Süleyman Çelebi’nin ‘Mevlid’i ve Bediüzzaman

Bediüzzaman, Süleyman Çelebi‘nin ünlü eseri Mevlid ile ilgili fikirlerini beyan eder: “Cennetten getirilen Burak’a dair Mevlid yazarı Süleyman Efendi, hazin bir aşk macerasını beyan ediyor. O zat ehl-i velayet olduğu ve rivayete bina ettiği için, elbette bir hakikatı o suretle ifade ediyor.“

Bediüzzaman, Süleyman Çelebi’nin eserinin rivayet olduğunu söylüyor, yani vakanın aslına mutabık bir eser olduğunu hayal ve kurmaca ile kurulmadığını ifade ediyor.

Bu hazin aşk macerası konusunda fikri şu: “Hakikat şu olmak gerektir ki Alem-i Beka’nın mahlukları, Resul-i Ekrem Aleyhisselatü vesselamın nuruyla pek alakadardırlar. Çünkü Onun getirdiği nur iledir ki Cennet ve dar-ı ahiret cin ve ins ile şenlenecek. Eğer o olmasaydı, o saadet-i ebediye olmazdı ve Cennetin her nevi mahlukatından istifadeye müstaid olan cin ve ins cenneti şenlendiremeyeceklerdi, bir cihette sahipsiz virane kalacaktı.”

Miracı Hazreti Peygamber

Gel beri ey aşk od’una yanıcı
Kendüyi maşuka aşık sanıcı

Dinle gel mir’acın ol şahın ayan
Aşık isen aşk oduna durma yan

Bir düşenbih gecesi tahkik haber
Leyle-i kadr idi o gece meğer

Ol hümayun bahtı ol kadri yüce
Ümmühanın evine vardı gece

Anda iken nagehan ol yüzü ak
Cennete var dedi Cebrail Hak

Bir murassa taç ve bir hulle kemer
Hem dahi al bir burak-ı muteber

Ol habibime ilet binsin anâ
Arşımı seyreylesin görsün beni

Cebrail çün cennette vardı revan
Gördü kimin kırk burak otlar heman

İçlerinden bir burak ağlar kati
Yemez, içmez, kalmamış hiç takati

Gözlerinden yaşı ceyhun eylemiş
Ciğerini dert ile hun eylemiş

Dedi Cebrail nedir ağladığın
Hüznile can ü ciğer dağladığın

Baki yoldaşın yeyip içip gezer
Sen inilersin, canın ne sezer?

