçlanıp, töhmet altında kalıyor.
* Şimdi "ruhani lider" olan papaz pastör; hangi zaman diliminde Isparta Yurdu'nda kalmış, namaz kılıp Nur derslerine gitmiş mi?
* Şimdi nerde papazlık, pardon 'pastörlük' yapıyor, adı soyadı ne?
*Isparta Öğrenci Yurdu'na misyoner olarak sokulmuş olabilir mi?
* Gelelim şehid kardeşimiz Yaşar Gültepe olayına.
* 12 Eylül öncesi özel yurtlarda akşam kapı nöbetçisi olur, gelen gidenlere kapıyı açardı.
Bir gece kapı nöbetçisi rahmetli Yaşar Gültepe'yken, "ülkücü"ler yurdun önüne afiş yapıştırıp slogan atıyor.
Gültepe kapıyı açıp; "ne oluyor" diye dışarı çıktığında; tek kelime demeden kurşunluyarak şehid ediyorlar.
Hiç bir çatışma ve kavga olması mümkün değil.
Zira hiçbir sebep olmadığı gibi, tam silahlı adamlarla bıçağı bile olmayanın kavgası düşünülemez.
O gün bazılarının gözünde nur talebeleri, "sağın böleni, Kürtçü, Arapçı ve pasif" adamlardı.
Etraftaki onlarca ırkçı/ ülkücü yurdun ortasında bu ayrık otu yurt temizlenip kapatılmalıydı.
* Bir gece vakti yurdumuzda kalan Filistinli öğrenciler dövülmüş olarak yurda girdiler.
Sorduğumuzda anladık ki, Trabzon yurduna yakın Kızılelma Caddesi'nden yurda gelirken önlerine çıkan ülkücüler tarafından; Arap, Filistinli diye dövülüp gönderiliyor.
Hemen o yurda gidip anlamaya çalıştık ki hiç bir sebep yok.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.