Kadir AYTAR
Sosyal kalkınma
Ekonomik kalkınmışlık başka, sosyal kalkınmışlık başkadır. İkisi birlikte ahenk içinde yürüyorsa, toplum sağlıklı, birlikte yürümüyorsa, bir problem var demektir.
Sosyal kalkınmışlıkta ahlak, kamu düzenine uyma, insan hak ve hukukuna hürmet, yardımlaşma, kültürlülük ve fikir özgürlüğü gibi değerler vardır. Bütün bunlarda noksaniyet varsa; yani yerlere tükürüyorsak, çöp atıyorsak, sıramıza dikkat etmiyor ve uyanıklık etmeye çalışıyorsak, trafikte canavarlaşabiliyorsak, üretirken çalabiliyorsak, terazimiz düzgün değilse, sürekli torpil ve katakulli ile işlerimizi halletmeye çalışıyorsak, sonradan görmeler türer, magandalık artar.
İnsan nasıl ki, ruh ve cesedini besleyen gıdaları yeteri kadar almazsa dengesizleşir. Toplum da böyledir. Gerekli kültürel ve ahlaki altyapıyı tamamlayamazsa denge aramak mümkün değildir. Aslında ekonominin temeli de ahlaka, dürüstlüğe ve fikir özgürlüğüne bağlıdır. Bunlar olmadan yapılan bütün işler çökmeye, kötü sonuçlar vermeye, Zilzal suresinde Cenab-ı Allah’ın dediği gibi bir sarsıntı ile herkesin yaptığı işler önüne dökülmeye mahkûmdur. Sonuçta kaçacak yerleri olmayacak, yaptıkları çirkin işleri örtbas edecek bir kılıf bulamayacaklardır.
Avrupa’da UNDP adında bir kurum var. Bu kurum insani ve ekonomik gelişmişlik endeksleri hazırlamaktadır. 2012 endekslerine göre Türkiye ekonomisi ilk 15’in içindedir. 2013 raporunun verilerine göre, Türkiye’nin 2012’deki İnsani Gelişme Endeksi (İGE) değeri 0.722 olmuş ve 187 ülke ve bölge arasında 90. sırada yer almıştır. (http://www.undp.org.tr/Gozlem2.aspx?WebSayfaNo=4858)
Bu raporlara göre ekonomimizin, kültürel ve ahlaki alt yapısının çok zayıf olduğu görülmektedir. Bu dengesizliğin bir çok nedeni var.
Dürüst değiliz, her şeyi kendimize yontuyoruz, kendi menfaatimize zarar gelecek diye yalancı şahitlik yapabiliyoruz, toplumun haklarını rahatlıkla çiğneyebiliyoruz, hastanelerde, otoparklarda, karayollarında cinayetlere varan kavgalar edebiliyoruz, içten pazarlıklıyız, sağlıklı düşünemiyoruz. Hâlâ “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.” hainliğinden kurtulamadık.
Sosyal kalkınmada heva ve heves yerine insana layık bir tarzla gitmek icab eder. Fedakârlık ve müsbet hareket etmek, asayiş ve emniyete zarar verecek hareketlerden ciddiyetle kaçınmak çok önemlidir. Toplum kesimlerinin birbirlerini anlamaya çalışmaları, güçlülerin zayıfları himaye etmeleri, zayıfların güçlülere hürmet ve muhabbet etmeleri toplumsal barışı netice verir. Bu noktada İslamın zekat ve sadaka müesseseleri 1430 senedir insanlara sevgi ve ümit dağıtmıştır.
Yemede içmede, giymede ve sair şeylerimizde iktisat etmek Allah’ın izniyle bizi başkalarına muhtac etmeden yaşatacak, zillet ve sefalete düşmemizi engelleyecektir. Eldeki mevcut kaynaklar çarçur edilmeden en ekonomik şekilde sarf edilirse, hiçbir sıkıntıya düşülmeyecektir.
Hayatımızın felsefesi “hep bana, hep bana” yerine “yardımlaşma” esasına dayanmalıdır. Hesap verebilirlik ve şeffaflığa özen gösterilmelidir. Ortak malların adil ve eşit paylaşımına dikkat edilmelidir. Bütün bunların sonucunda hem insani, hem de ekonomik gelişmişliğimiz dengeli gidecek ve insaniyete layık bir hayat sürmemize vesile olacaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.