Dedi kırk bin yıl durur kim ya emin
Aşk durur banâ yemek, içmek hemin

Nagehan bir ün işitti kulağım
Ol zamandan bilmezem sağu solum

Ya Muhammed deyuben çağırdılar
Bir seda birden yürekler deldiler

Ol zamandan bilmezem kim nolmuşam
Ol adın ismine aşık olmuşam

Yüreğim içinde eridi yağım
Aşık oldu görmeden bu kulağım

Cenneti başıma aşkı dar eder
İşimi veleyl-ü nehar üş zar eder

Gerçi zahir cennet içinde duraram
Ma´nide narın azabın görürem

Ger eremezsem visaline anın
Uruserem terkini can ü tenin

Cebrail eder buraka ey burak
Verdi Hak maksudunu kılma firak

Kimde kim aşkın nişanı vardurur
Akibet maşuka anı er görür

Gel beru maşukuna er göreyim
Yüreğin zahmine merhem urayım

Aldı cebrail burakı ol zaman
Ta Cenab-ı Ahmede geldi heman

Hak selam etti sanâ ey Mustafa
Kim mübarek hatırın bulsun safa

Dedi kim gelsin konuklarım anı
Arşımı seyreylesin, görsün beni

Bu gece zahir olur esrar-ı Hak
Gösteriserdir sanâ didar-ı Hak

Zemzem ile doldu kevn ile mekan
Arşa varır dediler Fahr-i Cihan

Hem sekiz cennet kapısı açtılar
Alemin üstüne rahmet saçtılar

Gel gidelim Hazrete ya Mustafa
Muntazırdır anda ashab-ı safa

Sanâ cennettten getirdim bir burak
Deveti Rahmandurur eyle yirak

Durdu yerinden hemanden Mustafa
Kodu tacı başına ol pür safa

Çekti ol demde burakı Cebrail
Önüne düştü anâ oldu delil

Tarfetül´ayn içre ol şahı harem
Geldi Kudse erdi vü bastı kadem

Enbiya ervahı karşı geldiler
Mustafaya izzet ikram kıldılar

Pes geçip Mihriba ol hayrü´l enam
Enbiya ervahına oldu imam

İki rekat kıldı Aksada namaz
Öyle emretmiş idi ol bi niyaz

Ol gece durmadı ceylan eyledi
Şöyle kim eflaki seyran eyledi

Her biirnden türlü hikmet gördü ol
Ta ki vardı Sidreye erişti ol

Cebrailin durağıdır ol makam
Nüh felek ta kim tutalıdan nizam

Kaldı Cebrail makamında hemin
Dedi anâ Rahmeten lil alemin

Bilmezem bu yolları ben nideyim
Kim garibem bunda kande gideyim

Cebrail dedi Resule ey Habib
Sanmagil bu yerde sen garib

Senin için yaratıldı nüh felek
İns ü cinnü, hur ü cennet hem melek

Bundan hatmoldu benim seyrangahım
Maverasından dahi yok ââhım

Ban böyle emredübtür Zülcelal
Açmayam ben bundan öte perrü bâl

Eğer geçem bir zerre denlu ileru
Yanârım baştan aşağı ey ulu

Dedi Cebraile ol şah-ı cihan;
Pes makamında dur imdi sen heman

Rah-ı aşkta kim sakınır canını
Ol kaçan görse gerek canânını

Çün ezelden banâ aşk oldu delil
Yanâr isem yanâyım ben ey Halil

Rah-ı aşk sanma gafil serseri
Belki katmer nesnedir vermek seri

‘Ger dilersiz, bulasız oddan necât
Aşk ile, derd ile edin essalat’

