Afife ARTIK
Şükür Yazıları-3
Nurani kardeşler
Bu zamanda ilişkiler genelde çıkar ve menfaat üzerinden gidiyor. Miras yüzünden birbirine küsen kardeşler de az değil. Nesebi bağı olan kardeşliklerin bile bu denli menfaatçi olduğu bir zamanda Risale-i Nur’un tesis ettiği kardeşlik tam da bulunmaz ama bulunmuş cinsinden. Yani; zamanın ve zeminin müsadesizliğinde sanki olamayacak bir şey gibi ama olmuş ve oluyor. Tıpkı Bediüzzaman’ı imha etmeye çalışıp dururlarken milyonlarca Genç Said oluvermesi gibi…
“öyle dostlar bulur ki, daima dualarıyla ve âb-ı kevser gibi feyizler, Âlem-i İslâmın etrafından onun ruhuna içirilir ve defter-i a'mÂline geçirilir.” (Hucumat-ı Sitte, Hubb-u Cah bahsi)
Evet; hamd olsun o ezel ebed sultanı Allah’a ki bizi birbirimize kardeş eylemiş. Üstadımız “canım ruhum kardeşlerim” demesi ile bu yolda olan kardeşlerine canını da ruhunu da feda edeceğini demiş ve bütün sadık Nur Talebelerinin elemlerini de çekmesi ile bunu fiilen de isbat etmiştir. Hayatı ile altına imza atmadığı bir tek iddiası olmamış Bediüzzaman’ın. Ne demiş ise hayatı ile de onu isbat etmiş. İşte fevkalade ihlası, fevkalade iktisadı, fevkalade ubudiyyeti, fevkalade şefkati…ila ahir.
Demek Nur Şakirtleri birbirinin elinden bal yer gibi birbirine hem tesellici, hem taktir edici, hem fedakar kardeş oluyorlar. Üstad bile talebelerden gelen yazı hediyelerinin kendini nasıl ferah ve sürur içinde ağlattırdığını diyor.
Bal nedir? Bal tatlıdır, güzeldir ve şifalıdır.
Ballar kaç çeşittir?
Çok çeşidi var başlıca iki gruptur:
*zehirli bal
* zehirsiz bal.
Günahlar zehirli baldır mesela başı tatlı gibi, sonrası ebede kadar ve affa uğramazsa ebedi azaptır.
Günümüzde de çok zehirli bal çeşitleri vardır. Mesela; bir bakarsınız ki siz Müslümanım diyorsunuz sonra bir başka Müslümanın hasmı kesilmişsiniz. Allah Allah bu nasıl olur? işte bu zehirli balın görünen yan tesiridir. Biri size “İslam için, din için, Allah için, Peygamber için” der. Sizde iyimiş güzelmiş der yersiniz altta ise şu altı zehirden biri size fark ettirilmeden şırınga edilmiştir: hubbu cah, enaniyet, milliyetçilik, tenbellik ve/veya tenperverlik, korku, tamah. Evet bu zehir etkisi ile kendinizi Müslümanlara hem de islam adına saldırır buluverirsiniz. Ne ise inşallah bunlar bizden fersah fersah uzaktır.
Biz gelelim Risale-i Nur’un sadık talebelerine… evet ehli hakikat için zaman ve mekan fark etmez. Şu an okuduğum risale ilk defa kimin eli ile yazdırılmış ise işte ben onun elinden bal yiyorum değil mi? diyelim ki Şamlı Hafız Tevfik Ağabey telif sırasında Üstadın katipliğini yapmış ve ben de o risaleyi şimdi okuyor isem bana kadar ulaşan bu bal Tevfik Ağabey’in elinden değil mi?
Bir Nur talebesi, her gün tesbihatlarında bütün talebelere ve ailelerine bile dua ediyor, birbirini feyizlendiriyor, nurlandırıyor. Birinin tefekkürü her hepsinin amel defterine geçiyor.
Tabi bizim kafamız biraz şöyle çalışıyor: bu mübarekleri nerede bulsam da ellerinden bal yesem?
Bundan evvel muhatap olacağımız doğru soru ise budur:
Bir Müslüman kardeşim benimle muhatap olduktan sonra diğer Müslümanlara karşı tavırlarında bir değişiklik oluyor mu? Müslüman kardeşlerine daha şefkatli, daha kucaklayıcı, daha müsamahalı, daha onarıcı yaklaşabiliyor mu? yoksa benle konuşan gidip diğer Müslümanların kuyusunu mu kazıyor, dilinden gıybet gözünden kan eksik olmuyor mu?
Madem ki Müslümanız, Müslüman kardeşlerimize elimizle bal yedirmeliyiz, birbirimizi zehirlememeliyiz.
Bediüzzaman o zor şartlarda hapishane koğuşlarında ağır şartlar altında Nur Talebelerini çok ikaz etmiş aman sakın birbirinizi tenkit etmeyin, aranızdaki tesanüdü muhafaza edin yoksa casuslar ve zındıka hesabına geçer aranızdaki ihtilaflar diye onları mükerreren ikaz etmiş.
Zındıka komitesi elbette her zaman perdeler altında ve maşalar ile iş görmüş ve görüyor. Müslümanı Müslümana kırdırtıyor. Birbirinin kuyusunu kazanlar ise öyle bir balın zehrini yutmuşlar ki “ne oluyor bana, Müslümanların aleyhine iş yapacak kadar mı alçaklaştım” diyecek uyanıklığa gelemiyor. Ne ise…
Evet her şey zıddı ile kaim bu dünyada. Baldan bahsederken zehir giriyor konumuzun içine. Kimse zehiri zehir diyerek içmez zaten. Bir balın içine katılıyor zehir. Mesela Allah için Peygamber için derken bir yandan bir yandan enaniyetler şişiriliyor, Allah’ın hiç sevmediği kibir ve gurur içinde Allah’ın dinine hizmet edilmeye çalışılıyor. Hele bir de camaat enaniyeti girerse işin içine iyice içinden çıkılmaz oluyor. Çoğu çıkamıyor zaten. Zira öyle almış ki zehri balın altında.
Evet biz çalışmalıyız ta ki bütün ibadetlerimizi sırf kendi namımıza değil şu an berzahta olan kardeşlerimiz, ağabeylerimiz, Üstadımız ve Peygamberimiz namına da yapalım. Öyle ya biz ne ibadet ediyor isek Peygamberimizden öğrendik ve sebep olan yapan gibi olduğu kaidesinde her ibadetimiz Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın amel defterine geçer. Ne şevk değil mi? biz ibadet edeceğiz ve bu Peygamberimizin amel defterine geçecek. Bütün Nur Talebelerinin namına olacak, ne büyük ibadet ne keyif ve ne yüksek keyfiyet.
Evet işte bu kardeşlik için, bu irtibat için ne kadar şükretsek azdır. Bu irtibat Kur’an ve iman üzerinden kurulan bir irtibattır. Araya bir başka şahsın kendi namına ve hesabına girmesi bu rabıtayı inkıtaa uğratır.
Samimi, fedakar, civanmert, taktir edici dostlar ve kardeşler ve arkadaşlar için Rabbimize hamd olsun. Rabbim ebede kadar birbirimizin elinden safi bal yedirmeyi ve yemeyi nasib etsin. Cennetinde baldan ırmaklar başında mesud eylesin. amin
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.