Zafer AKGÜL
Suad Alkan ve şiiri-1
Şairlerin kelimelerle işi çoktur. Bir kuyumcu titizliğiyle kelimeleri seçerler, işlerler. Ama -istisnaları geçersek- asıl amaçları seçilen kelimelerle anlamı ifade edebilmek ve manaya kavuşmak ve kavuşturmaktır elbetteki.
Sanat/şiir, dış gerçeklik ile iç gerçekliğin estetik ilişkisi ya da öznel bir karışımı olduğundan her şairin kendine has şiir dili ve imgelem dünyası vardır. Tabii ki öznel de olsa içinde bulunduğu tabiatın gerçekliğine ve içinde yaşadığı toplumun ortak hafıza, bilinç ve yargılarına göre mesaj vermelidir.
Dış gerçekliğin özellikleri ve yapısı, onu bilen öznenin bilincinde ve kendisiyle izafi uyum içinde ortaya çıkar ve değerlendirmeye alınır. Böylece bilgi tanımı açısından Sanatsal Bilgi (coşku, heyecan, hayalat) ile "Akli Bilgi" arasında karmaşık bir bütünlük ve birliktelik oluşur. Sanat eserlerinin yorumlara açık olması buradan kaynaklanır.
Her insan gibi bir şiiir okuyucusu da tasarımları olmaksızın yani duygusal edinimleri/kazanımları/donanımları dışında salt kavramlar olmadan sırf imgelerle/maznunlarla düşünemez. Dolayısıyla coşku/heyecan süreçleri, aynı zamanda bir bilme /farkında olma/temyiz sürecidir.
Sadede gelecek olursak, çok değil 40 kadar şiir yer alır Suad Alkan'ın "Çiçeğe Dönen Yaz Südü" isimli kitabında. Bu 40 şiir, kırk yıllık bir emeğin ve sürecin meyveye duruşudur.
Daha başlarda üçüncü sırada yer alan "Şiir Çocuk" başlıklı şiirinde renk cümbüşü ile karşılaşırız. Konu renk değildir ama renkli bir dünyanın şairi olduğunun ipucunu verir. Beyaz, mavi, yakut (kırmızı) yeşil, kına (nar çiçeği rengi), ateş (kırmızı, turuncu) sarraf (altın rengi), gümüş (gümüş beyazı) gece karanlığı (siyah)... Bütün bu renklerin karışımından oluşacak renkleri de hesaba katarsak Suad Alkan düşünce ve hayalleriyle renkli bir şair olduğunu belli eder... "Renk cümbüşü cemrelerden" “Kozmik" isimli ilk şiirinde geçtiği gibi.
Renkler tarih boyunca simgesel bir iletişim aracıdır. Beyaz yazma, bakireliği; pembe ve açık sarı, nişanlı kızı; kırmızı, yeni evli kadını; renkli yazma, çoktan beri evli kadını simgeler.
Renkler trafikte bile sembol dilini teşikil ederler. Mavi renk, zorunluluk ve izin; kırmızı yasak; siyah ise bir durumun sona erdiğini ifade eder. Şiir dilinde de böyledir. Mavi renk mutluluk, huzur, barış, yumuşaklık ve hassasiyet kavramlarının göstergesidir. Altın sarısı, sevinç ve bolluk; Beyaz, temizlik, barış, masumiyet; kırmızı renk ise aşk, tehlike sembolleridir. Yeşil umut ve istikbal, mor renk imparatorluk sembolüdür.
Şiirde bunların bağlamları da dikkate alındığında sadece renkler bile yüzlerce anlama gelebilir. Söz gelimi "Beyaz renk" ev’e sıfat olduğunda huzuru; Hz. Musa’nın eline sıfat olursa ilahi gücü, mucizeyi, kurtuluşu, hakikati; her hangi birinin ellerine sıfat olduğunda bağlamına göre güzelliği veya yaklaşan bir ölümü ifade eder.
Alkan, kelimelerden bir renk cümbüşü kurmayla başlamış sonrasında ise ışık cümbüşüyle karşılaşırız şiirlerinde. Güneş, ay, nur, şua, lem'a, pırıltı... Ve her şeyin parıltısından şiire yol bulur gider. Bizi de beraberinde götürür.
Şiirle yattım bu gece şiirle kalktım
Sana yeni bir macera getireceğim
Dereden tepeden
Yeni bir macera getireceğim
Derinliklerden
İşte yeni bir klavuz gösteriyorum
Çiçek sarı
Hem bir Sidretü'l müntehâ
Hem makam-ı muallâ.
(Köşegen.S:47)
Alkan bu dizelerinde yeni bir dil, yeni bir üslup kısaca kendine özgün bir şiir dili geliştireceğini söyler. Gerçekten de Alkan kendine has bir şiir dili ve söylemi ile çıkar edebiyat sahnesine. Başkası değildir veya gölge şair değildir. Zaten aynılık sanatı da, sanatçıyı da öldürür. Şekilde olsun, muhtevada olsun kendi şiir inşasını kendi kurar. Belki biraz Sezai Karakoç Cahit Zarifoğlu, biraz İsmet Özel ve biraz da Hilmi Yavuz havası hissederiz ilk elde. Belki bu üçünün karışımı bir şiir diyalektiği, söylem taktiği vardır ama bütün bunlardan farklı, nerede duracağını bilen yeni bir dil oluşturmuş, farkını belli etmiştir. Bu hem biçim olarak geleneksel şiir ile modernite -ikinci yeni de diyebilirim- karışımı, muhteva olarak da tasavvuf ve felsefe karışımı bir şiirdir. Duygularını aşk, sevgi, hasret konuları da dahil akıl ve yürek birlikteliği içinde edepli ve edibane olarak dile getirmiştir. Nezihane bir söylem vardır duygusal şiirlerinde.
Cahit Zarifoğlunun ifade ettiği gibi "Fikirlerini ve inançlarını erimiş madenler gibi işlemiştir şiir dili içinde…” Kozmik, epistemolojik, ontolojik temaları telkin tuzağına düşmeden bir inanç felsefesi perspektifinden ele almış ve bunu kendinden emin bir tavırla sunmuştur. Şiirinin ardında derin bir kültür ve bilgi birikimi olduğu hemen her şiirinde görülür.
Metinsel, text açısından"Çıkar çakır keyif çatar" gibi söz işçiliğinde (Tuzak 47) Sezai ve Hilmi Yavuz esintisi kelime oyunları görünür.
"Taha, Yasin, Burak, Habil, Kabil, harut, marut, sidretül münteha, makamı mualla, arş-ala, kevser, fetih, Basü badel mevt, kemal, cemal… Bedir, hendek, Uhud, Safa, Merve..." gibi Ku'ran ve İslami Türk Edebiyatı vokabularisi vardır.
"Ayı, yılı, dünü düğünü, dünü, düşü gün düşünü...!" (Ba'sü Ba'del Mevt Düğünü s.49) eskilerin selaset dediği akıcı bir Türkçe tadı bulursunuz damağınızda.
Alkanın şiirlerinde çok güzel basit ama derin söylemlerle karşılaşırız:
Eğer yalansam beni
Yalanlasın gerçekler.
Gerçek benim diyorsan/
Yanlış söz etmekteyim." (Şiirin Kanatları.58)
Kabul etmez misin beni
Has bir bendenin yerine
Bana gerek değil senin
Nasıllığın, niceliğin
Dilim varmıyor demeğe.
Tattır güzelliğinden bir
Zerre ne zerresi ki adımı
Zenginliğiyle boyadın
Kendi binbir renginin
Benim gibi bir gölgeyi. (Gölge:61)
Dile yeni deyişleri kazandırır. Gülistandan mülhem "ateşistan" (Dans.S:66) gibi alışılmamış bağdaştırmalar yanında, ateş dansına karşı "Gül dansı" (S:66) çıkaran bir şairdir Alkan.
"Batı eski yamyam bestesi" orijinal bir imge ve bağdaştırmadır.
Yine başka bir yerde;
Sensizliği düşünmek
Başlangıç noktası oluyor ölümün
Ölüm o zaman başlıyor
Öldürme beni
Oysa seninle ölmek istiyordum." (Martı ve gül..S:67) gibi duygusal deyiş yanında
Unut artık utangaçlığını
Soyun siyahlarından
Geceleri aynaların sırları ardından
Hep seni seyrediyorum..." (Martı ve Gül.S:68.) Divan şairi Neşâtî gibi. Âyine-i pür tâb-ı mücellâda nîhânız" ifadesine denk, harika bir imgelem sunar bizlere.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.