Söyleşirken Cebrail ile kelam
Geldi Refret önüne verdi selam

Aldı ol şah-ı cihanı ol zaman
Sidreye gitti vü getirdi heman

Gördü gök ehli ibadettre kamu
Her biri bir türlü taatte kamu

Kim tehlil ü kimi temcid okur
Kimi tesbih ü kimi tahmid okur

Kimi kıyamda kimi kılmış rükû
Kimi Hakka secde kılmış ba huşû

Kimisini aşk-ı Hak almış durur
Valehü hayran´ü mest kalmış durur

Hep gök ehli cümle karşı geldiler
Mustafaya izzet ikram kıldılar

Merhaba ya muhammed dediler
Ey şefaat kân-ı Ahmed dediler

Her biri kutladı mi´racını
Dediler giydin saadet tacını

Yürü kim meydan senindir bu gece
Sohbeti sultan senindir bu gece

Ermedi evvel gelen bu devlete
Kimse layık olmadı bu ri´fate

Çünkü kamusun görüp geçti öte
Vardı erişti ol ulu hazrete

Bi hurufu lafs-ı savt ol padişah
Mustafaya söledi bî iştibah

Dedi kim mahbubu matlubun benem
Sevdiğin can ile mabudun benem

Gece gündüz durmayıp istediğin
Nola kim görsem cemalin dediğin

Gel Habibim sanâ aşık olmuşam
Cümle halkı sanâ bende kılmışam

Ne muradın var ise kılam reva
Eyleyem bir derde bin türlü deva

Mustafa dedi ya rabbenalalemin
Ey hatabuşu atası çok kerim

Ol zaif ümmetlerin hali ne ola
Hazretine nice anlar yol bula

Gece gündüz işleri isyan kamu
Korkarım ki yerleri ola tamu

Ya İlahi hazretinden hacetim
Bu durur kim olan makbul ümmetim

Hak Tealadan erişti bir nida
Ya Muhammed ben sanâ kıldım ata

Ümmetini sanâ verdim ey Habib
Cennetimi anlara kıldım nasib

Ey habibim nedir ol kim diledin
Bir avuç toprağa minnet eyledin

Ben sanâ aşıkı olucak ey latif
Senin olmaz mı dü alem eş şerif

Zatıma mir´at edindiğim zatını
Bile yazdım adım ile adını

Hem dedi kim ya Muhammed ben seni
Bilürem göremeğe doymazsın beni

Liyk varıp davet et kullarımı
Ta gelüben göreler didarımı

Tarfet-ül ayn içere ol Fahri cihan
Ümmühanı evine geldi heman

Her ne vaki oldu ise serseter
Cümlesin ashabına verdi haber

Dediler ey kıble-i İslam-ı din
Kutlu olsun sanâ mir´ac-ı güzin

Biz kamumuz kullarız sen şahsın
Gönlümüz içinde ruşen mahsın

Ümmetin olduğumuz devlet yeter
Hizmet kıldığımız izzet yeter

Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inin safahatında Ümmühani’nin evinden Cebrail onu Allah’ın daveti üzere Kudüs’e götürür, orada namaz kılınır. Sonra yıllardır peygamberimizi bekleyen Burak olay örgüsüne girer, onun üzülme nedeni peygamberimize bineklik yapmasına mazide karar verilmesi ve olayın vukuunun henüz olmamasıdır. Gamı giderilir, artık vakit girmiştir, ona binilir ve göklere suud edilir. Cebrail bir yerden sonra gelemeyeceğini söyler, çünkü artık onun vadisi bitmiş, Cenab-ı Peygamberin (asm) mekan-ı hassına gelinmiştir. Burada Miraç’ta Müslümanlara namaz kılmaları hakikati de sunulmuştur.

‘Ger dilersiz, bulasız oddan necât
Aşk ile, derd ile edin essalat’

Bediüzzaman namazın hakikatini de eserlerinde mantıklı bürhanlarla izah etmiştir.

Peygamberimiz (asm) Allah’a mülaki olur. Namaz emrini alır. Peygamberimiz (asm) Allah’tan ümmetinin affını ister. Sonra Ümmihani’nin mekanına döner, arkadaşları onu kutlar.

Bediüzzaman, yukarıdaki Miraciye’de “ben sana aşık olucak ey latif” cümlesini tahlil eder. Bunu Allah’ın kudsi makamına uygun bulmaz:

”Mirac-ı nebevideki maceralardan birisi  Cenab-ı Hakk’ın Resul-i Ekrem Aleyhisselatüvesselam’a karşı muhabbet-i münezzehesi“ sana aşık olmuşum tabiri ile ifade edilmiş. Şu tabirat Vacibül vücudun kudsiyetine ve istiğna-i zatisine mana-yı örfi ile münasib düşmüyor. Madem Süleyman Efendi’nin Mevlidi, rağbet-i ammeye mazhariyeti delaletiyle o zat ehl-i velayettir ve ehl-i hakikattır, elbette irade ettiği mana sahihtir.

İşte o hadsiz mahbublar içindeki mezkur beş veçhinin herbir veçhinde en yüksek makam  Muhammed-i Arabi Aleyhisselatüvesselam‘a mahsusdur ki, Habibullah makamı ona verilmiş. İşte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti Süleyman Efendi “Ben sana aşık olmuşum“ tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikata bir işarettir. Bununla beraber madem bu tabir şen-i Rububiyete münasib olmayan manayı hayale getiriyor en iyisi şu tabir yerine “ben senden razı olmuşum“ denilmeli.”

Bediüzzaman, Mevlid okunmasının Müslüman toplumumuzdaki yerini çok isabetli olarak değerlendirir: Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması, gayet nâfi ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtîf ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir. Belki, hakaik-i imaniyenin ihtarı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki, imanın envârını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç ve müessir bir vasıtadır. Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara Cenâb-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü'l-Firdevs yapsın. Âmin.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum