Hüseyin EREN
Son sırlanan
Fitnenin fışkırdığı, sefahatin boğduğu demde; kardeşlikten konuşmak, hakikatten, adaletten, samimiyetten bahsetmek, yazmak… Yerini buluyor, hedefi tutturuyor, istikameti eriştiriyor mu? Ümit elimizden neden tutmaz, elimiz umuda niye uzanmaz; hakikat bize küskün, adalet dargın mı?
Neredesin şevk? Hakikat aşkı yitik sevda mı? Gönül niye gülmez, ruh yorgunluğu nasıl giderilir? Ümmet ne zaman gülecek, nefis nasıl teshir olacak, vicdanın ziyası dünyayı, dünyaları hala aydınlatmayacak mı? Kaf dağının arkasında mı ümit? Karınca adımlarla mı gidilir o dağa? Gece ve karınca…!
Simurglar çok mu oldu gideli. Bu ıssızlık, bu sessizlik… Gurbet ve gece. Gecede kim görür gözyaşlarını? Görünmez elbisesini giymek Ashab-ı Kehf adımlarla gezmek şehirlerde… Gıybet yok, ölü eti yemek yok, zan zulmü yok, vehim varlığı yok…
Şehrin öte yakasından koşarak gelmek Neccar edasıyla. Dur demek zalimlere, durun demek kalabalıklara. Kurban olan kim? Hakikati bulan ona kurban olmaz mı?
309 yıl hiç konuştu mu Ashab-ı Kehf? Ama hala hakikati haykırırcasına dillendiriyorlar. Bize ne söyler mağara arkadaşları? Kendi mağaramızı çekilmedikçe duyabilir miyiz onların konuşmalarını?
Yıldızın konuşması, bulutun sesi, toprağın şarkısı, suyun bestesi; hakikat senfonisi değil mi? Kâinatta bir zerre bile bu senfonin dışında mı? Duymak için önce susmayı öğrenmeli değil mi? Semiğna ve etağna; bize ne diyor?
Elestte ilk duyulan ses değil miydi? Fitne gürültüsünde ne duyulur, sefahat ayartısında hangi latife ayakta kalır? Bu ayakları kaydırma yarışı neyin nesi? Hani kardeştik, hani hakikat yareni idik?
Bin kelam, bir gözyaşına denk gelir mi? Gece gülecek zaman mı? Karıncalar Kaf dağına yola çıkmış, gündüz yakın olmalı. Bir el öbür ele vurursa düşman aramaya gerek var mı? Kalbe yardım eden akıl olduğunda nefsin kaçacağı delik var mı? Kaç karışlık yer ki Kaf Dağı?
Hakikat suyu membaından içildiğinde ne dağ var, ne karınca, ne gece, ne de gündüz; her şey dümdüz ve tek çizgi. Hayır şer, hayat ölüm, zerre kainat… Bu çizginin içinde birer nokta. Bu çizginin evveli ve ahiri… Sırlar sırrı…
İnna lillahi ve inne ileyhi raciun.
Son sırlanan ağabey Abdülkadir Badıllı ağabey. Ölüm hakikati konuşurken hayat düşen susmak değil mi?
Makamın, mekânın Nur olsun ağabey.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.